Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
ceyhun bozkurt logo
Ceyhun Bozkurt

Çubuk Barajı’ndan İmralı’ya – PKK ve Öcalan – 1 – Ceyhun Bozkurt

Ceyhun BOZKURT – 12 Mayıs 2025

 

ABD Dışişleri Bakanlığı’na, Aralık 1952’de yaklaşık 20 daktilo sayfasından oluşan bir rapor gönderilir. Rapordaki imza ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı, yani CIA İstasyon Şefi Livingston Satterthwaite’ye aittir ve rapor E.N. Waggoner isimli Büyükelçilik yetkilisi tarafından hazırlanmıştır. Türkiye’nin Kürt meselesine yönelik emperyalist planlar üzerine çok kalem oynatmış merhum gazeteci ağabeyim Turan Yavuz’un ABD’nin Kürt Kartı kitabında aktardığına göre, raporun bir bölümünde, Amerikalı yetkilinin Güneydoğu’da 3 hafta dolaştığı ve konunun Türk yetkilileri için hassas olmasına rağmen, yetkilinin bölgedeki birçok vatandaş ile konuşmayı başardığına dikkat çekilmekte.

882.41/12-852 sayılı gizli raporun ‘Türk hükümetinin Kürtlere ve Kürt sorununa yaklaşımı’ başlıklı bölümünde şu görüşlere yer verilmiş: “Yukarıda da belirtildiği gibi, temasta olunan birçok Türk yetkilisi, Kürtlerin hükümet için bir problem teşkil etmediğini kuvvetle belirttiler. Resmi tutum, Kürtler’in Türkçe konuşan komşularından hiçbir farkları olmadığı ve Türk köylüsü ile Kürtçe konuşan köylünün problemlerinin aynı olduğu şeklindeydi. Ayrıca, Kürtçe konuşan halk arasında eskiden olduğu gibi ayrılmaya yönelik bir amaç bulunmadığı, onların da her Türk gibi hükümetlerine son derece bağlı ve sadık oldukları belirtiliyor. Özetlemek gerekirse, Türk hükümetine göre, Kürtler, Türkiye için askeri, güvenlik veya siyasi bir problem teşkil etmiyor ve ekonomik sorunları Türk vatandaşlarının aynısı…”

Aynı raporda Başkale Kaymakamı hariç, tüm resmi yetkililerin bu görüşte olduğunu söyledi. Ancak Başkale Kaymakamı ve onunla beraber hareket eden heyetin üyeleri Türkiye’nin bu bölgede çıkabilecek bir isyanı göz önünde bulundurarak her an tetikte bulunması gerektiğini söylemiş.

Amerikan dış istihbarat servisi CIA’nın hazırladığı bir başka rapor 1979 yılındaki İslam Devrimi sürecinde ortaya çıkmıştı. ABD Büyükelçiliğini basan Humeynici güçler, buldukları belgeleri yayınlamıştı. İçlerinde “Amerikan Diplomatları İçin Kürt Tarihi” başlıklı bir CIA raporu da vardı. Raporun girişinde Türkiye ile ilgili şu not düşmüştü: “Ankara, Kürt azınlığa daha geniş kültürel haklar tanıyabilir, fakat Türk hükümeti Kürtlere daha fazla otonomi tanımayacaktır.”

ABD’nin 1950’lerde başlayan daha sonraki yıllarda da devam eden Kürt ilgisinin merkezinde ise ağırlıklı olarak Irak’ın kuzeyi yer aldı. İlgilerinin, yakından takip ettikleri Türk coğrafyasına kayması 1980’leri bulmuştu. Kürtlerle ilgili çok sayıda rapor hazırladılar.

BİLİNMEYEN 1979 DOĞU RAPORU

Aynı dönemlerde Türkiye’de de benzer tartışmalar yaşanmaktaydı. Sokakların terörize olduğu 1970’li yılların ortalarına gelinirken, gerek Genelkurmay gerekse Milli İstihbarat Teşkilatı’nın hazırladığı Doğu raporlarında büyük sıkıntılara işaret ediliyordu. Örneğin 1979 yılında İçişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bir komisyon tarafından yazılan 155 sayfalık çok gizli Doğu raporu dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e, Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık’a ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’e sunulmuştu.

Öncelikle Osmanlı döneminde yer alan olayların ve ayaklanmaların nedenleri üzerinde durulan raporda etnik yapının özellikleri irdelenmekteydi. Daha sonraki bölümde olayların 1970’lerde artmasına dikkat çekilirken, nedenler dış ve iç etkenler olarak iki bölümde tasnif edilmişti. Dış etkenlerde emperyalist devletlerin etkileri üzerinde durulmuştu. Şeyh Said ve Dersim isyanlarında açıkça görülen emperyalist etkilerden söz edilirken, bu etkilerin varlığını sürdürdüğüne atıf yapıldı. Buna kanıt olarak da aktardığımız üzere İran’daki ABD Büyükelçiliği’nde ele geçen belgeler gösterilmekteydi. Irak’taki ABD destekli ayrılıkçı akımların Türkiye’ye olumsuz etkilerinden söz edilen raporda iç etkenler olarak da çok sayıda madde sayılıyordu. Bunlar arasında haksız bir şekilde MHP’yi ve politikalarını da hedef alan söylemler vardı.

Raporun son bölümünde çözüm önerileri vardı. Önerilerde iki temel hedef dikkat çekmekteydi. Birincisi, Doğu bölgelerinin ekonomik kalkınması öncelikle ele alınmalıydı. Bu çerçevede dini, dili, ırkı çok farklı ülkelerin ayrı ayrı ekonomik entegrasyon yaptığı aktarılarak Doğu bölgesinin tüm ülkeye yönelik ekonomik entegrasyonunun sağlanması gereğinden söz ediliyor.

Raporu hazırlayan komisyon, yakın bir gelecekte bölgenin kırsal kesiminde silahlı çatışmanın başlayacağı ihtimalinden söz ederek

Raporda ‘Mevcut Durum” başlığı altında toplam 38 ayrılıkçı örgüt olduğu tespiti yapılırken, bunlardan birinin 38 örgütün en güçlüsü haline geldiğinin altı çizilmekteydi: PKK.

Ankara Çubuk Barajı’nda 1973 yılında ilk toplantısını yapan, 1978 yılında da son halini, yani PKK adını ilan eden bir örgüt bu kadar kısa sürede nasıl diğer daha eski örgütleri geçmişti?

ŞAFAK BİLDİRİSİNDE GÖZALTI…

Türkiye, Soğuk Savaş’ın varlığını adım adım 1960’ların sonunda hissetmeye başlamıştı. 1968 yılında özellikle üniversitelerde başlayan hareketlilik, 1970’lerin başına da yansımıştı. Bazı sol grupların sivil siyasetten silahlı eylemlere geçişiyle gerilim daha da artmıştı. 12 Mart 1971’deki muhtırayla oluşan siyasi gerilim, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararıyla zirveye doğru ilerliyordu. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idamı da yaklaşıyordu. O tarihlerde yasal faaliyetlerden yasadışı terör faaliyetlerine yönelen Mahir Çayan ve arkadaşlarının 26 Mart 1972 tarihinde Ünye Radar Üssü’nde çalışan biri Kanadalı, ikisi İngiliz üç teknisyeni kaçırıp, Gezmiş ile birlikte Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan hakkındaki idam kararlarının infazının iptalini isteyen bildiri dağıtmaları kaosu derinleştiriyordu. Çayan ile birlikte 9 kişi, Tokat’ın Niksar ilçesinin Kızıldere köyünde düzenlenen operasyonla öldürüldü. Bunun üzerine 31 Mart 10972 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde üç idamın iptalinin talep ve Kızıldere’deki olayın protesto edildiği bir bildiri dağıtıldı. Adına “Şafak Bildirisi” denilen bildiri dağıtanlardan yaklaşık 70 kişinin ifadesine başvuruldu, çok sayıda kişi gözaltına alındı ve 20’ye yakın kişi tutuklandı. Tutuklulardan biri, 23 yaşındaki Şanlıurfalı Abdullah Öcalan’dı.

Şanlıurfa’dan çıkışı, Ankara’da siyaset arayışları, Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in cenazesinde dönüşüm yaşadığını iddia etmesi vs. Hep bir arayış içindeki Öcalan, daha sonra en tartışmalı figürlerden biri haline geldi.

Bir taraftan Türk soluna bağlı örgütlerin gerek devletle gerekse kendi aralarında mücadeleleri sürerken, öbür yanda yeni yeni palazlanmaya başlayan ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları, sonra da Devrimci Doğu Kültür Dernekleri ile başlayan etnik örgütlenme süreçleri, Türk solunun gündemine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesini ve Kürt kökenli vatandaşları da sokmuştu. Bu hareketlilikte, dönemin Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin 1967-68 yıllarında düzenlediği Doğu mitinglerinin de etkisi olmuştu. Etnik Kürtçü örgütler, adım adım Türk soluna eleştiriler getirerek, kendi ayrı örgütlenmelerini oluşturuyordu. Sözünü ettiğimiz örgütler de bu dönemde palazlandı.

SONRAKİ BÖLÜM: İLK TOPLANTI ÇUBUK BARAJI’NDA

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER