Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Kemal Olçar Logo
Kemal Olçar

6831 Sayılı T.C. Orman Kanunu ve “0000” Sayılı Tabiatın Orman Kanunu: Karşılaştırmalı Analiz

Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 04 Ağustos 2025

 

6831 Sayılı Orman Kanunu 31 Ağustos 1956 tarihinde kabul edilerek 08 Eylül 1956 tarihinde 9402 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Kanunun 1. Maddesi “ormanlarımızı” tanımlamış ve “tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır”, şeklinde bir sınırlama getirmiştir. Bunun dışında hangi alanların “orman” statüsünde sayılamayacağı da belirtilmiş ve “sazlıklar, step nebatlariyle örtülü yerler, her çeşit dikenlikler, parklar, şehir mezarlıklarıyla kasaba ve köylerin hudutları içerisinde bulunan eski (kadim) mezarlıklardaki ağaç ve ağaçlıklarla örtülü yerler, sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler, orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halinde ki her nevi ağaç ve ağaçcıklarla örtülü yerler, orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazilerde tabii olarak yetişen her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,” orman tanımının dışında tutulmuştur. Ayrıca aynı kanunun farklı tarihlerde yapılan değişikliklere istinaden “fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri, her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar, zeytinlikler, sakızlık ve harnupluklarla örtülü yerler” orman sayılmamaktadır.

Orman Statüsünden Çıkış ve Tartışmalı Uygulamalar

Ancak orman sayılan yerleri; tarım alanına dönüştürmek ve orman niteliğini kaybetmiş olan yerlerden iktisaden yararlanmak amacıyla orman tanımından çıkarmak mümkün olabilmektedir. Orman alanı dışına kesin olarak çıkarılması yasal olarak mümkün olmayan sahalar ise; “muhafaza ormanı, millî park alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlar ve yanan orman bölgeleridir”. Bu maddelerin hükümleri koşullara bağlı olmakla birlikte uygulamada bazı keyfi kararların alınmasına zemin hazırlaması sebebiyle tartışmalı olduğu söylenebilir. Kanunun 14. Maddesinde ise devlet ormanlarında bırakın ağaç yakmayı; “fidanları yaralamak, kesmek, sökmek, orman tohumlarını toplayıp götürmek, dinamit ve zehirle avlanmak ve toprak taşımak, hafriyat ve çöp dökmek” kati surette yasaklanmıştır.

Geçen haftalarda ülkemizin başına gelen yangınlarda dikkate değer miktarda ormanlık alan kaybedilmiştir. Aslında bu meselede en önemli aşama erken ikaz ve ihbar sistemidir. Buna göre Orman Kanunun Madde 68’de yangını fark eden herkese derhal ve mecburiyetle ihbar sorumluluğu verilmektedir. Elbette ki yangın gibi bir afetin ikaz sorumluluğu sadece vatandaşlara bırakılamaz, bunun dışında yangın öncesi sürekli ve periyodik havadan kontroller yapılmalı, kulelerde 24 saat esasına göre gözetleme faaliyeti icra edilmeli, jandarma/emniyet tarafından ilave devriyeler düzenlenmeli, orman köyleri ile yakın temaslar kurulmalı, yangın risk haritaları güncellenmeli, sık ormanlık alanlarda yangın havuzlarının sayısı arttırılmalı ve diyafon benzeri elektronik cihazlar belirli sıklıklarla ağaçların üzerine takılmalıdır. Tabi ki bu tedbirler Tarım ve Orman Bakanlığının yapacağı yangın öncesi diğer hazırlıklara ek olacak şekilde tasarlanmalıdır. Bu hazırlıklar Madde 75’de yer alan “yangınları önlemek maksadıyla en çok beş yılda tahakkuk ettirilecek bir plan ve program dahilinde yangın emniyet yolları ve yangın kule ve kulübeleri yapmak ve bunları idare merkezlerine telli ve telsiz telefonla bağlamakla mükellef olduğu gibi yangın tehlikesinin fazla olduğu mıntıkalarda lüzum gördüğü yerlerde ve yeter miktarda yangın söndürme alet ve malzemesini havi motorlu vasıtalarla teçhiz ve takviye edilmiş yangın ekiplerini” kapsadığı gibi “orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için Orman Genel Müdürlüğü Katma Bütçesine yeterli miktarda ödeneği” de içermektedir.

Yangınların Önlenmesi: Kanuni Sorumluluklar ve Uygulamalar

Yangın konusundaki ceza hükümlerine gelince karşımıza Madde 110’da belirtilen esaslar çıkmaktadır. Madde 76 gereği “yasaklı yerlerde gecelemek 1.500 TL; ateş yakmak, yanan madde atmak ve ormanlara dört kilometre mesafede anız yakmanın cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezasıdır”. “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak orman yangınına sebebiyet veren üç yıldan on yıla kadar hapis cezası (söndürmeye çalışırsa yarıya iner), kasten orman yakan, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden onbin güne kadar adlî para cezası (söndürmeyi engellerse yarı oranda artar) ve devletin güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde devlet ormanlarını yakan müebbet hapis ve yirmibin günden yirmibeşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır”. Bu hükümler işin içinde bir terör örgütü yoksa neredeyse hapis yatmadan bu suçlardan kurtulabileceğiniz anlamına gelebilir. Yani cezasızlık algısı ormanları ve içindeki habitatı yok edenler için de geçerli gözükmektedir. Oysa bu eylem karşılığında toplum ormanların yeniden eski haline gelmesi için 50 yılını kaybeder, söndürme faaliyetlerinde binlerce görevli ve sivil vatandaşın zamanı çalınır, hayatları riske girer, hayatlarını kaybetmesine neden olur, kullanılan hava araçları, kara söndürme araçları ve tüm teçhizatın dahil olduğu oldukça yüksek bir maliyete yol açar, kaybedilen yeşil örtü sebebiyle atmosferdeki kaliteyi düşürür, yağışları azaltır ve nihayet çölleşmeye neden olur.

Oysa gerçek Orman Kanunu kendi içinde tutarlı, ilk bakışta acımasız ve uygulanmadığında mutlak yok oluşla sonuçlanacak sert ve değişmez maddeler içermektedir. Bu doğal kanunlar ormanların kendi kendine yeterli bir uyum, nizam ve düzene sahip olduğunu ortaya koymaktadır. O yüzden “balta” girmemiş ormanların daha sağlıklı bir döngü oluşturduğu görülmektedir. Yapmamız gereken ormanları kendi halinde bırakmak, ormanları insana değil insanı ormana uyar hale getirmek ve yasalarımızı doğal yasalarla uyumlaştırmaktır. Ağaç örtüsünün yoğun olduğu bölgelerde konut inşa etmek, hobi bahçesi adı altında bina dikmek, gelişi güzel atık ve hafriyat dökmek, ağaçları söküp atmak, orman içinde ziyafet çekmek vb. uygulamalar gerçek doğa yasalarına aykırıdır. Kısacası ormanları kati surette insandan uzak tutmak bir zorunluluktur. BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları da bunu gerektirmektedir. Ayrıca Gök Vatan ve Mavi Vatan için yapılan ve yapılmakta olan yatırımlar Yeşil Vatan için de eş değer tutulup önemli bir miktar bütçe ayrılması elzemdir.

Devletin Kabiliyeti ve Sayısal Altyapı

İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan Devletimiz Yeşil Vatan İçin Seferber: Orman Yangınları İle İlgili İddialar ve Gerçekler adlı çalışmada 2025 itibarıyla 27 yangın söndürme uçağı, 105 helikopter, 14 İHA, 6 bine yakın kara aracı, 438 tonluk su taşıma kapasitesi, 184’ü akıllı olmak üzere 776 gözetleme kulesi, 1786  arazöz ve su ikmal aracı, 831 iş makinası, 2 bin 742 ilk müdahale aracı, 4 bin 796 yangın gölet ve havuzu ile desteklenen 25 bin personelle yangınla mücadele edildiği ve yangın tespit süresinin 2 dakika, müdahale süresinin 11 dakika olduğu ifade edilmiştir. Bu sayısal yeteneğin gerçekten de uluslararası standartlarda olduğunu söylemek gerekir. Ancak üzerinde hassasiyetle durulan konu yangınların söndürülmesi safhasından ziyade yangının engellenmesi aşamasıdır. Bu durumda maliyet analizi yapıldığında yangın çıkışlarını engelleme çabalarının ve hazırlıklarının maliyeti söndürme maliyetlerinden ve sonrası ortaya çıkan sonuçların telafi (ağaçlandırma vs.) maliyetinden daha az olduğu değerlendirilmektedir. Orman yangınlarına ilişkin idari taksimat ve sorumlulukların netleştirilip koruma, söndürme ve yeniden ıslah çalışmalarının sivil toplum örgütlerini de kapsayacak şekilde yeniden tartışılıp hukuki bir zemine yerleştirmek ihtiyacı da hasıl olmuştur. Tıpkı deprem faaliyetlerinde olduğu gibi olası bir yangında sivil halkla birlikte tüm yerel ve merkezi yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin görev dağılımları planlanmalı ve tatbikatları yapılmalıdır. Teşkilat konusunda da sürekli teyakkuz halinde acil mukabele güçleri teşkil edilip Doğal Afet Arama Kurtarma Birliklerine benzer hiyerarşik bir örgütlenme yangınlara müdahaleleri kolaylaştıracaktır.

Bu çalışmaların en önemli özelliği ülke ve toplum olarak birlik beraberliğimize yaptığı/yapacağı katkılar olacaktır. Ülke yangın yeri iken birileri sermayesini borçlu olduğu topraklardan kaçmaya çalışırken diğer ülke vatandaşları patlak lastiğiyle yanan ağaçlara ve hayvanlara can suyu taşıyorsa bu durum düşman ülkemizi işgal ettiğinde de aynı olacaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER