Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 30 Ağustos 2025
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’ne dayanan bir eylem planına istinaden İtilaf Devletleri, Türk Ordusunun teşkilatlarını dağıtmış, askeri bakım fabrikalarına ve tersanelerine el koymuştur. Bu plana göre el konulan askeri malzemeler nispeten kontrolü kolay olan İstanbul, Gelibolu ve İzmit bölgelerinde toplanmış, diğerleri işgal bölgelerindeki depolara aktarılmış ve işgal dışında kalan silah ve cephaneler de imha edilmiştir. Ordunun elinde 1.098 ağır toptan sadece 82’si, 606 sahra topundan 200’ü, 667.983 piyade tüfeğinden 123.191’i, 3.118 ağır makineli tüfekten 1.370’i kalmıştır. Yani ordunun %75’ine el konulmuştur. Bir ordunun 1/3’ü imha edilmiş ise o ordu teknik olarak muharebe edemez durumda olduğunu iade edelim.
Bu şartlarda ilk yapılan faaliyet mevcut imkanlarla ayaklanmaları bastırmaya çalışırken aynı zamanda düzenli düşman kuvvetlerini yenmek için yeni ordu kurmak ve lojistik sorunları çözmek olmuştur. Sürdürülebilir bir harp için boş ordu kadrolarını doldurmak, şehit olanların yerini bütünlemek ve kesintisiz bir ikmal tedarik zinciri kurmak maksadıyla başlıca üç ikmal noktası tespit edilmiştir. Buna göre Anadolu’da kalan depoların bir kısmı, işgal altındaki İstanbul ve civarındaki depolar ve Sovyetler Birliği’nden gelecek olan askeri destek lojistik planlarına dahil edilmiştir.
Yapılan teşkilatlanmada Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde Çorum, Bolu, Kastamonu ve Adana menzil bölge müfettişlikleri şeklinde “Sevkiyat ve Nakliyat Umum Müdürlüğü” (doğrudan bağlı) ve Batı Anadolu Menzil Müfettişliği (Batı Cephesi Komutanlığı emrinde) olmak üzere iki ana menzil teşkilatı oluşturulmuştur. Menzil bölge müfettişlikleri “Menzil Hat Komutanlıkları”, Menzil Hat Komutanlıkları da “Nokta Komutanlıkları”ndan oluşmuştur. Tüm bu teşkilatlar savaşlar boyunca nakliyat ve sevkiyatı gerçekleştirmek, bölgelerine gelen askeri personelin konaklama, ibate ve iaşe işlemlerini yapmak, yolları onarmak, asayiş, muhabere ve ulaştırma hizmetlerini ifa etmek için çalışmışlardır. Ordu, kolordu, tümen seviyesinde oluşturulan İkmal ve Bakım Teşkilatları vasıtasıyla “cephane depoları, sahra ambarları, seyyar hastaneler”, kurulmuş ve ikmal faaliyetleri bu sistem vasıtasıyla yapılmıştır. Yine birliklerin tamirat işlemlerinin yapılması için 10 Ocak 1921 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına bağlı “İmalatı Harbiye Genel Müdürlüğü” kurulmuştur. Bu hizmetlerin yapılması için Eskişehir Silah Tamirhanesi, Keskin/Kırıkkale Fişek Fabrikası ve Ankara Tamirhanesi teşkil edilmiştir.
Ancak malzemelerin taşınması için kullanılacak yollar ise neredeyse yok denecek kadar azdı. Ülkede asfalt yol bulunmamakta, mevcut yolların ise büyük bölümü onarıma muhtaç ve şose/toprak yoldu. En önemli ikmal hattı kısmen bozuk 344 km.lik, İnebolu-Kastamonu-Çankırı-Ankara karayoluydu. Araçların yük taşıma ve günlük yürüyüş kabiliyetleri ise “mekkariler ile 50-60 kg. günlük 20-25 km., develer ile 120-150 kg. günlük 25 km., kağnı (iki tekerlekli) ile 100-150 kg. 15-20 km., çift atlı araba (dört tekerlekli) ile 300-400 kg., 30-40 km., kamyonet ile 1.500-2.000 kg. 200 km., kamyon ile 3.000-5.000 kg. 180 km.” yol gidilebiliyordu. Motorlu araç sayısı yok denecek kadar azdı. Bütün hizmetler insan gücüne, hayvanlı araçlara ve doğrudan hayvanlara kalmıştı. Demir Yollarına gelince 24 Temmuz 1920’de Bakanlar Kurulu Kararı ile bütün demir yolları 3 hat komiserliğine ayrılmış ve mevcut hatlar üzerinde günlük bir gidiş ve geliş olmak üzere en fazla iki katar nakliyat yapılabiliyordu. Deniz Yollarında da durum pek parlak değildi. Deniz yollarının kullanımı ile ilgili olarak, 10 Temmuz 1920’de Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde “Umuru Bahriye Müdüriyeti” kurulmuş, Karadeniz’de bulunan Aydın Reis ve Preveze Gambotları ile 4 gemilik bir milli nakliye filosu oluşturulmuştu.
Bu teşkilatların yanında doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlı bazı resmi gizli örgütler de oluşturulmuş ve lojistik sisteme hatırı sayılır katkılar sağlanmıştır. Özellikle işgal bölgelerinde bulunan silah ve mühimmatın Anadolu’ya kaçırılması faaliyetlerinde bu teşkilatlar kullanılmıştır. Bu amaçla 23 Eylül 1920 tarihinde İstanbul’da, Anadolu Hükümeti adına kurulan ilk örgüt “Hamza Grubu” dur. Örgüt; “Yunan ordusunun teşkilat ve harekâtı hakkında bilgi toplama, satın alma, subay tedariki ve Anadolu’ya gönderilmesi, posta işlemleri, teknik personel tedariki, ikmal ve ulaştırma ile ilgili işlemleri” gerçekleştirmişlerdir. Bunun dışında Milli Müdafaa Grubu, Karakol Grubu, Namık Grubu, Kaynarca Grubu, Ferhat ve Kerimi Grubu gibi birçok teşkilat aynı statüde ve vazifede teşkil edilmiştir. Bu grupların bir kısmı “deniz ulaşımının sağlanması için Fransız ve İtalyan deniz nakliyat şirketleriyle bile çeşitli anlaşmalar” yapmışlardır. Yine “düşman nöbetçilerini etkisiz hale getirmek, mühürleri taklit etmek, delikler açarak cephaneliklere girmek, istif şekillerini bozmadan silah ve cephane kaçırmak” gibi milli dava uğruna çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Yani “Sirkeci nakliyecileri, Galata ardiyecileri, Seyrisefain kaptanları, gümrük hamalları ve mavnacılar” dahi topyekûn milli mücadeleye destek vermişlerdir.
Özellikle İnebolu ve Kastamonu civarında yapılan lojistik faaliyetler büyük bir gizlilik ve fedakarlıklarla yürütülmüştür. İnebolu açıklarına gelen malzemeler kayıklarla sessizce kıyıya ulaştırılır ve oradan İnebolu halkı tarafından çeşitli depolara taşınırdı. 1952 yılında basılan “Karanlık An” (The Dark Moment) adlı kitabında Amerikalı yazar Ann Bridge bu olayı; “… Sonsuz bir insan seli birbirlerinden bir buçuk metre aralıklarla ve tek sıra halinde akıyordu. İnsanlar taşıdıkları tüfek demetleri, cephane kutulan ve top mermilerinin ağırlığı altında öne doğru eğilmişlerdi. Daha şaşırtıcı olanı, bu insanların dörtte üçünden fazlasının kadın olmasıydı, Pembe eteklikli bölgesel giysiler ve parlak çiçekli kiraz rengi şalvarlar giyen kadınların bazıları sırtlarına sarılı yükle beraber, kucaklarında emzikli bebeklerini taşıyorlar, bazılarının arkasında ise kaygan çamurda kısa adımlarla yürüyen iki ve üç küçük çocuk bulunuyordu, Böylece, bir gece önce İstanbul’dan kaçak olarak gemi ile gelen askerî malzeme Küre Dağlarını aşıyordu. Düzenli, kesintisiz ve yavaş bir şekilde yukarılara, daha yukarılara tırmanılıyordu. Arada sırada birinin sıradan ayrılan bir çocuğa bağırdığı duyulmakla beraber, genellikle sessizlik içinde, dik tırmanış ve ağır yük nedeniyle derin solumalarla yürüyorlardı. Yol gerçekten çok dikti ve biraz sonra hepsi sulu karla şekillenecekler, sonra ayak değmemiş karlı yamaçlardan daha yükseklere tırmanacaklardı… Henüz hiçbir heykeltraşın taş üzerinde şekillendiremediği, ağır yük taşıyan kadınlar ile analarının yanında otlayan buzağılar gibi onların ardında yürüyen çocuklara ait heykelleşmiş görüntüler, karlar altında ve dondurucu soğukta yorgun argın yol alacaklardı.”, şeklinde anlatıyordu.
Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu 1921-1922 döneminde en sert kışını geçirmiş ve genellikle kış mevsimi kapalı kalmıştı. Aralık 1921’de kışla kapısına kadar gelen ve yükünü hayatı pahasına gitmesi gereken yere ulaştıran, şose kenarında oracıkta şehit düşen Şerife Bacı Kastamonu Seydiler Köyündendir. Askerler, mermileri yorganla kapatan ve kendi naaşını çocuğunun üzerine örtü şeklinde kullanan kahramanı gördüklerinde bu savaşı kazandığımızı anlamışlardı. Nene Hatun, Halide Onbaşı (Edip Adıvar), Nezahat Onbaşı, Fatma Seher Erden (Erzurumlu Kara Fatma), Halime Çavuş (Kocabıyık), Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma (Adile Onbaşı), Kılavuz Hatice, Saime Hanım, Yirik Fatma, Naciye Hanım, Faika Hakkı, Sultan Hanım, Süreyya Sülün Hanım, Nazife Kadın, Domaniçli Habibe, Satı Çırpan, Bitlis Defterdarının Hanımı…(İnönü Savaşlarına Katılan ve Madalya Alan 12 Kadından İsimleri Tespit Edilenler: Ali kızı Alime, Hacı Osman kızı Fatma, Besim kızı Şükriye, Musa kızı Fatma, Veli Onbaşı kızı Ayşe, Molla İbrahim kızı Fatma, Ali kızı Ayşe, Molla Hasan kızı Fatma…) gibi tüm kadın kahramanlarımızı minnetle anıyoruz.
İnebolu ambar ve depolarındaki malzemeler ise çeşitli vasıtalar kiralanarak Ankara’ya götürülüyor yol boyunca da Konak Komutanlıklarınca belirlenmiş mevcut eski hanlar ve köy evleri kullanılıyordu. Sakarya Meydan Muharebesi döneminde toplam 74 gün içinde (25 Temmuz- 10 Ekim 1921) İnebolu – Kastamonu – Çankırı – Ankara karayoluyla Ankara ve civarına 1.602 ton yük taşınmıştır. Bunun için Kastamonu Menzil Bölge Müfettişliğinde bulunan miri/müteahhit nakliye kolları; “5 kamyon, 5 kamyonet, toplam nakil kapasitesi 21,5 ton; 27 çift atlı araba, 13 tek atlı araba, 30 öküz arabası, 89 mekkare, toplam nakil kapasitesi 33 ton; 240 çeşitli at arabası, 1505 mekkari, toplam nakil kapasitesi 219 Ton olmak üzere bölgede bulunan bütün nakil vasıtalarının toplam taşıma kapasitesi 274 ton” olarak belirlenmiştir. Bu kervanın “ortalama hızı günlük 25 km. olarak değerlendirilirse 344 km.lik İnebolu-Ankara yolu 12-13 günde gidebilirdi”. Dolayısıyla “silah (23 ton), cephane (930 ton), donatım/teçhizat (13 ton), gıda ve yem (636 ton) olmak üzere taşınan 1.602 ton yükün” ne tür bir fedakarlıkla aktarıldığı görülmektedir.
Cephe gerisinde çok kısa bir özeti verilen tüm bu faaliyetler bir milletin top yekûn savaşın nasıl yapılacağını diğer millet ailelerine göstermesi açısından emsalsizdir. Elbette ki savaşın diğer fonksiyonları da (harekât, istihbarat, stratejinin tespiti, taktik oyunlar, sevk ve idare, komuta kontrol, muhabere vb.) oldukça elzemdir. Ancak bütünlenemeyen cephede ordular uzun süre ayakta kalamaz ve savaşma azim ve kararlılığını kaybedebilirler. O yüzden sefer olma hali bilimsel ve profesyonel faaliyetlerdir. Ancak Türk Kurtuluş Harbi bilimin ve profesyonelliğin sınırlarını zorlayarak insanın dayanma gücünü test etmiştir. Kendini Cumhuriyet kadını şeklinde tanımlayan kadınlarımıza ve mangalda kül bırakmayan “yiğitlerimize” diyorum ki, 344 km.lik İnebolu-Ankara yolunu Aralık 2025 tarihinde istediğiniz kıyafetle yürümeye var mısınız?
