Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 18 Aralık 2025
Eurostat’ın “Sosyal Koruma İstatistikleri – Sosyal Yardımlar” (Kasım 2025) başlıklı raporu esas alarak bir yandan Avrupa Birliği’ndeki (AB) durumu görmek diğer yandan da AB’deki durumla Türkiye’yi kıyaslamak mümkündür.
Sosyal Koruma Harcamalarının Genel Görünümü
2023’te AB’deki toplam sosyal koruma yardımı harcaması 4.607 milyar avro olarak kaydedilmiştir. Bu, GSYİH’nin % 26,7’sine denk gelmektedir, ancak 2013-2023 döneminde, AB’de harcamanın GSYİH’deki payının % 27,5’ten % 26,7’ye düştüğü not edilmelidir. Türkiye’de ise toplam sosyal koruma harcama miktarı 2023’te 2 trilyon 693 milyar 497 milyon TL’dir; bunun GSYİH’deki oranı da % 10,1’dir.
AB’de 2023 yılında sosyal koruma harcamaları 4,6 trilyon avroya ulaşmış ve GSYİH’nin % 26,7’sine denk gelmiştir. Her ne kadar bu oran 2013–2023 döneminde % 27,5’ten % 26,7’ye gerilemiş olsa da AB hâlen sosyal korumayı ekonomik yapının temel unsurlarından biri olarak sürdürmektedir. Söz konusu düşüş, mali sürdürülebilirlik kaygıları ve ekonomik büyümenin hızlanmasıyla açıklanabilir.
Türkiye’de ise 2023 yılı toplam sosyal koruma harcamaları 2 trilyon 693 milyar TL olup, GSYİH’ye oranı % 10,1’de kalmaktadır. Bu oran, AB ortalamasının oldukça altındadır ve Türkiye’de sosyal korumanın daha sınırlı, hedefli ve tamamlayıcı bir rol üstlendiğini göstermektedir. Bu durum, Türkiye’de refahın yeniden dağıtımının büyük ölçüde aile dayanışması ve bireysel mekanizmalar üzerinden gerçekleştiğini, AB’de sosyal risklere karşı daha kapsamlı ve kurumsallaşmış bir kamu koruması olduğuna da işaret etmektedir.
AB’de Harcamalarda Yaşlıların Payı ve Türkiye
AB’de sosyal koruma harcamalarının dağılımında en büyük payı % 46,9 ile yaşlılık ve dul/yetim alanı alırken, onu % 29,6 ile hastalık/sağlık bakımı takip etmektedir; daha küçük paylar ise sırasıyla % 8,7 ile aile/çocuk, % 7,1 ile engellilik ve eşit oranda % 3,9 ile işsizlik ve konut ve sosyal dışlanma alanlarına ayrılmıştır.
Türkiye’deki duruma bakıldığında; en büyük pay toplam harcamanın % 43,6’sını oluşturan emekli/yaşlı yardımlarına aittir. Bunu, toplamın % 30,0’una denk gelen hastalık/sağlık bakımı harcamaları takip etmektedir. Bu iki ana kategori, 2023 sosyal koruma harcamalarının yaklaşık dörtte üçünü (% 73,6) kapsamaktadır. Diğer önemli harcama kalemleri ve paylarında dul/yetimler % 9,8, aile/çocuk % 7,1, engelli/malul % 3,0 ve sosyal dışlanma % 3,8 oranlar söz konusudur. En az paya sahip olan kategori ise işsizliktir (% 0,9).
AB ve Türkiye’de sosyal koruma harcamalarının dağılımı, her iki yapının benzer önceliklere sahip olmakla birlikte koruma derinliği ve risk çeşitliliği açısından ayrıştığını göstermektedir.
Her iki tarafta da en büyük pay yaşlılık/emeklilik ve hastalık-sağlık harcamalarına ayrılmakta; AB’de bu iki kalem toplam harcamanın yaklaşık % 76,5’ini, Türkiye’de ise % 73,6’sını oluşturmaktadır. Ancak AB’de yaşlılık ile dul-yetim harcamalarının payı (% 46,9) Türkiye’ye yakın olmakla birlikte, işsizlik (% 3,9), engellilik (% 7,1) ve aile-çocuk (% 8,7) gibi aktif ve sosyal risklere yönelik kalemlerin payı Türkiye’ye kıyasla daha yüksektir. Türkiye’de ise işsizlik harcamalarının % 0,9 gibi son derece düşük bir düzeyde kalması, sosyal koruma sisteminin daha çok pasif transferler (emeklilik ve sağlık) üzerine kurulduğunu, işgücü piyasası risklerine ve sosyal dışlanmaya yönelik korumanın sınırlı olduğunu göstermektedir.
En nihayetinde; bu karşılaştırma, AB’de daha dengeli ve risk çeşitliliğini gözeten bir sosyal koruma yapısı varken, Türkiye’de sosyal harcamaların ağırlıklı olarak yaşlılık ve sağlık ekseninde yoğunlaştığını ortaya koymaktadır.
Öte yandan, bir sosyal güvenlik sistemindeki harcamaların bu denli büyük bir kısmının doğrudan yaşlılık ile ilgili ödemelere ayrılması, aktif çalışan nüfusa kıyasla bağımlı yaşlı nüfusun büyüklüğünün ve yaşam süresinin uzamasının bir sonucudur. Bu durum, nüfus piramidinin giderek daraldığı ve ortanca yaşın yükseldiği bir yapıya işaret etmektedir. Yüksek yaşlılık harcamaları, emeklilik sistemleri üzerindeki yükün de arttığını göstermektedir.
Zira AB ülkelerinde 65 yaş ve üzeri nüfus payı tüm yaş gruplarına göre oldukça yüksektir ve artmaya devam etmektedir. Örneğin UN ve resmi istatistiklere göre AB genelinde yaşlı nüfus oranı yüksek olup Avrupa’nın yaşlı nüfus oranı dünya ortalamasının üzerindedir (ör. Avrupa’da toplam nüfusun yaklaşık % 20’si yaşlıdır). Türkiye’de yaşlı nüfus % 10,6 olmakla birlikte ileriki yıllara yönelik tahminler, durumun AB oranlarına yaklaşacağını göstermektedir.
Sonuç itibariyle; AB’deki bu demografik baskılar, sosyal koruma bütçelerini özellikle emeklilik ve sağlık bakım harcamalarına yönlendirirken, diğer alanlarda (örneğin aile/çocuk desteği) göreceli düşüşlere sebep olabilir. Dolayısıyla, aile/çocuk alanına ayrılan payın yalnızca % 8,7 olması, AB üye devletlerinin doğurganlık oranlarını artırma ve genç nüfusu destekleme çabalarının harcamalara sınırlı bir şekilde yansıdığını veya bu alandaki desteklerin görece düşük kaldığını düşündürmektedir.
Türkiye’nin Yapabilecekleri
Bu tarz bir tablo karşısından Türkiye’nin sosyal koruma sistemini daha dirençli, kapsayıcı ve geleceğe dönük bir yapıya kavuşturması için bazı hamlelere odaklanması mümkündür.
Bir kere, sosyal dışlanmaya ve konut desteklerine ayrılan payların AB seviyelerine yaklaştırılması, yoksullukla mücadele ve sosyal uyumu güçlendirme açısından kritik önem taşımaktadır. Bu noktada TOKİ’nin sosyal konut hamleleri önemlidir.
İkincisi, yaşlılık harcamalarının giderek artan yükünü hafifletmek için emeklilik sisteminin mali sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik reformlar (örneğin tamamlayıcı emeklilik sistemlerinin teşvik edilmesi, ertelenmiş emeklilik yaşları, bakım sigortası) düşünülmelidir. Bu reformların, kademeli olarak hayata geçirilmesi önemlidir.
AB örneğinde görülen düşük aile/çocuk harcama payının etkilerinden kaçınmak için, genç nüfusu ve doğurganlığı destekleyen politikaların (örneğin, doğum izinleri, çocuk yardımları) GSYİH’den aldığı payın artırılması, nüfus yapısının dengelenmesine ve gelecekteki işgücünün korunmasına katkı sağlayacaktır.
Bu önerilerin uygulanması, Türkiye’deki sosyal koruma sisteminin ağırlığını pasif transferlerden alıp, işgücü piyasası risklerine, genç nüfusa ve sosyal dışlanmaya yönelik aktif ve önleyici koruma mekanizmalarına kaydırarak daha dengeli ve kapsayıcı bir refah devleti yapısına ulaşmasına yardımcı olacaktır.

YORUMLAR