Reşit Kemal AS – 18 Aralık 2025
Not: Bu analizimi 23 yıl yaşadığım Rusya ve Ukrayna bölgesinde, sahadaki gelişmeleri bizzat canlı yaşayarak aktarıyorum… (TV izleyerek veya gazete okuyarak değil)
Ukrayna’da yaşananlar bir “özgürlük mücadelesi” değil, bir mühendislik projesidir.
Bu proje ne Kiev’de doğdu ne de Ukrayna halkının iradesiyle şekillendi. Projenin adresi Washington’dur, uygulayıcısı NATO’dur, bedelini ödeyen ise Ukrayna halkıdır.
Batı hala utanmadan şu yalanı tekrar ediyor: “Rusya durup dururken saldırdı” Oysa gerçek şu ki Rusya, sekiz yıl (2014) boyunca adım adım savaşa itildi.
Her şey 2014’te başladı. Seçilmiş bir cumhurbaşkanı, Viktor Yanukoviç, Batı’nın çizdiği rotadan saptığı için devrildi. Bu bir devrim değildi. Bu, renkli ambalaja sarılmış klasik bir rejim değişikliği operasyonuydu. ABD’li diplomatlar meydandaydı, NATO’ya yakın STK’lar sahadaydı, fonlar akıyordu. Sokak şiddeti “demokrasi”, anayasanın çiğnenmesi “halk iradesi” diye pazarlandı.
Batı, Ukrayna savaşını anlatırken her zaman aynı yerden başlıyor: 24 Şubat 2022. Oysa gerçek hikaye sekiz yıl önce, Kiev’de seçilmiş bir cumhurbaşkanının, meydan baskısıyla ve anayasa hiçe sayılarak devrilmesiyle başladı. Batı’nın “devrim” dediğine Moskova “darbe” dedi.
Bugün gelinen noktada şu soru artık yüksek sesle sorulmalı: “Hangisi haklıydı?”
ABD derin devleti için Ukrayna, hiçbir zaman bağımsız bir ülke olmadı. Ukrayna, Rusya’ya doğrultulmuş bir coğrafi silahtı.
Brzezinski’nin yıllar önce açıkça söylediği gibi, “Ukrayna olmadan Rusya imparatorluk olamaz.”
İşte bütün mesele buydu. Demokrasi değil, insan hakları değil, jeopolitik boğma stratejisi.
NATO, Soğuk Savaş bittiğinde Rusya’ya ne söz vermişti: “Doğuya genişlemeyeceğiz.”
Peki ne yaptı? Baltıklar, Polonya, Romanya, Balkanlar… Yetmedi. Sıradaki hedef Ukrayna’ydı. Rusya’nın kalbine dayanan bir “NATO” hançeri.
Viktor Yanukoviç, Batı’nın sevmediği bir liderdi ama halkın oyuyla seçilmişti. Avrupa Birliği ile anlaşmayı askıya alması, egemen bir devletin alabileceği meşru bir karardı. Fakat Batı için bu karar kabul edilemezdi. Çünkü Ukrayna, sadece bir ülke değil, Rusya’ya karşı kurulmuş jeopolitik bir cepheydi. Kiev, Moskova’dan kopmalıydı. Bunun bedeli ne olursa olsun.
Euromaidan protestoları bu noktada masum bir halk hareketi olmaktan çıktı. ABD’li ve Avrupalı yetkililerin meydanda boy göstermesi, muhalefetin açıkça desteklenmesi, sokakta silahlı unsurların ortaya çıkması… Bunların hiçbiri Batı’da “demokrasiye müdahale” olarak görülmedi. Aksine, alkışlandı. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, Avrupa garantörlüğünde imzalanan anlaşmaya rağmen devrildi. Parlamento, anayasanın öngördüğü çoğunluğu bile sağlamadan görevden alma kararı aldı. Ama Batı sessizdi. Çünkü sonuç işine gelmişti.
Rusya için bu an bir kırılma noktasıydı. Moskova, Ukrayna’da bir gecede rejim değiştirildiğini, bunun Batı destekli bir operasyon olduğunu düşündü. Bu algı doğruydu ya da yanlıştı ama belirleyiciydi. Çünkü devletler niyetlere değil, tehdit algılarına göre hareket eder.
Kırım meselesi de bu bağlamda okunmalı. Batı, Rusya’nın Kırım hamlesini uluslararası hukukun ihlali olarak sunuyor ama şu soruyu sormuyor, NATO’nun Rus sınırlarına doğru adım adım genişlemesi hangi hukuka dayanıyordu? Başka ülkeler bombalanırken hangi egemenlik hatırlanmıştı?
Donbas’ta yaşananlar ise Batı’nın ikiyüzlülüğünü daha da net ortaya koydu. Donbas’ta yaşananlar özellikle görmezden gelindi. Rusça konuşan nüfusun bombalanması ve talepleri yok sayıldı. Bunların hiçbiri CNN ekranlarına taşınmadı. Çünkü bu ölümler, Batı’nın anlatısına uymuyordu. Minsk Anlaşmaları Kiev’e zaman kazandırmak için kullanıldı, Batılı liderler bunu yıllar sonra açıkça itiraf etti. Ama Batı medyası bunu “stratejik akıl” diye sundu. Aynı şey Rusya tarafından yapılınca “saldırganlık” oldu.
2022’de savaş başladığında Batı için bu bir felaketti ama aynı zamanda fırsattı.
Ukrayna, NATO’nun ön cephe askeri oldu. ABD ise arkasına yaslanıp silah sattı, Rusya’yı yıprattı, Avrupa’yı kendine daha bağımlı hale getirdi.
Ukrayna, Rusya’ya karşı vekalet savaşının sahasına dönüştürüldü. Silah gönderildi, para gönderildi, ama barış için gerçek bir baskı yapılmadı. Çünkü Batı’nın hedefi Ukrayna’nın kazanması değil, Rusya’nın yıpranmasıydı. Ukrayna halkı ise bu stratejinin bedelini kanıyla ödedi.
Bugün tabloya bakın, Ukrayna harabe, milyonlarca insan mülteci, bir nesil cephelerde yok oluyor…
Peki ABD ne kaybetti? Hiçbir şey.
NATO ne kazandı? Yeni bütçeler, yeni üsler, yeni düşman.
Bu savaş, Ukrayna için değil. Bu savaş, Rusya’yı diz çöktürmek için.
Ve asıl hedef, yalnızca Moskova değil, çok kutuplu dünya fikri.
Bugün Ukrayna harabeye dönmüş durumda. Milyonlarca insan ülkesini terk etti. Ekonomi Batı yardımlarına bağımlı. Egemenlik söylemi var ama karar mekanizmaları dışarıya bağlı. NATO üyeliği hala yok ama savaş var. Bu mu Batı’nın vaat ettiği “özgürlük”?
ABD derin devleti için en büyük tehdit Rus tankları değil, kontrol edemediği bir dünya düzenidir. Ukrayna bu yüzden yakıldı. Çünkü mesaj verilmeliydi:
“Bizim çizgimizin dışına çıkan herkes bedel öder.”
Rusya açısından bakıldığında tablo net:
2014’te Ukrayna’da yaşananlar, güvenlik mimarisinin zorla değiştirilmesiydi. Moskova, bunu kabullenmedi ve sonuçta silaha sarıldı. Bu tercih savunulabilir ya da eleştirilebilir, ancak sebepsiz değildi. Batı’nın anlatmak istemediği gerçek tam da bu.
Bugün Ukrayna savaşı, bir ülkenin değil, Batı’nın kibriyle Rusya’nın güvenlik reflekslerinin çarpışmasının sonucudur. Ve bu çarpışmanın ilk kıvılcımı, Yanukoviç’in haksız devrilmesidir.
Bugün Batı hala Rusya’yı suçluyor. Ama tek bir sorudan kaçıyor:
Eğer NATO Ukrayna’ya doğru genişlemeseydi,
Eğer Yanukoviç devrilmeseydi,
Eğer Minsk Anlaşmaları samimi olsaydı,
Bu savaş olur muydu?
Cevabı biliyorlar.
Bu yüzden susuyorlar.
Ve tarih, bu savaşı Rusya’nın değil, ABD derin devletinin açtığı bir cephe olarak yazacak.
Not: ABD derinleri ve NATO, Trump ile anlaşamadıkları için, barış sürecini uzatacaklardır ve Trump’ın gitmesini bekleyeceklerdir. Büyük yıkım o zaman başlayacaktır…

YORUMLAR