Mehmet Hakan KEKEÇ – 09 Mayıs 2025
Samiha Ayverdi hanımefendi bir tarihçi değildi. Lakin kendisine mahsûs bir tarih usûlü ve felsefesi bulunan mümtâz bir müellif ve mütefekkirdi. Bu nedenle Samiha Ayverdi annenin eserlerini mütâlaa ve tefekkür etmenin, tarihçilere emsalsiz bir nazar ve istidlâl mahareti kazandıracağına inanırım. Kendi adıma bu hususta hiçbir şek ve şüphe taşımıyorum ve Samiha Ayverdi hanımefendinin eserlerini tarihi derk, teşhir ve te’vilde vazgeçilmez bir ilham kaynağı olarak kabul ediyorum.
Samiha hanımefendinin en sevdiğim ve feyz aldığım tarih teliflerinden biri, ‘Edebi ve Manevi Dünyası İçinde Fatih’ nâm eseridir… Her ne kadar Fatih Sultan Mehmed hakkında dâhilî ve haricî onlarca kitap ve yüzlerce makale mevcûd ise de, bir beşer olarak Fatih’i en vâzıh ve müessir sûrette hissettiğim çalışma bu kıymetli teliftir. Eh, tarih dediğiniz de biraz insanı merkeze almak ve derinlemesine tetkîk etmek sanatı olduğuna göre, bilhassa bir tarihçi için Samiha annenin bu eserini serlevha addetmekten başka herhangi bir şıkk yoktur.
‘Edebi ve Manevi Dünyası İçinde Fatih’ adlı bu kitabın daha fazla okunması ve layık-ı vechile anlaşılması gerektiğine dair naçizane fikrim, bir televizyon dizisi vesilesiyle adeta bir kat daha pekişti. Zira ‘Beşer Fatih’in Avnî mahlasıyla kaleme aldığı hikmet-i şâmil eş’ârı zaten mevcûd iken, devlet televizyonunda dönen bu mezkûr temsilde, 15. asırda yaşamış azametli sultana Necip Fazıl Kısakürek merhûmun bir şiiri söylettirildi. Gülsem mi, ağlasam mı… Demek ki ‘beşer Fatih’, tarihi mesele eden tarihçi, senarist, yönetmen, izleyici ve okuyucu nezdinde hâlâ mübhemiyle ‘bir garîb ada’ hüviyetindedir.
***
Samiha Ayverdi’nin Tarih Yaklaşımına Dair Bir Beyanname
Samiha Ayverdi hanımefendinin takip ettiği tarih usulünün adeta beyannamesi mâhiyetinde telakki edilebilecek kitap mukaddimesini burada anmayı bir vazife addederim:
“Bugüne kadar en fazla üstünde durulan, asker ve hükümdar Fâtih’dir. Fakat bize göre pâdişânın mânevi ve edebî hayâtını tahlil ve tenkit etmek, onun târih ve insanlık karşısındaki siyâsi, askeri ve idâri hayâtını tamamlamak, bâhusus prensiplerini, sistemini ve dünya görüşünü izah bakımlarından belki de zaruridir. Yeryüzünün ender rastladığı bu fikir ve aksiyon adamı, bir bütün olmaktan çıkarılamayacağına göre, bu bütünün bilhassa rûhî ve hissî taraflarına mümkün olduğu kadar derinlemesine dalıp incelemek ve intibaklı bir dikkatle âbideleştirmek, Fâtih nâmına çıkılan bir yolda en esaslı köprü başını teşkil eder kanaatindeyiz.
Şiir, şahsiyetin ademden zuhûra kaçışı gibi bir nevi önüne geçilmez psikolojik isyan olduğundan, şâirin sanat fenomeninde, hüviyetinin ipuçlarını bulmak, böylece de hükümdârın edebî hayâtı içinde zihnî ve rũhî yapısıyla karşılaşmak bakımından çok mühimdir. İşte biz de, hükümdarın sanat seviyesini ve sanatının teknik veçhesini ikinci plana bırakarak, âlem görüşüne en yakın ve ilk elden şâhit olmaları îtibâriyle, şiirlerini bir tahlil materyali olarak kabul ettik.”
***
Fatih’i Oluşturan Derin Yapılar: Şiir, İrfan ve Proje Bilinci
Samiha Ayverdi hanımefendi, Fatih Sultan Mehmed’in Avnî mahlasıyla tanzim ettiği şiirleri ve en önemlisi Hz. Akşemseddin’in şahsında Bayramî muhitiyle teşekkül ettiği teması ‘malzeme’ haline getirerek, şahsıma göre padişah monografileri tarzında bir çığır açmıştır. Ne yazık ki bunun ehemmiyetine bugün dahi idrak yettirilemiyor. Gazelleri ‘estetik’, Akşemseddin ile münasebeti ise ‘aktüel tesadüfler’ sathına sıkıştırılarak değerlendiriliyor… II. Mehmed’in ‘Fatihleşme süreci’, genç Sultan’ın şahsi gayret-i bîmisali olarak telakki edilip neredeyse diğer Sultanlar arasında arizî bir manzara teşekkül etmiş gibi -arka planı menfî niyetlerle dolu- sunumlara gayret ediliyor. Halbuki Fatih, hakikatte tam mânâsıyle bir ‘Osmanlı projesi’dir. Bu projenin ifşasına dair en mühim emare, eş’ârı ve Akşemseddin ile kurduğu irfanî rabıtada mahfuzdur. Şüphesiz ki bunlarla beraber babası II. Murad devrinde yaşanan ve adına bir meydan okuma olsun diye ‘Bursa rönesansı’ dediğim ihyâ-yı medeniyet sürecine de dikkat edilmelidir.
Fatih Sultan Mehmed hakkında monografi tertib eden son isim İlber Ortaylı hoca oldu. İlber hocanın, bu çalışmada, “Fatih’i devleştirirken Osmanlı’yı küçülten” dostu Celal Şengör’ün tuzağına düçar olmasını açıkçası üzülerek gördüm. Hakikatte ise “Müslümân Fatih” ifadesi üzerinde sebatla duran İlber hocanın “Osmanlı Sultanları içinde dehasıyla mümtaz ve ayrık bir ot” kurgusuna mukavemet gösterecek cevaplar vaz’ etmesi beklerdim.
YORUMLAR