adem kılıç 800-563 son

Adem KILIÇ – 14 Nisan 2025

Donald Trump, uzun süren tehdit söylemleri ve İsrail’e yeni silah transferlerinin ardından, geçtiğimiz hafta sürpriz bir şekilde ABD ile İran’ın doğrudan görüşmelere başlayacağını açıkladı.

Trump’ın ilk döneminde ve ikinci döneminin ilk 3 ayındaki İran politikalarına baktığımızda bu çıkışın sürpriz olduğunu düşünenler olabilir.

Ancak aslında bu sürecin; sonuca ulaşmayacak bir girişim olduğunu ve sadece “diplomatik yollar tükendi” söylemini desteklemek için yapılacağını belirtmek gerekiyor.

Süreç neden başarısız olacak?

İlk olarak Trump ve Netanyahu, “Direniş Ekseni” olarak adlandırılan İran’ın vekil güçlerinin zayıfladığı, İsrail’in sözde “güvenliği” için savaş kavramının bölgeye yerleştirildiği bir ortamı kesinlikle kullanmak istiyor.

İran ise; vekilleri aracılığıyla uyguladığı asimetrik askeri caydırıcılık doktrininin büyük darbe aldığı bir ortamda, nükleer kozunu kaybetmek istemiyor.

Zira İran, böyle bir durumda Kaddafi’nin Libya’sının yaşadığı kaderi İran’ın da yaşayabileceğinden korkuyor.

 Muammer Kaddafi liderliğindeki Libya 2003 yılında, ABD’nin yirmi yıllık ambargosunu kırmak için nükleer programı ortadan kaldırmayı kabul etmiş ancak nükleer silahlardan arındırıldıktan sonra, oluşturulan bir NATO koalisyonu tarafından önce bombalanmış, ardından da iç savaşa sürüklenmişti.

Bu süreç, 2011 yılında Kaddafi’nin devrilmesi ile sonuçlandı.

Bu yakın tarihli örneği bilen İran, nükleer silahlardan tamamen vazgeçmeyi göze almak istemiyor. İran, önemli konvansiyonel askeri yeteneklerini korumaya hatta artırmaya devam ederken, nükleer tesislerini de adeta bir “sigorta” olarak görüyor.

Hatta İran, benzer bir anlaşmanın İran’ı zayıflatmayı ve nihayetinde rejimini devirmeyi amaçlayacağı konusunda neredeyse emin.

Diğer yandan; Direniş Ekseni’nin şu ana kadar en az zarar gören ayağı olan Yemen’deki Husiler, haftalardır yoğun hava saldırıları altında ve ABD, Diego Garcia üssünde artan faaliyetler de dahil olmak üzere bölgedeki kuvvet pozisyonunda son zamanlarda gözle görülür bir artışa imza atıyor.

İlginizi çekebilir!  Trump Doktrini ve Hedefindeki ‘Ayrıcalıklı’ İki Ülke: Türkiye İle Rusya – Bercan Tutar

Bu da askeri seçeneğin rafa kaldırılmaktan çok uzak olduğunu net bir şekilde gösteriyor.

İsrail’in rolü

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran’ın nükleer programının tamamen ortadan kaldırılmasının tek çözüm olduğunu savunuyor.

Bu aşamada müzakere parametrelerinin ne olduğu da net değil. Cumartesi günü başlayan görüşmelerin ardından da taraflardan detaylı bir açıklamanın gelmemiş olması, net bir yol haritasının olmadığını ortaya koyuyor.

Örnek olarak; müzakerelerin ana temasının, “silahların kontrolü mü yoksa tamamen silahsızlanma mı?” olduğu konusunda bile anlaşmaya varılamadı. Bu da sürecin ne kadar çözümden uzak olduğunu net bir şekilde gösteriyor.

Diğer yandan Netanyahu’ya ve “aşırı sağcı” kabinesine göre, müzakerelerin uzaması İran’ın görüşmeler sırasında baskı kurmasına ya da zenginleştirilmiş uranyum kaynaklarını bilinmeyen noktalara aktarmak gibi tehlikeli adımlar atmasına neden olabilir.

Bu nedenle İsrail sürecin uzun sürmesini istemiyor ki, tarihteki örneklerine bakıldığında böyle bir sürecin zaten kısa bir sürede bitmesi neredeyse imkansız.

Sonuç

İran’ın tüm bu baskıya, hem askeri hem de ekonomik tehditlere karşı seçenekleri oldukça sınırlı.

İran, inandırıcı bir caydırıcılık yaratmak amacıyla Körfez’deki ABD askeri üslerine, ABD müttefiklerine veya İsrail’e yönelik saldırma tehdidinde bulunmaktan başka çare bulamıyor.

İran bölgede neredeyse hiç müttefikinin olmadığını da çok iyi biliyor.

Tüm bu dengeleri çok iyi bilen Trump, görüşmelerin başarısız olması halinde, İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir İsrail saldırısını destekleyeceğini ya da tek taraflı bir saldırı gerçekleştirebileceğini açıkca belirtiyor.

Tüm bu dengeler ışığında görünen o ki; Trump yönetiminin İran yönetimi ile görüşerek kaybedecek çok az şeyi var ve Trump, sonuca ulaşmayacak bu girişim ile sadece “diplomatik yollar tükendi” söylemini desteklemek istiyor.

Zira böyle bir senaryoda ABD’nin Körfez’deki “müttefikleri” İran’ın varlıklarına yönelik saldırılar konusunda daha müsamahakar davranabilir ve Tahran’ın görüşmeleri baltalayan taraf olarak daha rahat şeytanlaştırılabilir.

İlginizi çekebilir!  Evlilikte Öğrenilmiş Çaresizlik – Büşra As

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.