Mehmet Hakan KEKEÇ – 17 Eylül 2025
Alman filolog Hermann Guthe, hatıratının 12 Nisan 1891 tarihli bölümünde, Kudüslü bir zengini adeta topa tutuyor. Guthe, bu zengin Kudüslü’nün Silvanlı birkaç fellaha para vererek, 2 bin yıldan uzun süredir bir kaya tünelde gizli kaldığı iddia edilen (proto-ibranice) yazıtı söktürerek kendi mülkiyetine aldığını yazıyor. Bu soygun teşebbüsü sırasında yazıt biri büyük beşi küçük altı parçaya ayrılıyor. Tabii kırık yerlerden birkaç harf zarar görmüş olsa da yazıtın bütünlüğü bozulmuyor.
Hermann Guthe’nin hatıratı bulunan Almanya’da Filistin hakkında çıkarılan bir dergi
Osmanlı arşivlerinde konu hakkında üç vesika görüyoruz:
1] 30 Ocak 1882 tarihli ilk belgeye göre, Osmanlı mezkur taştan çoktan haberdar olmuştu. Belgede özetle ve mealen şöyle deniyordu: Kudüs’te Silvan denilen yerde İbranice yazısıyla kazılmış olarak bulunan taşın, Müze-i Hümayun’a konulmasını gerektirecek asar-ı atika olup olmadığının mahallince tayin edilecek ehl-i vukuf raporuyla bildirilmesi hususunda Kudüs Mutasarrıflığı’ndan faaliyet talebi…
Bu sırada Alman filolog Hermann Guthe’nin içinde bulunduğu ekip çalışmalarına hassas bir şekilde devam ediyor. Yazıtın bir kopyasını da çıkarıyorlar. 1890’da da bahsettiğimiz zengin Kudüslü bu taşı yerinden usulsüz bir şekilde kırarak söktürüyor. Guthe, bu soygundan şikâyet ederken bir şeyin pek farkında değil: Alman filolog Osmanlı idaresinin yazıtla ilgili bütün gelişmelerden habersiz olduğunu düşünüyor. Oysa az evvel andığımız 30 Ocak 1882 tarihli vesikadan görüyoruz ki, Osmanlı, gelişmeleri uzaktan sessizce takip ediyordu.
Osmanlı’nın 1882’de Siloam Yazıtı’ndan haberdar olduğunu gösteren vesika
***
Bu noktada umumun bir yanlış bilgisini tashih etmek gerekiyor. Bugün tarihçilerin ekserisi Siloam Yazıtı’nın 1882’de Osmanlı başkentine getirildiğini zannediyor. Oysa 1882 tarihli belge bir tahkikat emrinden ibarettir. Yazıt 1890’da zengin bir Kudüslü tarafından fellahlar eliyle yerinden sökülmüştür. Bu hadise 1891’de de Alman filolog Hermann Guthe’nin hatıralarına konu olmuştur. Guthe de Osmanlı’nın bu taştan 1890’da [yani kırıldığı sırada] haberdar olduğunu zannetmektedir.
2] Bu noktada, Osmanlı Maarif Nezareti Mektubi Kalemi’nden çıkmış, Siloam Yazıtı hakkında ikinci vesikaya denk geliyoruz. 1 Aralık 1890 tarihli vesikanın özeti şu şekildedir: Kudüs’te Silvan denilen mahalde çıkartılan taşın tahrib edildiği haber alınarak gerekli tahkikatın yapılması…
Siloam Yazıtı’nın tahrip edilmesi üzerine 1890 tarihli tahkikat emri
Alman filolog Hermann Guthe, hatıratının devamında, İstanbul Müze-i Hümâyun Müdürü’nün (yani Osman Hamdi Bey’i kastediyor) duruma bizzat müdahil olarak Kudüs’teki Osmanlı idarecilerini uyardığını belirtiyor. Guthe’nin devamında yazdığı ise eserin kime ait olduğuna dair muazzam bir kanıt hüviyetindedir: “Osmanlı kanunlarına göre imparatorluk sınırları içinde bulunan tüm eski eserlerin mülkiyeti devlete aittir. Dolayısıyla Siloam Yazıtı da hukuken Osmanlı malıydı; bu nedenle hükümetin yazıtı kaçıranları soruşturması meşru bir haktı.”
Siloam Yazıtı’nı usulsüzce çıkaran ve saklayan fellahlar hakkında mahkeme kararı
***
Şimdi artık Osmanlı idaresi, yaklaşık 10 yıldır devam eden süreçte nihayet varlığını resmen izhar edecek. Guthe’nin hatıratına göre Silvanlı fellahlar derhal tutuklanıp sorgulandılar. Fakat konuşmayı reddettiler. Bilirkişi olarak dinlenen Baurat Schick, yazıtın içeriği zaten yeterince bilindiği için artık taşın fazla değer taşımadığını ileri sürdü. Oysa anlaşılan bu bir oyundu. Osmanlı’nın yazıta verdiği ehemmiyeti ortadan kaldırmak istiyorlardı. Ancak yaşanan gelişmeler bu beklentiyi boşa çıkardı. Yazıt 1891’de, Osmanlı başkentinin emriyle, Kudüs mutasarrıfı İbrahim Hakkı Paşa’ya teslim ettirildi. Ardından da Müze-i Hümâyun’a getirildi.
Siloam Yazıtı
YORUMLAR