
Fatih ÜNLÜ – 01 Mayıs 2025
İsmet Özel büyük bir şairdir. Tarzı herkese hitap etmeyebilir elbette. Mesela İsmet Özel’in “Celladıma Gülümserken” adlı şiirinden aşağıdaki bölüm daha çok geleneksel şiirden hoşlanan birisine “Şiir mi bu?” bile dedirtebilir. Ki bu tür tepkilere de şahit olmuşumdur.
Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi Nepal’de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
Ama o tarzı seviyorsanız aşağıda da bazı örneklerini vereceğimiz üzere İsmet Özel’in birçok şiiri gerçekten çok etkileyicidir, takdire şayandır.
İsmet Özel’in fikirlerinde de istifade edilebilecek birçok yön vardır. Fakat…
Fakat onun nevi şahsına münhasır dehasının “oyunlarına” ve kendisine has kavramlaştırma ve anlatış tarzına karşı sizin de dehanızı ve zekânızı yoğun kullanmanız kaydıyla.
İsmet Özel’in çok etkileyici şiirleri vardır demiştik. Birçok insanın hayat macerasında yoğun izler bırakabilecek güzellikteki bu dizelerden birkaçını bile hatırlamak onları takdir etmeye yeter. Mesela:
“Kimseden bir işaret gelmeyecek
Bir melek kimsenin alnını sıvazlamazsa
Söylemez size kimse dünyadaki ömrü boyunca
Hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
Öğretmek için cephe nedir
Kıyam etti
Torunu kucağında
Dönünce bütün gövdesiyle döndü
Bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
Bir bilinebilseydi
Nedir veche…
====
Mesainin bitimine on kala
istifa etti vali
çamurlu bir yoldan
yayan yürüdü sınıf arkadaşı
olan nalbantın dükkanına.
Alay komutanı oğlu için
otomobil satın aldı
Mercury marka.
Kış geçti, öksürük haplarıyla
geçti cumartesi.
===
Sana çok önceden, bir yaz sonu, bir parkta
sıkılmış yumruğumu ısırarak
buna benzer bir şeyler söylemiştim
milât yok
demiştim, milât yer almayacak hayatımızda.
İşte bütün müsveddelerimi yırttım.
====
Bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
….
Çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
====
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım
Ölüm ve acılar çatsaydı beni
……
Konvoylar geçiyor meşelikler arasından
Bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak
Unutulacak diyorum, iyice unutulsun
Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.
===
Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
====
Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.” *2
İSMET ÖZEL’İN RİSALE-İ NURLARA DAİR BEYANI
İşte bu çarpıcı şiirlerin şairi İsmet Özel ağabeyimiz “Ben öteden beri Risale-i Nur okuyan insanlara hayret etmişimdir. Bu kadar kötü bir Türkçeye tahammül ediyorlarsa insanlar, demek ki hiçbir şey anlamamayı peşin olarak kabul etmişler demektir.” demiş *. Hayret. Bu cümleye ancak “Olmadı, yakışmadı İsmet Abi!” denilebilir.
Çünkü Risale-i Nurların bazı bölümlerini anlamanın özen gerektirmesi ve önemli bir bölümünün daha yüz yıl önce bu coğrafyada yaygın kullanılan bir “üslup” ile yazılması “hiçbir şey anlamamayı peşinen kabul etmeye” değil, onun mahiyetine verilen değere ve imana dair metinleri anlamada bir gayrete işaret eder.
Sebatla okunduğunda Risale-i Nurlarda ilk başta ağır gelen bazı bölümlerin bile kısa sürede anlaşılabildiğine ve zamanla zekâya ve hafızaya da ciddi bir katkısının olduğuna şahsen ben şahit olmuşumdur. Üstelik Risale-i Nur’un bazı bölümleri nesrin, düzyazının olağanüstü güzel örneklerini de barındırır.
Merhum Rasim Özdenören ağabeyimizin bir kavramını ödünç alarak ifade edecek olursak, bu tür metinler Türkçenin imkânlarını da genişletecek yenilikçi bir üslup ve mahiyete sahiptir. Mesela:
“İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin, fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahrânın Mâlik-i Ebedî ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.”
“Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdud, ömrünün günleri ma’dud ve her şeyin fânidir. Öyle ise, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarfetme ki fâni olmasın. Bâki şeylere sarfet ki bâki kalsın.”
====
“Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış; herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor; firak bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor; ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.
Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin; nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller.”
====
“Fâniyim, fâni olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.
İsterim fakat bir yâr-ı baki isterim. Zerreyim fakat bir şems-i sermed is terim. Hiç-ender-hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.”
====
“Tabiat bir sanat-ı İlahiyedir, sâni’ olmaz. Bir kitabet-i Rabbaniyedir, kâtip olmaz. Bir nakıştır, nakkaş olamaz. Bir defterdir, defterdar olmaz. Bir kanundur, kudret olmaz.”
===
“Zaman ihtiyarlandıkça Kur’an gençleşiyor, rumuzu tavazzuh ediyor.”
===
“Din hayatın hayatı hem nuru hem esası. İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası.”
====
“Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” *3
Üstad Bediüzzaman’ınbu ve benzer cümleleri hem içeriğinin gücü hem de çarpıcı ve kendine has müthiş üslubuyla şahsen bende ancak takdir hisleri uyandırmıştır. Yine
“Sen ey riyakâr nefsim! “Dine hizmet ettim” diye gururlanma.
“Allah bu dini facirlerin eliyle de güçlendirir.” sırrınca, müzekka olmadığın için, belki sen kendini o recül-ü facir bilmelisin. Hizmetini, ubudiyetini; geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve fariza-i hilkat ve netice-i san’at bil, ucb ve riyadan kurtul!” *3
gibi Risale-i Nur’dan bazı bölümler bizim için de nefsin en mühim tuzaklarından olan övünme ve kibre bir set gibidir.
DERĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bizce, İsmet Özel Ağabeyimiz Risale-i Nurlardaki bu tür bölümleri okumadan ve külliyatın künhüne vakıf olmadan böyle bir beyanda bulunmuş olmalı. Okusa, zekâsı ve “Bize her şeyi Allah’ın biliyor olması kâfi gelmelidir, gelmiyorsa o zaman ürettiğimiz hegemonya şikâyetçi olduğumuz hegemonyaya benzeyen bir baskı unsuru haline gelir.”* 2 sözünden de anlaşılabilecek duyarlılığıyla Risale-i Nurlarla ilgili çok daha farklı bir kanaat edinirdi diye düşünüyorum. Çünkü İsmet Özel kaygısı olan, düşünen bir insan. Risale-i Nurlar da çok derin bir âlim olan Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşadığı çağda en önemli gördüğü hususları, imani meseleleri derin bir tefekkürle anlattığı bir eser…
Evet, muazzam ilmi katkısının yanı sıra Risale-i Nurlar daha yüzyıl önce kullandığımız ama çok uzaklaştığımız bir “dili” ve üslubu zinde tutmaya da vesile oluyor. Elbette bu büyük eserde dil bakımından ağır gelen yönler olabilir, anlaşılması özen ve zaman gerektirebilir. Ayrıca anlatılması gereken çok şey olduğu için bazı bölümleri de çok hızlı yazılmıştır, sonra da hemen başka bölümlere geçilmiştir. Mahkeme, hapisler vs. derken buralarda detaylı tashihe zaman ayrılamamıştır. Ama tüm bunlar onun kıymetine halel getirmez belki artırır.
Risale-i Nurların nasıl bir ruh hali içerisinden yazıldığına dair Tarihçe-i Hayat’ta geçen ve Üstad’ın -bir mahkemede söylediği anlaşılan- şu cümleleri gerçekten çok çarpıcıdır:
“Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.
Bana, “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”*3
Evet, çok zor şartlarda yazılmış Risale-i Nurları müdakkik okuyanlar onun hem ilmi mahiyet hem de üslup olarak engin kıymetine şahit olacaklardır ve bu eserlerde kendilerine de hitap eden birçok yön bulacaklardır.
Üstad Bediüzzaman’ın siyasi ve sosyal konulardaki görüşleri de son derece önemlidir. Mesela, Üstadın bir İslam hukuku kaidesinden hareketle söylediği “Dâhilde kılıç çekilmez.” prensibi son yarım asırda İslam dünyasında tam uygulanabilseydi, şimdi coğrafyamız bambaşka bir durumda olurdu. Elbette kışkırtmalar, oyunlar, provokasyonlar vs. vardı ve var ama herkes dâhilde kılıç çekmenin, türlü silahlarla birbirini kırmanın ne büyük bir vebali olduğunu bilse, işler bu noktalara gelmeyebilir, sorunlar bu kadar büyümeyebilirdi.
Özetle, Kuran’ı Kerimin hikmetlerini keşfetmeye çalışan ve özünde bir Kuran-ı Kerim tefsiri olan Risale-i Nurlar istifadeye medar büyük bir kaynaktır. Dolayısıyla, okumayan kardeşlerimize -bu arada İsmet Özel ağabeyimize de- okumalarını ve bu konuda biraz sebat göstermelerini tavsiye ederiz.
Allah’a emanet olun.
===
*1İsmet Özel bu sözü 9 yıl önce (2016 yılında) söylemiş, buna bazı cevaplar da verilmiş ama bizim de ilave gözlemlerimiz olduğu için biz de bu yazıyla konuya değinelim istedik.
*2 İsmet Özel’in “Erbain” ve “Bir Yusuf Masalı” adlı şiir kitaplarından ve bir konferansından
*3 Risale-Nurlardan