Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 13 Aralık 2025
8 Aralık 2025 günü TBMM’de, 14 gün sürecek 2026 yılı bütçe görüşmeleri maratonu Cumhurbaşkanı Cevdet Yılmaz’ın genel kurul konuşmalarıyla başladı. Yılmaz, fedakarlıklarla geçen 2025 yılının başarılarını ballandıra ballandıra anlatırken, ekonomik planın asıl semeresinin 2026 yılında alınacağını da vurguladı.
Yılmaz’ın “hayal aleminde” de olsa anlattığı muhteşem ekonomik tabloyu huşu içerisinde dinledik ama Meclis’te grubu bulunan muhalefet partilerinin belgeler ve sayılarla ortaya koyduğu bilgiler sebebiyle ayaklarımız tekrar yere bastı.
Terörsüz Türkiye, bölgesel ve küresel sorunlar, eğitim, güvenlik, çevre vb hemen pek çok konuda ayrıntılı konuşmaların yapıldığı bütçe görüşmelerinde muhalefetin ekonomi, emekli maaşları, asgari ücret, sosyal adaletteki menfi değişim ve adalet mekanizmasıyla ilgili eleştirilerinden hareketle, bu yazıda ekonomi ve hukuk üzerinde durulmaya çalışıldı.
2026 Bütçesinin Geneli Üzerindeki Eleştiriler
Bütçe konusunda hemen her alanda en uzun ve doyurucu eleştiri ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özel’den geldi. Şahsen uzun zamandır CHP’nin ekonomi alanında bilimsel ve sayısal verilerle bu kadar derinliğine çalışma yapmış olduğuna rastlamamıştım. Anlaşılan o ki CHP, iktidara gidilen yolun mideden geçtiğini anlamış gibi…
Özel’in kritiklerinden biri, Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde bütçenin asıl sahibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’te bulunmayışı ile Ak Parti bölümündeki milletvekillerinin genel kurul salonunda muhalefet sözcülerini dinlemedeki aymazlığı üzerineydi. Millete bütçenin hesabını vermekten kaçındıklarını iddia ettikleri için “Allah kimseyi yaptığı bütçenin hesabını millete vereceği yerde olma cesaretinden mahrum bırakmasın!” dedi.
CB Yardımcısı Yılmaz’ın “Tarımda eksi %12.7 büyüme kaydettik!” sözünü de haklı olarak, buna büyüme değil, tarımda %12.7’lik küçülme olduğunu söyleyerek eleştirdi.
2018’den itibaren çoklu krizlerle ağırlaşan ekonominin algı yönetimiyle örtülmeye çalışılan Türkiye’nin enflasyonda ve işsizlikte Avrupa birincisi, yüksek faizde Avrupa 1’nci, dünyada 2’nci olduğunu, gıda enflasyonunda dünya ortalamasının 7 katına ulaştığını, yargıya güvenin %20’lere düştüğünü ifadeyle, “Enflasyonun, işsizliğin, yoksulluğun girdabında sürüklenen Türkiye, dünyada en çok suç işlenen ülkelerden biri haline gelmiştir!” dedi.
Bütçede 16.3 trilyon dolar gelir öngörülürken giderin 19 trilyon olduğunu, daha kafadan 2.7 trilyon dolarla bütçe açığı olduğunu ifadeyle, taslak bütçenin %97.5’nin vergi gelirlerinden oluştuğunu ifadeyle, “Her 100 liralık verginin 63 lirası dolaylı vergi. Yani zengin fakir ayırmayan, fabrikatörden de fabrikadaki asgari ücretliden de aynı alınan vergi. Dolaylı vergi. Elektrikten, sudan, temel harcamalardan… Peki ondan sonraki büyük kalem? 100 liranın 25 lirası çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi. Geriye ne kaldı? %11 kar eden şirketlerin ödeyeceği kurumlar vergisi. Avrupa’da dolaylı vergilerin bu kadar yüksek, gelir vergisinin bu kadar fazla, şirketlerden alınan verginin bu kadar düşük olduğu bir başka ülke yok. Yani Türkiye vergi adaletsizliğinde de Avrupa birincisi!” diyerek devam etti.
Mutfak tüpü, elektrik süpürgesi, doğalgaz, cep telefonu gibi temel tüketim ürünlerinden ÖTV kesilirken, lüks kol saati ve pırlantalardan vergi alınmadığını ifadeyle, üretilen bir arabaya maliyetinin üzerinde ÖTV, KDV ve TRT vergileri yüklenerek maliyetin bir mislinden daha fazla yükseldiğini örnekleriyle anlattı.
Hayvancılıktaki desteklerin yetersizliği sebebiyle dünyada kırmızı etin kilosu 7 dolar iken Türkiye’de 21 dolar olduğunu, asgari ücretin 2.100 dolar olduğu Almanya’da 7 dolar ödenen kırmızı ete asgari ücretin 480 dolar olduğu Türkiye’de 21 dolar ödenerek tam bir paradoks yaşandığını açıkladı. Son üç yılda 2.8 milyar dolarlık hayvan, 1.4 milyar dolarlık et ürünü ithalatı yapılmasına rağmen sorunun çözülemediğini eleştirerek, “Bu ülkede kendi şirketinden dezenfektan satın alan Ticaret Bakanı’ndan sonra kendi şirketinden et ihalesi alan Et ve Süt Kurumu Müdürü de AK Parti’nin kara düzenine nasip olmuştur!” dedi.
Son 2.5 yılda tekstil ve giyim sanayiinde 360 bin kişinin işsiz kalırken, 10 bin civarında üretim kurumunun kapandığını, işsizler için kurulan İşsizlik Sigorta Fonunun duble yollar yapmak gibi alanlarda sarf edildiğini, bu sebeple işsizlere düşük maaş ödendiğini ileri sürdü.
Özel’den Sosyal Güvenlik, İşsiz Gençlik, Emekli Maaşları ve Asgari Ücret Eleştirileri
Ak Parti döneminde sosyal yardıma muhtaçların 20 milyonu bulduğunu, genel sağlık sigortası primi devletçe karşılananların 9.4 milyondan 8.2 milyona, elektrik desteği verilenlerin 4.1 milyondan 2.8 milyona düştüğünü, 12.600 TL’lik dul aylığı, 5.600 TL’lik yaşlı aylığı, engelli aylığı 4.300, yetim aylığı 4.200 TL olan ülkede,‘2025’te yoksullaştım’ diyenlerin %64’lük oranı varken, ‘2026’da ‘Durumum iyi olacak’ diyenlerin sadece %10 olduğunu bildirdi.
Özel, 2026 bütçesinde çocuk işçiliğiyle ilgili bütçe ayrılmamasını, 23 yıllık iktidarın 5 milyon işsiz “ev genci” yarattığını, eğitimde ve işte olmayan bu gençlerin %31’lik oranla OECD ülkeleri içerisinde ilk sırada olduğunu, ‘Türkiye’yi kıskanan’ Almanya’da ise %6 iken sorunu çözmek için projeler üretirken Türkiye’nin havanda su dövdüğünü, Erdoğan’ın “Gençler biz geldiğimizde krediler 45 liracıktı. Şimdi 3 bin lira yaptım!” sözüne takılarak, o dönemdeki 45 lira ile bir buçuk çeyrek altın alındığını, bugünse aynı ürünün 11 bin lira olduğunu, o dönemde 45 lirayla 275 simit alınırken bugün 3 bin lirayla 150 simit alındığını”, eğitim sistemindeki plansızlık sonucu Türkiye’de okuyanların, okumayanlardan daha işsiz kaldığını, gençlerin %70’inin imkan bulsa yurt dışına gitmek istediğinden bahsetti.
En düşük emekli maaşının 16.800TL olduğu Türkiye’de 16 milyon emeklinin ortalama maaşının sadece 21 bin lira olduğunu söyleyen Özel, açlık sınırının 30 bin TL olduğu bir yerde bunun reva görülmesini zulüm ve vefasızlık olarak açıkladı.
Ak Parti’nin iktidara geldiği yıllarda Türkiye’de 13 ülkeden daha fazla asgari ücret ödendiğini, bugünse sadece Arnavutluk, Makedonya ve Ukrayna’dan fazla olduğunu, Yunanistan’da bile 1000 avro iken Türkiye’de “baskılanan” döviz kurlarına rağmen 446 avro olduğunu eleştirdi.
Bu bilgilerden hareketle “2.7 trilyon lira faiz ödemesiyle faiz lobilerinin, 768 milyar vergi istisnasıyla zenginlerin, ‘Cebimizden kuruş çıkmayacak’ dediğiniz Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projeleriyle, 236 milyar garanti ödemesiyle yandaşların, kırk haramilerin, beşli çetelerin, kamuda lüks ve şatafatın devamıyla seçkin bürokrasinizin keyfi yerinde olacak ama başka kimseye iyi gelmeyecek. Rahmetli Demirel’in söylediği gibi, ‘Enflasyon ahlakı bozar.’” şeklinde konuştu.
22.800 TL alan bir asgari ücretlinin, bir zenginin öğle yemeğine bu parayı bir seferde ödediğini görünce duygusal kopuş yaşadığını ifadeyle, “Borcu borçla kapatanlar, kredi kartından çekip öbür kartı kapatanlar, korkunç bir sarmalın içine sürüklenmektedir. İnsanlar suça, tefecilerin eline, yasadışı bahse bulaşmaktadır. Gençlerimiz suç örgütlerinin ağlarına doğru sürüklenmektedir. Bugün Türkiye’de sokakta suç ve uyuşturucu çeteleri kol geziyorsa bu, bu büyük ekonomik krizden bağımsız düşünülemez ve çözülemez!” diyerek devam etti.
Özel’in ekonomi konusundaki son eleştirisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fert başına 17 bin dolara yükselttikleri iddiası üzerine olup şöyle idi: “Bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli ve bir yaşlı maaşını alanların bir yıllık toplam geliri; beş fakirin toplamı 15 bin dolar. Erdoğan 17 bin dolar milli gelirden bahsediyor. Onu bu beş yoksula anlatsın!”
Diğer Muhaliflerden Bütçe Görüşmelerinde Ekonomi Alanındaki Eleştiriler
MHP Grup Başkanvekili ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç, ekonomide rakamlar yerine, hedeflerinin; Bilge Kağan’ın “Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim!” sözüne uygun, sosyal adalet doğrultusunda ve “ahilik geleneğinden bugüne gelen helal lokmayı ve alın terini baş tacı eden, halkça bölüşümü esas alan milli üretim ekonomisi” olduğunu söylerken, Akçay’ın konuşması Yılmaz’ın okuduğu bütçeye destek şeklindeydi.
Yeni Yol ve İyi Parti’den eleştiriler Özgür Özel’in konuşmalarını teyit edercesine devam etti.
Yeni Yol Partisi Grubu adına söz alan SP Genel Başkanı Mahmut Arıkan, “Bütçenin yükünü çeken çiftçi, emekli, asgari ücretli, esnaf ve sanayicinin bütçede olmadığını” savunarak, “bütçeden aileye, gençlere, kadınlara, engellilere ve bağımlılıkla mücadeleye ayrılan toplam payın, faize ayrılan payın 10’da biri etmediğini” ifadeyle, faize aktarılan payın büyüklüğüne değindi. Bütçenin algı ve vergilerle yüklü olduğundan hareketle obez şekilde büyüyen Türkiye’de, büyüyüp şişen rakamlara karşılık kasları kuvvetlenmediğini ilave etti.
Bütçe konusunda faiz giderlerini büyük bir kara deliğe benzeten İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu da, yeni bütçenin 7’de birinin yatırım ve üretim yerine faiz lobilerine akacağını ifadeyle “Neticede yüksek bütçe açığı, yüksek maliyetli borçlanma, yüksek enflasyon ve alım gücünün çöküşüdür. Emekliye gelince, ‘kaynak yok’, öğretmene gelince ‘bütçe yükü’, asgari ücretliye gelince ‘enflasyon artar’ denilmektedir. Sıra sarayın harcamalarına gelince tasarruf söz konusu olmadığı gibi kaynak sorunu da yaşanmamaktadır!” şeklinde konuştu.
Dervişoğlu, Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre “tarımsal desteklemeler, milli gelirin yüzde 1’inden az olamaz” hükmü varken, yeni bütçede binde 2’ye, 2002’de hane halkının ev sahiplik oranı %73 iken bugün %55’e düşürüldüğünü ifadeyle, 500 bin olarak planlanan “Yüzyılın Konut Projesi”ne 5 milyon 314 bin başvuru yapılmasının bir başarı tablosu yerine “iflas belgesi” olduğunu ispatladığını ileri sürdü.
Bütçe Görüşmelerinde Türkiye’deki Hukuk Düzeni Üzerine Eleştiriler
Adalet Bakanı Tunç, “Türkiye bir hukuk devletidir!” şeklinde iddialı olurken, başta CHP olmak üzere muhalefetin tutumu ise Türkiye’nin giderek hukuk devletini aşındırdığı yönündeydi. Hatta Cumhur İttifakı’ndan MHP adına konuşan Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, mümkün olduğunca “kapalı” olan yargı/adalet üzerine konuşmasında, toplumsal hayatın vazgeçilmez şartının hukuk düzeni olduğunu, hukukun evrensel ilke ve esaslarını hayata yansımasını sağlamakla yükümlü olduklarını, evrensel kurallara uygun olması gereken hukuk kurallarının bozulmadan uygulanmasının daha da önemli olduğunu ifadeyle, “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir, iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanmaz(…) Yalnız, Anayasa Mahkemesi bu kararları verirken kanun koyucu gibi bir hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm kuramaz. Anayasa Mahkemesinin yükü ağırdır. Bunun için de yeniden bir değerlendirme yapılması ve iş yükünün de hafifletilmesi gerekir!” dedi. Yıldız’ın Anayasa Mahkemesi’nin saygınlığını gözeten bu sözleri üzerine Türkmenbeyi’nin “Anayasa Mahkemesi kaldırılmalıdır!” sözüyle çelişkisi hatırlandı.
Yıldız, “Gizli tanık beyanlarının tek başına hükme esas alınmaması, hukukumuz için büyük bir kazanımdır. Eğer bu yola mecbur kalınırsa, mecbur kalınmadan başvurulmamalıdır, başvurulduğu takdirde savunma hakkına saygı gösterilmeli, sanığın gizli tanığa soru sorma hakkını mutlaka gözetmeliyiz!” diye konuşurken, başta İBB İmamoğlu davasındaki hukuki süreci kapalı olarak eleştirdi. Ancak burada da akla, “İktidar ortaklığı şikayet değil, çözüm makamıdır!” demek geldi.
Hukuk düzeni konusundaki eleştirilerin en büyük kısmı CHP’den geldi. Bütçe konuşmasındaki eleştirilerine ilaveten CHP Genel Başkanı Özel, bir TV kanalında, İmamoğlu’nun savcılık iddianamesinde “gizli tanığın, spor müsabakalarında yedek oyuncu/futbolcu değiştirilir gibi değiştirildiğini “Meşe’nin ifadeleri sorularak Ekrem İmamoğlu tutuklandı. Ancak iddianame çıkınca Meşe yoktu. ‘Delirmiş’, ‘çözülmüş’ denilerek dosyadan çıkarılmıştı. Gizli tanık Meşe’nin yerine ikame edilen ‘İlke’ de tanıklıktan çekildi. (…) Meşe’nin söylediği her şey zorunlu olarak İlke’ye de söyletilmişti. İlke de tanıklıktan vazgeçti!” ifadeleriyle açıkladı.
Sonuç
Güvenlik politikaları ağırlıklı olarak yazan biri olarak ekonomi ve hukuk konusunda ahkam kesmek niyetinde değilim. Ancak 2026 bütçe görüşmeleri sırasında muhalefetin eleştirilerinden kısa pasajlarla verilen örneklere ilaveten, bir “emekli” olarak da bu konuda tarafım.
Açık verecek şekilde planlanan bütçenin anlamı, gene enflasyonun yüksek olacağı; yani memur, işçi ve emeklilerin enflasyona ezdirilmeye devam edeceği gerçeğidir. Yani MHP Grup Giderek orta direği çöken Türkiye’de, 768 milyar TL vergi istisnası tanındığı ileri sürülen firmalar ortada iken MHP Grup Başkanvekili Filiz Kılıç’ın Bilge Kağan’a ait “Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim!” sözü ile sosyal adalet doğrultusunda “ahilik geleneğinden bugüne gelen helal lokmayı ve alın terini baş tacı eden, halkça bölüşümü esas alan milli üretim ekonomisi” ifadesi ne derecede doğru ve gerçekçidir?
Enflasyon, gelir adaletsizliği vb hususlarda toplumda ahlaki çürümenin giderek büyüdüğünü ne yazık hemen her gün açık basından öğrenmek mümkündür. Bu bütçe bu ahlaki çöküntüyü önleme yolunda hangi çözümler getirmektedir? Keşke buna net bir cevap verilebilseydi.
Cumhur İttifakı’nın oyları ile kabul edilecek bu bütçenin sahibinin Meclis’te bulunmayışı, muhalif parti temsilcileri konuşurken Ak Partili vekillerin genel kurul salonunda eksikliği, yüce Meclis’in duvarlarında büyük puntolarla yer alan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” ifadesiyle çelişmekte olup, aziz milletimize karşı saygıda kusurla eş anlamlıdır.

YORUMLAR