Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 13 Kasım 2025
Milenyuma girilirken dönemin ABD Başkanı Clinton’ın “21. Asır, Türk asrı olacaktır!” sözünü canı gönülden diliyoruz. Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) kurulmuş olsa da, özellikle Türkiye-Azerbaycan arasında “Bir milletin iki devleti!” sözüne yakışır yakınlaşma mevcutsa da, aynı gelişmelerin tüm Türk devletleri arasında görüldüğü söylenemez.
Türk Dünyasının umutla beklediği “Türk asrı” henüz gerçekleşmemiş iken, neredeyse her gün hakkında yeni bir gelişmenin manşetlere taşınan Çin için “Çin Asrı”nı yakaladığı söylenebilir.
Çin’in Sanayi Hamlesine Girişle İlgili Kısa Bir Tarihçe
1971’de Tayvan’ın yerine BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olan Çin, bu tarihten sonra dış politikaya daha fazla ağırlık vermeye başladı. 1977’de ÇHC liderliğine Deng Xiaoping atanmasıyla da kimilerince “Çin mucizesi” denilen reformların altyapısı da hazırlanmaya başladı. 1978 sonundaki Çin Komünist Partisi (ÇKP)’nin 11. Merkez Komite toplantısının ardından “önce ekonomi” temalı büyük bir reform ve dış dünyaya açılım politikası izlendi.
Ekonomik reformların mimarı Deng Xiaoping’in güçlü liderliğinde, 1980’den itibaren 1992’ye kadar kesintisiz ekonomik büyümesini sürdüren Çin’in ekonomik reformlarla zenginleştirilen yönetimine “Çin özgünlüğünde sosyalizm” adı verilmektedir.
İki aşamalı reformun ilk ayağı tarım sektöründe başlatıldı. Önce küçük çaplı özelleştirmeler gerçekleştirilirken, aynı zamanda serbest girişimciliğin önünü açan yasalar çıkarıldı. Yabancı yatırımların da serbest bırakıldığı ilk aşamadan sonra 1980’li yılların sonlarına doğru reformların ikinci ayağında devletin sahip olduğu büyük sanayi kuruluşlarından bazıları özelleştirildi ve diğer bazı sanayi sektörlerinde de dışarıdan tedarik sistemi uygulandı.
Korumacı sanayi politikaları terk edilse de bankacılık ve enerji gibi bazı stratejik sektörler devlet denetiminde kalmaya devam etti. 2000’li yıllara gelindiğinde artık Çin’in milli gelirinin üçte ikisinden fazlasını özel sektör üretiyordu. Reformlar sonucunda 1979-2013 arasında milli gelirin yıllık ortalama %9.5 arttıran Çin’le ilgili öne çıkan bazı bilgiler şöyledir:
Çin; Dünyanın en büyük üreticisi, en büyük ihracatçısı, doğrudan yabancı yatırımların ikinci en büyük ev sahibi, daha 2014 yılında ulaştığı üç trilyon dolarlık yabancı para rezervi bakımından dünya şampiyonu, dışarıya verilen borç bakımından ilk sırada ve az bir farkla dünyanın en kalabalık ikinci ülkesidir.
Çin’in milli hedeflerine ulaşmadaki öncelikleri arasında ekonomik kalkınma, teknolojik gelişim, askeri kapasitenin en üst mertebede tutulması, toplumsal kalkınma ve istikrar bulunmaktadır.
Küresel Güç’ten Bilim, Teknoloji ve Ekonomik Alanda Küresel Kutba Çin
Ekim 2024 itibariyle küresel çapta teknoloji üreten ülkeler sıralamasında Çin, ABD’nin hemen arkasından 2’nci sırayı almaktadır. “Yapay zeka, 5G teknolojisi, yarı iletken üretimi ve e-ticaret” alanlarda büyük ilerleme kaydeden Çin, dijital teknolojide 6.94 trilyon doları aşarak GSYİH’sinin %40’ından fazlasına katkıda bulunmaktadır.
2000 yılında, dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip iken, 2010 yılından itibaren küresel ekonomik güç sıralamasında ikinciliğe yerleşen Çin; New York merkezli Investomedia adlı küresel finans medya kuruluşunun 15 Ekim 2025 tarihli “The Top 25 Economies in the World” başlıklı raporuna göre 30.62 trilyon dolarlık ABD GSYİH’nın ardından 19.40 trilyon dolarla dünya ikincisidir. Aynı rapora göre yıllık %4.8’lik büyümeye sahip Çin’de kişi başına milli gelir de 37.800 ABD dolarıdır. Çin’in yakın bir dönemde ABD’yi geçerek 2040 yılında 123 trilyon dolarlık GSYİH’ya ulaşması beklenmektedir.
Çin’in, henüz gerisinde olduğu yapay zeka (YZ), yarı iletkenler ve malzeme bilimi gibi stratejik alanlarda 2027’den itibaren ABD’ye yetişmesi beklenmektedir. G20 “Araştırma ve Yenilik Raporu”na göre Çin’in, küresel ölçekte ilk sıraya yerleştiği 900 bine yaklaşan yıllık bilimsel makale sayısı, 2015’e kıyasla üç kat artmıştır. Yüksek kaliteli bilimsel araştırmalar veri tabanına sahip “Nature Index”e göre de bu alanda 150’yi geçen dergideki yayınlarda da ABD’yi geride bırakmaktadır. Bu dergilerdeki yayın sayısı açısından Amerikan Harvard Üniversitesi ilk sırada olsa da, ilk 10’a giren üniversitelerden 7’si Çin’e aittir.
Çin, uzun yıllar önce silah ithali ile öne çıkarken, daha sonra bir süreliğine silah ithali ve ihracatı ile dünya sıralamasında 5’nci idi. Konuyla ilgili güvenilir İsveç kurumu SIPRI’nin 2025 yılı raporuna göre Çin, 2020-2024 döneminde bir önceki döneme göre %64 oranında daha az silah satın alarak ithalat sıralamasında 16’ncılığa düştü. Buna karşılık küresel silah satışında %5.9 payla 4’ncülüğe yerleşti. Çin, Rusya, Ukrayna ve Fransa’dan silah tedarik ederken, silah satışını da ağırlıklı olarak Pakistan, Sırbistan ve Tayland’a gerçekleştirdi.
Savunma sanayiinde de teknolojik gelişmesini nükleer alanda, füzelerde, askeri uydularda, üçüncüsünü hizmete aldığı uçak gemisinde de gösteren Çin’in, 6. Nesil savaş uçağı J-50’yi test uçuşuna çıkardığı Eylül 2025’te Türk medyasında yer aldı. 5. Nesil olan ilk Türk milli muharip uçağı Kaan’ın ABD’den uçak motoru beklediği dikkate alınırsa, Çin’in bu icraatı daha iyi anlaşılacaktır. Daha önce ABD’nin NGAD, Rusya’nın Su-57 gibi 6. Nesil uçaklarına misilleme olan J-50’nin askeri havacılıkta yeni bir rekabeti tetikleyeceği anlaşılmaktadır.
Buraya kadar Çin’in bariz şekilde üstün olduğu yanlara dikkat çekildi. 30 bin kişinin yaşadığı tek apartman, dünyanın en büyük barajı, en geniş oto yolları, su üzerindeki en uzun köprüleri, satış rekorları kıran elektrikli/hibrit arabaları, robot endüstrisindeki müthiş gelişme, sağlık alanındaki atılımları ve daha bir çok “en”lere dokunulmadı bile…
“Çin, tüm bu atılımları nasıl yapıyor?” diye akla bir soru gelebilir. Tabii ki bilim ve insana yatırımla! 16’ncı yüzyılda İngiliz Filozof Bacon’un “Bilgi güçtür!” sözü, bunu “iktidar ve nüfuzun temeli” olarak alan Çin için söylenmiş gibidir. Küresel çapta önemli bilim kurumlarında eğitim alan yüzbinlerce Çinli öğrenci ve araştırmacı, elde ettiği deneyimle ülkesine dönmektedirler.
“Kuşak ve Yol” adlı stratejik projesi aracılığıyla ekonomi/ticaret altyapısına ilaveten bilim diplomasisine de milyarlarca dolar yatırım yapan Çin, böylelikle bir zamanlar ABD’nin sahip olduğu “beyin göçü”nü çekerek yetenekli ve süper beyinli gençleri Çin’deki araştırma merkezlerinde toplamaktadır.
Enerji, Nadir Toprak Elementleri ve Yuan’ın Gücü Açısından Çin
Çin, buraya kadar özetlenenlere ilaveten hemen her alanda bitmek tükenmek bilmeyen yeniliklerine devam ediyor. Daha yenilerde Gobi Çölü’nde dünyanın ilk toryum reaktörünü faaliyete geçirdi. Hatta bir adım ileri götürerek 200 megavatlık termal güç reaktörüyle donatılan 14 bin adet konteyner taşıma kapasitesine sahip konteyner gemisini de hizmete sokmak üzere.
Çin, ABD’nin vaktiyle beceremediği toryumu zenginleştirerek nükleer güç üretmek yanında, yenilebilir enerjide de açık ara dünya birincisidir. 2025 yılı ilk yarısında Çin’de hizmete sokulan 212 GW’lık güneş enerjisi santralları, Avrupa birincisi Almanya’nın 25 yıllık gücünün iki katıdır. Aynı dönemde Çin’de devreye alınan rüzgar santralı gücü de 51 GW’tır. Çin, sadece 6 ay içerisinde Almanya’nın sahip olduğu toplam 72 GW’lık güce yaklaşmıştır.
Çin’de Pekin dahil büyük kentlerdeki hava kirliliği sıkça eleştirilmektedir. Yenilenebilir enerjinin bu devasa gelişimiyle bu kentler daha havadar hale gelebilecektir.
Küresel çapta nadir toprak elementleri cevherinin yaklaşık %70’ine sahip Çin, bunların işlenmişinin de %90 kadarını kontrol etmekte olup, tedarik zincirinin her aşamasına sahiptir. Dünyanın herhangi bir yerindeki yabancı bir şirket, 1 Aralık 2025’ten itibaren Çin kaynaklı veya Çin teknolojisi kullanılan nadir element içeren ürünleri ihraç konusunda Çin hükümetinin onayına muhtaç olacaktır.
Batarya ve yakıt hücreleri, savunma ve uzay savunma sektörüne kadar çeşitli teknoloji alanlarında duyulacak bu ihtiyaç, kuşkusuz ki olası bir “Ticaret Savaşları”nda Çin’e önemli bir avantaj sağlayacaktır.
12 Kasım 2025 tarihli bir habere göre Rusya Maliye Bakanlığı, Çin para birimi cinsinden devlet tahvili (OFZ) ihraç edeceğini duyurdu. Bu gelişmenin, Rusya gibi küresel bir gücün dolar ce avro gibi Batı finans sisteminden kopuşunu işaret eden ciddi bir ekonomik hamle olduğu açıktır.
Sonuç
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’nün öncüsü, BRICS Ülkelerinin en büyük ekonomik gücü, dünyanın en kalabalık silahlı kuvvetlerine sahip ülkesi Çin’in küresel ölçekteki boyutlarının büyüklüğü hakkında daha pek çok şey anlatılabilir. Ancak tüm bunlar arasında bilgiye verdiği önem ve bilgiye sahip olacak insanlara yaptığı yatırım daha öne çıkmaktadır.
Yukarıda Çin’in teknoloji, savunma ve ekonomiyle ilgili pozitif gelişmelerine yer verildi. Bir de negatif gelişmeye yer verelim: Küresel finans çevresiyle ilgili Visual Capitalist adlı kurumun 24 Ekim 2025 tarihli “Ranked: Countries With the Most Government Debt in 2025” başlıklı raporuna göre de, küresel ölçekte 38.3 trilyon dolarla ilk sıradaki ABD’nin ardından 18.7 trilyon dolarlık kamu borcu ile de ikinci sırayı almaktadır. Kuşkususz ki bu durum Çin için “olumsuz” bir galişme gibi görülebilir. Ancak Çin’in alacakları da oldukça büyük bir meblağ tutmaktadır. Üstelik ABD ve Avrupa teknoloji ve ekonomik alanda görece geriye doğru düşerken, Çin gelişmeye devam etmektedir. Bu durum da Çin’in borçlarını konsolide etmekte fazlaca zorlanmayacağına işaret etmektedir.
Dış ticarette giderek artan ölçüde açık verdiğimiz Çin’den en azından ekonomik ve teknolojik gelişmeler açısından “Küresel güç Türkiye” için alınacak örnekler olamaz mı? Hele de “örnek alınan ülkeler” görece düşüşte iken…
