Ceyhun BOZKURT – 03 Temmuz 2025
Denizcilik uzun bir süredir Hıristiyan medeniyetinin kontrolünde. Bu kapsamda ticaret, askeriye vb. alanlarda denizlerde hakimiyet İslam medeniyeti dışındaki güçlere ait oldu. Bizim tarihimiz açısından da geçerliydi. Çaka Beylerin, Barbarosların topraklarında denizcilik ağırlıklı olarak savunmada kaldı.
Örneğin Ege’de 16’ıncı yüzyıl sonlarında, imparatorluğun Habsburg monarşisine ve aynı zamanda İran’a karşı süregelen kara savaşları nedeniyle Osmanlı donanması da savunmadaydı. O dönem söylenene göre Allah karaları Müslümanlara, denizleri de gavurlara vermişti.
Bu düşünce maalesef denizlere yeteri kadar önem vermememize neden oldu.
Örneğin çıkarma gemimiz olmadığı için Kıbrıs Barış Harekatı’nı bile Kanlı Noel sonrası değil, tam 11 yıl sonra yapmak zorunda kalmıştık.
Modern Türk Donanmasının Yükselişi
Neyse ki yıllara yayılan bir şekilde özellikle donanmamızın değerli komutanlarının da çabalarıyla Türk denizciliği özellikle son 30 yılda ivme kazandı.
Dış dünya ise hep denizciliğe önem verdi. Örneğin İngilizleri “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” haline getiren esas gücü denizciliğiydi. Sonrasında bu güce ABD erişti. Ancak ABD çok daha ileriye gitti ve tarihte hiçbir devletin olmadığı kadar güçlendi. ABD Donanması’nın dünya okyanuslarındaki hakimiyeti, onu vazgeçilmez bir dış politika aracı ve küresel ticarette ABD sopası haline getirmişti.
ABD Donanması: Küresel Gücün Enstrümanı
Amerikan derin devletinin merkez noktalarından olan Dış İlişkiler Konseyi, dünyanın yaklaşık dörtte üçünü kaplayan denizi kullanan bir donanmanın, kara kuvvetlerinin yapamayacağı şeyleri yapabileceğini vurgulamakta. Örneğin dünya çapındaki ilgi çekici noktalara olağanüstü erişim sağlayabilir, hayati su yollarında devriye gezebilir ve uzak kıyılara ve nüfus merkezlerine manevra yapabilir. ABD tüm okyanuslara ve denizlere hakim olarak sadece kendi güvenliğini sağlamıyor. Aynı zamanda uluslararası sisteme şekil verme gücünün temelini oluşturuyor.
Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtası kitabında da “Amfibi kıyı kontrolü” olarak tanımlıyor. Yani ABD donanması, kıyı kontrolüyle ülkeleri donanma üzerinden baskı altına alabiliyor. Böylece o ülkelerin siyasetlerini ABD çıkarları çerçevesinde yönlendirebiliyor, o ülkenin ABD’nin çizdiği hizanın dışına çıkmasını engelliyor.
ABD’nin Denizcilik Stratejisi: “Havuç” ve “Sopa”
Amerika Birleşik Devletleri, donanması üzerinden dünyanın tüm okyanusları ve çok sayıda denizinde hakimiyet kurarken rakiplerini de devre dışı bırakmıştır. George Friedman’a göre bunu yapmanın en kolay yolu da diğer milletlerin deniz filosu inşa etmelerini engellemekten geçiyor. Hiç kimse deniz filosu inşasına kalkışmamalı ve bunu yapacak kaynaklara sahip olmamalıdır. Stratejilerden biri olan “havuç” stratejisi başkalarının deniz filosu kurmaya ihtiyaç duymadan denizlere girişini sağlamaktır. Diğer strateji olan “sopa” stratejisi ise potansiyel düşmanları kara savaşları içinde sınırlamaktır. Yani ABD kimseyi denizcilikte güçlendirmeyecektir. Aklıma Türkiye’nin Doğu Akdeniz jeopolitiğinde etkisini artırmak için Taşucu’na tersane yapmasına bazı çevreci örgütlerin karşı çıkması geldi. Daha sonra bu örgütleri Alman Heinrich Böll Vakfı’nın fonladığı ortaya çıkmıştı.
Yine Türk donanmasının komutanlarının Fetullahçı teröristler tarafından Balyoz kumpasıyla hedef alınmasını da bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Uzatmayayım.
Bunları neden yazdım?
Son dönemlerde dünya denizlerinde önemli gelişmeler yaşanıyor. ABD’nin USS Carl Vinson uçak gemisinin İran yakınlarında konuşlandığını ortaya çıktı.
Çin de Pasifikte iki uçak gemisiyle eğitim yaptı.
Türk Donanması ve Hava Savunmasının Kritik Önemi
Bu uçak gemilerinin taşıdıkları uçaklar, görev gruplarındaki gemiler de hesaba katıldığında dünya ve bölgemizdeki denizlerde yaşanan hareketlilik Türk donanmasının ve hava savunma sistemlerimizin ne kadar güçlendirilmesi gerektiğini gösteriyor.
YORUMLAR