Adem KILIÇ – 08 Aralık 2025
ABD geçtiğimiz günlerde, savunma ve dış politika yönelimini belirleyen yeni “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni” yayınladı.
Strateji belgesi; Trump yönetimindeki ABD’nin, “bölgesel hakimiyet” ve “ulus devlet anlayışını” merkeze alan küresel bakış açısı ve müdahaleci olmayan politikalarına vurgu yapsa da, dünya kağıt üzerindeki bu söylemlerin neredeyse tam tersinin sahada uygulandığına şahitlik ediyor.
Strateji Belgesi ayrıca, özellikle Batı yarımkürenin ABD açısından yeniden birincil jeopolitik öncelik haline getirildiğini diğer bölgelerde ise dengeleme politikası uygulanacağını iddia ediyor.
Belgedeki hedefler ne kadar gerçekçi?
Belgede belirtilen ABD’nin Batı yarımkürede üstünlüğü yeniden tesis etme hedefi, Trump’ın uygulamaya çalıştığı Monroe Doktrini’nin de yansıması olarak göze çarpıyor.
Strateji Belgesi; öncelikle ABD’nin Batı yarımküredeki “hakimiyetini” yeniden kurma hedefini açıkça ortaya koyuyor.
Bu kapsamda ise, Batı yarımkürede yabancı nüfuzunun engellenmesi, uyuşturucu ticareti ve düzensiz göçle mücadele ve “özel ekonomi” modellerinin desteklenmesi gibi hedefler öne çıkarılıyor.
Bu üç maddeye baklıdğında ise; Trump’ın gerek ilk döneminde gerekse de 1 yılı geride kalan ikinci dönemindeki adımlarının, stratejik belge ile uyumlu olduğu görülüyor.
Zira Trump, Çin ve Rusya’nın varlığının arttığını iddia ettiği, Grönland, Meksika Körfezi ve Panama Kanalı gibi alanlarda, işgal başta olmak üzere saldırgan bir politika izledi ve bu ülkelerin oradaki varlığını azaltmak adına ciddi adımlar attı.
Ayrıca yine Çin ve Rusya’nın varlığının arttığını iddia ettiği, hatta uyuşturucu kaçakçılığı ile ilişkilendirilen, Venezüela, Meksika ve Kolombiya politikaları da, belgenin sahadaki yansımaları açısından referanslar sunuyor.
Trump’ın Latin Amerika’daki sağcı yönetimlere verdiği destek ve Arjantin’e sağladığı 40 milyar dolarlık kurtarma paketi de, belgenin sahadaki uygulamalarla uyumunu gösteriyor.
Askeri varlık ve öncelikler
Diğer yandan belge, ABD ordusunun önceliklerinin de Batı yarımküreye kaydırılmasını öneriyor.
Bu da Karayipler ve Atlantik’te artan ölümcül operasyonlarla ve Venezuela çevresindeki askeri yığınakla örtüşüyor.
Bu noktada Washington’un Venezuela’da Maduro yönetimini devirmek için güç kullanabileceğine dair spekülasyonları da yeniden gündeme getiriyor.
Diğer yandan, belgenin en önemli noktalarından birisi, Trump’ın ABD’nin önceki stratejilerinin aksine Çin’i birincil tehdit olarak çerçevelemiyor olması. Ancak belge yine de, Asya’daki ekonomik rekabetin önemine dikkat çekiyor.
Japonya’nın, Güney Kore’nin ve Hindistan’ın Hint-Pasifik güvenliğinde üstleneceği rol özellikle vurgulanıyor ve bu doğrultuda ABD, Çin’i dengeleme amacıyla başta Hindistan olmak üzere bu ülkelerin güçlendirilmesini hedefliyor.
Ancak bu noktalarda, her ne kadar bu hedefler saha hareketleri ile uyum sağlıyorsa da, belgede Çin ile askeri mücadeleye dair önlemlere de büyük oranda yer veriliyor.
Hint Pasifik ve Tayvan
Strateji Belgesi Tayvan’ın, küresel yarı iletken tedarik zincirindeki rolü, Çin tarafından ele geçirilmesi halinde bölge hakimiyetinin tamamen Pekin’e geçmesi, Güney Çin Denizi’ndeki hakimiyetin önemi ve Tayvan Boğazı dahil olmak üzere, küresel ticarette oluşabilecek riskler oluşturacak alanlara da atıfta bulunuyor.
Bu yüzden belgede ABD, Tayvan üzerindeki çatışmayı “askeri üstünlükle caydırmayı” bir öncelik olarak tanımlıyor ve Hindistan, Güney Kore ile Japonya başta olmak üzere bölgedeki müttefiklerinin, savunma harcamalarını artırmalarını hedef olarak koyuyor.
Avrupa’ya eleştiriler ve güvenlik yükünün devri
Belgede Avrupa’nın öncelikle iç politikalarına yönelik sert eleştiriler dikkat çekiyor.
Strateji, Avrupa’yı, ifade özgürlüğünü kısıtlamak, siyasi muhalefeti bastırmak, göç yönetiminde başarısız olmak gibi konularda sert bir şekilde eleştiriyor.
“Uygarlığın çöküş ihtimali” gibi iddialı ifadeler de, Trump yönetiminin Avrupa’ya bakışındaki sertleşmeyi yansıtıyor.
Belge, Avrupalıların Ukrayna savaşına ilişkin tutumlarını eleştirerek ABD’nin “çatışmayı sona erdirmek” konusunda temel çıkarı olduğunu vurguluyor. Zira; Washington’un Rusya’nın doğu Ukrayna’da bazı bölgeleri kontrol etmeye devam edebileceğini ima eden yaklaşımı ise Avrupa başkentlerinde tepki çekmişti.
Strateji, ABD’nin kıtadaki güvenlik şemsiyesini geri çekebileceğini işaret ederek Avrupa’nın kendi savunmasının sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini net bir dille vurguluyor.
Ortadoğu ve İsrail
Strateji belgesinin Ortadoğu ile ilgili maddeleri, “İsrail’in güvenliği” dışında Ortadoğu’nun artık ABD’nin birincil stratejik önceliği olmadığını belirtiyor.
Bunun nedenleri olarak da; ABD’nin kendi enerji üretiminin artması, bölgedeki çatışmaların İsrail dışında göreli olarak azalması, Gazze ateşkesi ve İran’ın nükleer programına yönelik operasyonların etkileri olarak gösteriliyor.
Belge ayrıca, Ortadoğu’nun yapay zeka dahil yeni yatırımlar için cazip bir merkez haline geldiğini savunuyor. Ancak bölgedeki gerçeklik hala, Filistin topraklarında artan şiddet, Lübnan-İsrail gerilimi, Suriye’deki terör örgütlerinin oluşturduğu istikrarsızlık gibi krizlerle şekilleniyor.
Ancak tüm bu ton değişikliğine rağmen; Washington’un İsrail’in güvenliğini garanti altına almak, bölgedeki enerji kaynaklarını ve deniz yollarını kontrol altında tutmak gibi temel çıkarlarının sürdüğü vurgulanıyor.
Belge, ABD’nin başka ülkelerde demokrasi veya sosyal dönüşüm dayatmayacağını açıkça ifade ediyor. Bu yaklaşım; ulus-devleti merkeze alan, tarihsel ve kültürel farklılıkları gözeten ve müdahaleci olmayan bir dış politikayı işaret ediyor.
Ancak bununla birlikte ABD, Çin ve Rusya’nın yayılmacı politikalarına dikkat çekerek, “gerekirse” müdahale edeceğinin sinyallerini veriyor.
Sonuç
Trump yönetiminin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD’nin küresel önceliklerini yeniden tanımlarken Batı yarımküreye dönüşü, müdahaleciliğin azaltılmasını, Çin’le rekabetin yeniden kalibrasyonunu ve Avrupa ile daha mesafeli bir ilişkiyi öne çıkarıyor.
Strateji belgesi, Washington’un artık maliyetli dış angajmanları sürdürmek istemediğini ve ulusal çıkar odaklı “esnek gerçekçilik” anlayışının dış politikaya yön verdiğini ortaya koymaya çalışıyor.
Ancak analizde belirttiğim bu söylem ve hedefler arasındaki uçurum, belgenin sadece kağıt üzerinde kalacağını net bir şekilde gösteriyor.
ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni okumak için tıklayın
