Ceyhun BOZKURT – 16 Mayıs 2025
İLK SALDIRIYA GİDEN YOL: SİLAHLANMA VE DIŞ DESTEK
PKK’nın fesih kararında sözde soykırım yalanı da dile getirildi. Aslında bu da diğer yalanları gibi yeni değil. Yıllardır bu yalanı söylüyorlar. Aynen Taşnak zihniyeti gibi…
Bu yalana ben değil, bizzat Kürtler yanıt veriyor. Hem de Türk milletinin asli unsuru Kürtler değil bizzat Iraklı Kürtler…
Onbinlerce Iraklı Kürt 1980’lerin sonunda Irak ordusunun korkusundan Türkiye sınırına yığıldığında bir peşmerge gazeteci Rafet Ballı’ya, çoğu kadın ve çocuk binlerce kişinin ölümden kaçışını göstererek “Türkiye’de böyle bir şey olmaz” dedi ve sözlerini kendisi açtı: “Her şeyden önce Türk halkı razı gelmez.”
İşte sınırlarımızın öte tarafında yaşayan Kürtler, Türk milleti hakkında bu gerçeği bilirken iplerini tutanlara yaranmak ve onların ellerini güçlendirmek için her türlü yalana başvurabiliyorlar. Ama istedikleri kadar konuşsunlar, terör baronları ve destekçileri için deniz çoktan bitti.
PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan bunu görüyor.
Örgüt Öcalan’ın çok gerisinden geliyor.
“Sen Öcalan’ı mı övüyorsun” diyenler çıkabilir. Öcalan “yoğurt beyazdır” dese “Sen söylediysen o yoğurt siyahtır” diyecek kadar gerçeklikten kopmadım.
Öcalan;
– PKK ömrünü tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır. (PKK ölmüştür diyor)
– Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. (ki biz de emperyalistlerin Türk-Kürt çatışması çıkarmak için 200 yıldır uğraştığını yazıyoruz, söylüyoruz.)
– PKK’nın güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır. (Yıllarca 12 Eylül faşizminin ve Esat Oktay Yıldıran gibi tetikçilerinin PKK’yı güçlendirdiğini anlatmaya çalıştık)
– Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.
– (…) devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.
diyor.
Binlerce yıllık devlet kültürü olan Türklerin devleti yasa ve Anayasa ile mi yönetilecek yoksa orman kanunları ve kan davası gibi meselelerle mi?
Terörle mücadele edildi, kazanıldı.
Peki terör nasıl başladı?
İlk iki bölümde 1970’lerin başından 1978’de Fis Köyü’nde PKK’nın ilanına gidern süreci aktarmıştık. Peki 1978-1984 arasında neler yaşandı.
Elbette çok şey oldu ama çok özetle aktarmaya çalışalım…
***
PKK’nın kuruluş süreciyle beraber faaliyet gösterdiği alanlarda soygunlar, cinayetler dışında bir de rakip olarak gördüğü örgütlenmelere saldırı stratejisi izledi. Halkın Kurtuluşu, Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları gibi isimlerle kendini adlandıran sol veya bölücü örgütlenmelere saldırılarını artırdı. Özellikle PKK militanları ile KUK militanları arasında çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu strateji işe yaradı. Sol örgütler silinirken, 1979’a gelindiğinde, önceki satırlarda aktardığımız rapordaki gibi 38 örgüt içinden öne çıkanı PKK olmuştu.
Bu örgütlerden sonra PKK için saldırı sırasında bölgede sosyolojik bir gerçeklik olan ve toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturan aşiretler gelmeye başladı. Siverek’te Bucak aşiretini hedef alarak başlayan saldırılar başka bölgelerde farklı aşiretlere saldırılar olarak sürdü. Özellikle Hilvan-Siverek pratiği olarak adlandırdığı süreçte, silahlı propaganda denilen terör yönteminin ilk adımları da atıldı. Hilvan’da Süleymanlar ve Paydaşlar aşiretlerine karşı bir başarı elde edilmişti. Daha sonra Siverek’te Bucaklara yöneldiler. Böylece hem Hilvan’daki görece başarının sağlamlaştırılmasını sağlayacaklar diğer yandan da daha sonra hayata geçirecekleri gerilla saldırılarının ilk pratiklerini yapmış olacaklardı. Hatta o dönem Abdullah Öcalan, Siverek’te yaşananları şöyle değerlendirecekti:
“Siverek pratiği yarattığı gelişmeyle partiyi silahlı mücadele meselesini ciddiye almaya, bu konuda sorular sorup çözüm yolları aramaya ve silahlı grup pratiğini yaygınlaştırmaya yöneltti.”
Yine de örgüt saldırılarda hedefine ulaşamadı, aşiretlerin gücünü kıramadı. Üstüne üstlük güvenlik güçlerinin baskısını da üzerlerinde hissetmeye başlamışlardı. Operasyonlar genişlemiş, PKK’nın daha kuruluş aşamasında Gaziantep, Tunceli, Kars ve Ağrı birimleri çökertilmişti. Öcalan panikledi ve 1979 yılında Suriye’ye kaçtı.
Ancak Öcalan’ın çıkışıyla ilgili Cem Ersever’in ilginç bir iddiası var. Bu iddiaya göre, Öcalan’a birileri “Türkiye’de darbe olacak. Darbeden sonra iç savaş çıkacak. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi kontrolü zor bir saha haline gelecek. Sen toplayabileceğin kadar kuvveti topla, eğitimleriyle biz ilgileniriz” diyerek Suriye’ye gönderdi. Öcalan, o tarihten itibaren de yakalandığı 1999 yılına kadar Türkiye’ye dönmedi/dönemedi.
ÖRGÜTTE İÇ HESAPLAŞMALAR, İNFAZLAR
1979-80 yıllarında PKK içinde kopmalar, kaynamalar, eleştiriler artmaya başladı. Bunun nedeni dönem dönem yaşanan başarısızlıklar ve bu başarısızlıklarda dozu yükselen eleştirilerdi. Haki Karer olayı gibi çok sayıda saldırı, artık PKK imzasıyla infaz olarak gerçekleşir olmuştu. Yıllara yayılacak şekilde çok sayıda örgüt içi infaz yaşandı. Örneğin 1983 yılında Mehmet Karasungur gibi örgütün önemli elebaşlarının aralarında olduğu 16 kişi PKK kamplarında infaz edildi.
1984 yılına kadar PKK’nın sözde Merkez Komite üyesi ve Avrupa sorumlusu Semir kod adlı Çetin Güngör ve 6 kişi örgütten koptukları için Avrupa’da infaz edildiler. Bu infazların hemen öncesinde örgütün yayın organı Serxwebun’da “Nerede ihanet varsa, orada ceza vardır. PKK ihanetin hiçbir şekilde cezasız bırakılmayacağını bugüne kadar ki pratiğiyle göstermiştir” denilmekteydi.
İnfazlar, örgütün sonraki yıllarında da önemli bir gerçeği haline gelmişti.
Bu süreçte örgüt 1982 yılında Hafız Esad’ın Barzani’ye baskısıyla Irak’ın kuzeyine yerleşmiş ve Türkiye-Irak sınırından terör eylemlerine başlayacağı hareketliliğe geçiş yapmıştı. Ayrıca Suriye’de Bekaa kampında varlığını sürdürüyordu. Buradan eğitim alan teröristler Irak’ın kuzeyine kaydırılıyor, oradan da Türkiye’ye sızdırılıyordu. Ancak Türkiye’ye sızan militanların yakalanması veya teslim olması, Öcalan’ı çıldırtmıştı. Ersever’in “Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan” kitabında yazdığına göre, çok sinirlenen Öcalan sözlerine hakim olamıyor ve bazı ifşalarda bulunuyordu. Örneğin toplantılarda şu itiraflarda bulunuyordu: “Bu alanlarda boşuna mı barındırılıyoruz? Yüzlerce silah, binlerce mermi bize iş olsun diye mi veriliyor? Şimdiden dağılır, bir şeyler yapamazsak bize buralarda hayat hakkı verirler mi? Beni Şam’da bir saniye bile tutarlar mı?”
Evet, Öcalan’a birileri görev ve bu görevle beraber kamp, silah, mühimmat vb. vermişlerdi. Amaç örgütün Türkiye’yi zayıflatmasıydı.
12 EYLÜL’ÜN PKK’YA YARAYAN ETKİSİ
Sınırın öte tarafında istediklerini yapamayan PKK için ise içeride önemli bir kazanım vardı. 12 Eylül sonrası Türkiye’nin her cezaevinde işlenen insanlık suçları Diyarbakır Cezaevi’nde de işleniyordu. PKK, bu cezaevini adeta bir terörist ve elebaşı yetiştirme akademisi olarak kullandı. Çok sayıda Kürtçü örgüt bu cezaevinde yok olup giderken, PKK bu süreçten güçlenerek çıktı. İşkenceler PKK’nın işine yarıyor, direniş gösterdikçe Kürtçü örgütlerin militanları eski örgütlerini bırakarak PKK’ya yöneliyordu. Ölüm oruçları gibi eylemler PKK’yı burada daha da güçlendiriyordu. Yani 12 Eylül cuntası, bu ülkenin vatanseverlerini, ülkücüleri, Atatürkçüleri, dindarları zayıflatmayı, çökertmeyi ana hedefi olarak belirlerken FETÖ gibi yapılanmaların yanı sıra PKK terör örgütünün de güçlenmesinin önünü açtı. O zihniyetin oluşturduğu boşluk, Kürtleri adeta isyana yönlendirebilecek uygulamalardan PKK faydalandı. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihinde açıkladığı PKK’yı fesih açıklamasında da örgüt jargonunu kullanarak bu duruma vurgu yapmıştı: “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nın; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.”
Demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından güç ve taban bulmasının açılımı, 12 Eylül işkenceleri, örgütün propagandasına zemin hazırlamıştı. Militan tabanını bu sayede genişletmişti.
Ancak kitlesel desteği bir türlü bulamıyordu. Kürt kökenli vatandaşlar, örgüte bir türlü teslim olmuyordu. Örgütün bu süreçte imdadına 12 Eylül faşizmi ve görevlileri yetişti. Türkiye’nin her yerinde uygulanan baskılar, işkenceler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da da etkili olmuştu. Ayrıca Esat Oktay Yıldıran liderliğindeki işkence mangaları Diyarbakır Cezaevi’ni örgüt için Akademi haline getirdi. Çok sayıda etnik Kürtçü grup tasfiye olurken, göz göre göre PKK güçlendirildi ve Diyarbakır Cezaevi’nden çelikleşmiş bir militan kadro çıktı. Bunların arasında Rıza Altun gibi örgüt liderliğinde yer alan isimler de vardı.
Bu kapsamda güçlenen örgüt ilk terör saldırısını 15 Ağustos 1984 tarihinde Şemdinli ve Eruh’ta yaptı. İlk şehidimiz de Eruh’ta verildi: Jandarma Onbaşı Süleyman Aydın.
SONRAKİ BÖLÜM: KÖRFEZ SAVAŞI’NA KADAR DURUM
YORUMLAR