Ceyhun BOZKURT – 20 Mayıs 2025
Soğuk Savaş döneminde Batı ve Doğu Almanya sınırındaki Vogelsberg, Knugeburg ve Hoherhom kasabaları arasındaki üçgene Fulda Boşluğu deniyordu. Napolyon’un Rusya seferinde doğuya, Kızıl Ordu’nun 2. Dünya Savaşı’nda Batı’ya ilerlediği boşluk.
Dönemin stratejistleri başta Kızıl Ordu olmak üzere Varşova Paktı’na bağlı ülkelerin askeri güçlerinin Vogelsberg’e ulaşmayı başarması halinde Frankfurt’a kadar yolunun açılacağı görüşünde birleşiyordu. Bu vadi adeta Batı Avrupa kapılarını açıyordu.
1970’lerle beraber dünyanın önem merkezi stratejik petrol yatakları dolayısıyla Körfez coğrafyasına kaymıştı. Ufuk Güldemir, “Çevik Kuvvetin Gölgesinde” kitabında aktardığına göre, ABD Donanma Akademisi Strateji Bölümü hocalarından Eliot Cohen, NATO nezdindeki ABD misyonu tarafından uluslararası dağıtımı yapılan Paris konuşmasında şunları vurgulamaktadır:
“Dünyanın önem merkezi giderek Avrupa’dan uzaklaşıp, Pasifik Havzası, Basra Körfezi ve Orta Amerika’ya doğru kayıyor. Hatta ABD’nin dev TV şirketleri bugün kendilerine şu soruyu soruyor:
- Biz bundan 30 yıl önce yurtdışı büro ağımızı kurarken İkinci Dünya Savaşı önem bölgelerinin etkisi altında kaldık. Önem bölgeleri artık başka yerlere kaydı; acaba büroları oralara mı kaydırmalı?
Tabii bu arayış sadece TV şirketlerini değil, askeri stratejistleri de düşünmeye sevk etti. Çünkü dünyanın kalkınma ve entelektüel merkezlerinin yer değiştirmesi, Avrupa’nın stratejik öneminin Amerika’da sorgulanmaya başlamasına yol açtı.”
Türkiye’nin Fulda Boşluğu Adayı Bölgesi: Doğu Anadolu
Cohen’in 1980’lerin başında dikkat çektiği yeni stratejik bir bölge vardır ve Fulda Boşluğu adayıdır. O da ABD’nin müttefiki Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi. Cohen’e bakılırsa 1970’lerin sonundan başlayarak Doğu Anadolu ve Türkiye’ye gösterilen özel ilgi boşuna değildi, çünkü son 40 yılda Sovyet taarruzunun Fulda Boşluğundan geleceği kontenjanı üzerine inşa edilmiş NATO stratejisi yavaş yavaş değişmeye başlamıştı.
Artık Doğu Anadolu Bölgesi, Sovyetlerin Basra Körfezi’ne inme riski bulunan yeni Fulda Boşluğuydu.
***
18 Ağustos 1984 tarihinde gazetelerin ilk sayfalarına bakanlar sayfanın altlarına doğru şöyle bir haberle karşılaştı:
Ayrılıkçılar saldırdı: 1 asker şehit.
Haberin büyüklüğü, İbrahim Tatlıses’in o tarihteki ortağı Yalçın Başer’in polisle girdiği çatışmada öldürülmesi haberiyle kimisinde aynıydı kimisinde daha küçüktü.
Haberde şöyle yazmaktaydı: Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği bilgiye göre, sol ayrılıkçı örgütlere mensup teröristler, Eruh Jandarma Karakolu’na yaptıkları saldırıda 1 eri şehit etti, 6’sı er 9 kişiyi yaraladı. Şemdinli’deki saldırıda da subay gazinosu, lojmanları ve jandarma karakolu tarandı, 3 kişi yaralandı.
Haber Ağustos’un 18’inde yayımlanmıştı. Yani basına bilgi 17 Ağustos’ta verilmişti. Oysa saldırının gerçekleştirilmesinin tarihi 15 Ağustos 1984’tü.
O zamanki imkanların kısıtlılığı olarak kabul etsek de 16’sı olmasa bile 17’sinde neden haberin duyurulmadığı ilginç.
İlk saldırı gerçekleşmişti. Öncesinde örgüt, kuruluş esasına dayanarak Parti-Ordu-Cephe örgütlenmesi çerçevesinde sözde ordusunu da kurmuştu. Parti PKK’ydı. Ordu ise HRK, yani Hezen Rızgariye Kürdistan-Kürdistan Kurtuluş Birlikleri’ni kurmuştu. 1982 sonu, 1983 yılı başında Irak’ın kuzeyindeki peşmerge güçleri dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın baskısıyla bölgeyi PKK’ya açmıştı. PKK da çok sayıda eğitilmiş militanını Lübnan’dan Irak’ın kuzeyine sevk etmişti. İşte HRK’nın kuruluşu bu dönemde gerçekleşti. İtirafçı Abdülkadir Aygan’ın aktardığına göre HRK’nın sözde konseyinde şu isimler yer alıyordu:
- Duran Kalkan (Abbas kod)
- Ali Ömürcan (Cemal k.)
- Halil Ataç (Ebubekir k.)
- Mahsun Korkmaz (Agit k.)
- Halil Kaya (Kör Cemal k.)
- Sabri Ok (Hasan h.)
- Şah İsmail Al (Şehmus k.)
- Abdullah Ekinci (Eşref-Bingöllü Ali k.)
Silahlı propaganda için seçilen alanlar Bingöl, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Mardin, Siirt, Bitlis, Muş iken, HRK faaliyetlerinin ilk yaygınlaştığı alanlar Hakkari, Van, Perdvari, Şırnak, Eruh, Çukurca ve Çatak idi.
Eruh ve Şemdinli saldırılarına bu şartlarda gelinmişti.
Önemli bir detay. Aslında aynı gece Van’ın Çatak ilçesinde de saldırı yapılacaktı. Ancak hiçbir şekilde bilinmeyen bir nedenle Çatak saldırısı yapılamadı. Eruh ve Şemdinli saldırıları PKK’nın ilkr terör-silahlı propaganda saldırısı olarak tarihe geçti.
Eruh’taki şehidimiz Jandarma Onbaşı Süleyman Aydın, tarihe PKK saldırılarında verdiğimiz ilk şehit olarak geçti. Maalesef son olmayacaktı…
SONRAKİ BÖLÜM: 1984’TEN KÖRFEZ SAVAŞI’NA KADAR SÜREN MARKSİST SÖYLEM
***
BENİM TANIDIĞIM HİKMET ÇİÇEK
Çok üzgünüm. Hikmet ağabeyi kaybettik…
Bundan yaklaşık 25 yıl önce Aydınlık dergisinde mesleğe ilk adımlarımı attığımda tanımıştım Hikmet ağabeyi.
İlk 2-3 yıl sürekli çatık kaşlı, fırçasını eksik etmeyen biriydi. Sonra hiç kopmamak üzere kaynaştık. Hatta bu çatık kaşlılığı (tatlı huysuzluğu) üzerine aramızda espri yapardık:
“Ağabey bu Kurtlar Vadisi’ndeki Deli Hikmet hem huysuz hem komplocu. Aynı sen! Acaba Soner Yalçın, Deli Hikmet’le seni mi anlattı?”
Çok koyu Galatasaraylıydı.
6-0’lık maçtan sonraki gün gazetedeki tüm Fenerbahçelilerin dört gözle beklediği kişiydi. Kamil Erdoğdu’nun Çin’den arayıp dalga geçmesine çok bozulmuştu.
İlk televizyon programıma O’nun Ulusal Kanal’da yaptığı programda çıkmıştım.
Yine volta alışkanlığı vardı. Gündem toplantılarında sadece ona özel izin olan sigarasını yakıp bir anda ayağa kalkıp yürümeye başlar, masanın etrafında turlardı. Çok şaşırmıştım. Sonra öğrendim uzun yıllar cezaevinde kalmasından dolayı volta alışkanlığının oluşmasını…
Sonra ben Aydınlık’tan ayrılmıştım. Ama Hikmet ağabeyle hiç kopmadık. Sürekli telefonla veya yüz yüze iletişim halindeydik.
Son günüme kadar unutmayacağım olay ise Ergenekon kumpasında yattığı 6,5 yıldır. Kumpas boyutundan ayrı olarak acaba benden istediği belge yüzünden mi yattı sorusu aramızda hep espri oldu. Olay şu:
Bir gün beni aradı ve “Ceyhun, Fetullahçı 50-60 polisin olduğu daktilo ile yazıldığı belirtilen bir belge dolaşıyormuş. Sen de kaynaklarını bir yoklasana” demişti. Ben de haberim olmayan bu belgeyi bulmak için kaynaklarımı yoklamış, bir iki gün sonra belgeyi bulmuştum.
O dönemin yani 2007-2008 yılları şartları dolayısıyla doğrudan kendim göndermemiş, bir kardeşim eliyle çıktısını göndermiştim. Sonra Hikmet ağabey Aydınlık’ta bunun haberini yaptı. İşçi Partisi yöneticilerinden Nusret Senem de haber üzerinden suç duyurusunda bulundu. O tarihten sonra o dönem F Tipi, Cemaat, Fetullahçılar dediğimiz FETÖ’nün radarına çok daha sert girdiler. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Hikmet ağabey “Sorguda ‘o belgeyi açıklamayacaktınız’ dediler. Onu açıkladığımız için alındık” demişti.
Yani o belgeyi yazmasa belki o kumpasta 6,5 yıl yatmayacaktı.
Gerek cezaevi gerek çıkınca da çokça konuştuk.
Ama son yıllarda ara vermiştik.
Epeydir görüşmüyorduk.
Yaklaşık 1 ay önce sağlığını merak edip aradım. Huzurevindeydi. Sohbet ettik, hasret giderdik. Siyaset veya haber konuşmadık. Ankara’ya gelince uğrayacağım konusunda sözleştik.
Ama yetişemedim.
Son yıllarda fikirsel bazda farklılıklarımız olsa da Hikmet ağabey hayatımda bir hoş seda bırakan özel insanlardan biri oldu.
Hiç unutulmayacaksın ağabey…
Hoşça kal…
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
YORUMLAR