Ersoy DEDE – 26 Ağustos 2025
Türkiye uzun yıllardır “her ile bir üniversite, her gence bir diploma” anlayışının cazibesine kapıldı. Ancak bugün görüyoruz ki bu proje, gençlere umut değil hayal kırıklığı; ülkeye de kalkınma değil nitelik kaybı getirdi.
Üniversite sayısı arttı, ama kalite düştü. Mezun sayısı çoğaldı, ama meslek itibarı kayboldu. Gençler diploma sahibi oluyor, fakat iş piyasası onların yetkinliklerini karşılamıyor.
Ama bu yalnızca Türkiye’nin meselesi değil. Avrupa da aynı çıkmazdan geçti ve doğru hamlelerle çıktı. O yüzden bizim için hem ibret hem de yol gösterici.
Avrupa’nın Dersleri
Fransa’nın hatası, Almanya’nın çözümü:
Sanayi Devrimi sonrası Fransa’da “herkes yükseköğretim görmeli” anlayışı yükseldi. Üniversiteyi toplumun tek hedefi haline getirdiler. Ama fabrikalarda çalışacak usta elleri bulamayınca çarklar aksadı. Bu yanlış politikayı gören Almanya, 20. yüzyılın başında “Berufsschule” sistemini kurdu. Çocukları 15–16 yaşında yönlendirmeye başladılar: akademik eğitime gidecek olan üniversiteye, mesleğe yatkın olan meslek okuluna. Bugün Almanya’nın otomotivden kimyaya, ağır sanayiden makineleşmeye kadar her alanda zirvede olmasının nedeni işte bu modeldir.
İsviçre’nin “ikili eğitim” mucizesi:
İsviçre, öğrencilerin üçte ikisini üniversiteye değil meslek eğitimine yönlendiriyor. Gençler haftanın birkaç günü okulda teori, birkaç günü işletmede pratik görüyor. Bu yüzden işsizlik oranları Avrupa ortalamasının çok altında. Daha da önemlisi, teknisyen ve ustaların toplumdaki itibarı profesörle yarışacak seviyede.
Hollanda ve Finlandiya’nın ihtisas modeli:
Hollanda, üniversiteyi çoğaltmak yerine daralttı. Bölgesel ihtisas üniversiteleri kurdu. Rotterdam’da denizcilik, Eindhoven’da teknoloji, Wageningen’de tarım… Böylece üniversiteler hem dünya sıralamalarına girdi hem de mezunlarını gerçek sektörlerle buluşturdu. Finlandiya ise üniversite yerine “uygulamalı bilimler yüksekokullarını” (polytechnic) güçlendirerek gençleri doğrudan istihdama hazırladı.
İngiltere’nin dönüşümü:
1960’larda İngiltere “herkes üniversite okusun” hevesine kapıldı. Sonuç: mezun enflasyonu ve işsizlik. 1980’lerden itibaren “Further Education Colleges” adı altında meslek yüksekokullarını güçlendirdiler. Bugün Londra’da kaynakçılık eğitimi gören bir genç, Oxford mezunu bir sosyal bilimci kadar rahat iş bulabiliyor.
Avrupa’nın deneyimleri tek bir noktada birleşiyor: Üniversite diploması tek başına refah getirmiyor, asıl olan nitelik.
Türkiye İçin Yol Haritası
Bu derslerden hareketle Türkiye’nin atması gereken adımlar şunlardır:
- Üniversiteyi Amaç Değil, Araç Haline Getirmek
Gençlerin kaderini diploma belirlememeli. Ortaöğretimde güçlü bir kariyer rehberliği sistemiyle kimin akademiye, kimin mesleğe uygun olduğu belirlenmeli.
- Meslek Liselerini Güçlendirmek
Almanya ve İsviçre’deki “çift yönlü sistem” örnek alınarak meslek liseleri cazip hale getirilmeli. Mezunlara doğrudan iş garantisi ve devlet teşviki sağlanmalı.
- Üniversite Sayısını Değil, Kalitesini Artırmak
Her ile bir üniversite değil, bölgesel ihtisas üniversiteleri modeli benimsenmeli. Hollanda’nın tarımda, Almanya’nın mühendislikte, İsviçre’nin finans ve saat endüstrisinde yaptığı gibi, Türkiye de kendi güçlü sektörlerine odaklanmalı.
- Mesleğin İtibarını Yeniden Kazandırmak
Avrupa’da usta, teknisyen, kaptan toplumda saygı gören bir meslek grubudur. Türkiye’de de meslek sahiplerini küçümsemek yerine destekleyen bir kültür inşa edilmeli. Sosyal kampanyalar, burslar ve teşviklerle meslek sahibi olmanın gururu geri kazandırılmalı.
- Planlı İstihdam Politikası
Üniversite kontenjanları, sanayinin ve hizmet sektörünün ihtiyacına göre düzenlenmeli. Mezun enflasyonu yaratmak yerine planlı insan kaynağı politikası uygulanmalı..
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Gazi Eğitim Enstitüsü, Köy Enstitüleri ve Teknik Okullar, ülkenin ihtiyacına göre insan kaynağı yetiştirmeyi başardı. Bugün de aynı cesaret gerekiyor.
Türkiye, Avrupa’nın hatalarını tekrar etmek yerine çözümlerini uyarlamalı. Çünkü asıl mesele diploma değil; ülkesine değer katan nitelikli insan sayısıdır.
YORUMLAR