Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Erdoğan – Trump Beyaz Saray Zirvesi: Yermeli mi, Köpürtmeli mi? – Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 26 Eylül 2025

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 26 Eylül 2025

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 6 yıl sonra nihayet yeniden Beyaz Saray’a ayak bastı. Bu ziyaret öncesi ve sonrasıyla ilgili kısa değerlendirmelere geçmeden önce Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nun 80’nci toplantısındaki konuşmasının, katıldığı Gazze Şeridi ile ilgili toplantının ve Türkevi’nde gerçekleştirdiği diplomatik çalışmaların oldukça önemli olduğunun altı çizilmelidir.

Gazze ile ilgili toplantıya İslam İşbirliği Örgütü ülkelerinin liderleriyle birlikte “katıksız İsrail destekçisi” ABD Başkanı Trump’ın da katılması, toplantı sonrası konu hakkında “barışa çok yakınız!” mealinden ifadeleri dikkate alındığında çok önemli bulunmaktadır.

Erdoğan’ın Türkevi’nde kabul ettiği devlet adamlarından biri de burnundan kıl aldırmayan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’du. Türkiye ve Fransa nihayet İsrail’in saldırganlığının önlenmesi ve Filistin’de iki devletli çözüm konusunda da olsa bir araya gelebildiler.

Erdoğan bu yıl da BM Genel Kurulu’nda uluslararası sistemin çürümüşlüğünü tüm çıplaklığıyla haykırırken, Gazze Şeridi’ndeki “vahşetin ötesinde” bir kelimeyle tanımlanabilecek gerçekleri anlatırken, “Dünya 5’ten büyüktür!” söylemini tekrarlayarak büyük alkış topladı.

Erdoğan’ın bir diğer çıkışı da üç yıldır başlattığı Kıbrıs’ta iki devletli çözüm ve bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması çağrısıydı.

Küresel iklim değişikliğine verdiği önemi, ilgili konferanstaki konuşmasında Türkiye’nin “Paris İklim Anlaşması” esaslarına uyduğunu örneklerle ifadeyle, planlı projeleri de sıraladı.

Bu özetlenen “Uluslararası sistemin çöküşü, Gazze’de İsrail soykırımı, Kıbrıs ve iklim değişikliği” konularında iki liderin yönettiği ülkelerin politikaları taban tabana zıttır.

Trump – Erdoğan Beyaz Saray Görüşmesi Öncesi Yaşananlar

İki ülke liderinin ikili görüşme yapıp yapmayacağı Erdoğan’ın BM Toplantısı için hareketinden bir kaç gün öncesine kadar belirsizdi. Aslında bir küresel gücün devlet başkanının 2 saat 20 dakika sürecek bir ziyaret için aylar önce (bir yıl önceden planlayarak) belirlenmesi esastır. Beklentinin zayıf olduğu bir sırada ziyaret ve görüşmenin gerçekleşmesi kesinlikle yabana atılamaz.

Ancak bu görüşme öncesinde 25 Eylül 2025 tarihli World of Türkiye (WOT) adlı e-gazetemizde “Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Dostu’ Trumpla Bir Araya Gelirken...” başlıklı analizde de belirtildiği gibi, Erdoğan’ın ABD’ye hareketinden kısa bir süre önce Trump’ın oğlu ile görüşmüş, bu görüşme basından gizlenmişti. Özellikle anamuhalefet kanadı, bu görüşmenin Eskişehir bölgesindeki  Beylikova nadir toprak elementleri rezerviyle ilgili olduğunu ileri sürmüştü. Ancak “Tüccar” başkan Trump’ın başka şeyler istemiş olması da mümkündür.

Görüşme öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Rubio’nun, “Orada burada ABD ve Başkan Trump hakkında atıp tutarlar ama, Trump’la beş dakika, üstelik ayak üstü konuşmak için bile takla atarlar!” mealinden yenilir yutulur gibi olmayan sözleri de diplomasiye uymayan bir dildi.

Görüşme öncesinde bir diğer ilginç gelişmede ABD’nin Ankara Büyükelçisi Barrack’ın New York’taki bir konferansta “Başkanımız onlara ihtiyaçları olanı verelim’ dedi. Neye ihtiyacı var? diye sorduğumda ‘meşruiyet’ dedi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil. Mesele meşruiyet!” şeklindeki konuşmasıydı. Barrack, çok yararlı olacağını söylediği görüşme ile aslında Erdoğan’a “meşruiyet” kazandırılacağını vurguladı.

Bu söz Türkiye’de, özellikle de iktidar medyasında pek yer almadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Fidan ve hatta giderek koltuğuna ısınarak selefini aratmayacak hale gelen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Duran da değinmedi.

Barrack’a bu meşruiyetin ne demek olduğu sorulamadı. Eskiler “Sükut, ikrardan gelir!” derlerdi. Yani susuluyorsa, kabul ediliyor demektir.

Acaba 2010 yılı başlarında Davos’ta “One minute” çıkışından sonra ABD yönetiminin pruvasına aldığı Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye’ye ABD tarafı yeni bir beyaz sayfa mı açıyordu? FETÖ Darbe girişimi dahil, teröre verilen örtülü destek, Türkiye’ye “düşman ülkelere uygulanan” CAATSA yaptırımlarının uygulanması, savunma sanayii ürünlerinin satışına kısıtlama vb Türkiye aleyhtarı faaliyetlere ara mı verileceği söylenmek isteniyordu?

Ya da bir adım daha ileri gidersek; “Erdoğan’ın iktidarına bundan böyle yeşil ışık yakılacağı” mı söylenmek isteniyordu? Eğer ikinci şık kast ediliyorsa bunu değil cumhurbaşkanı, sokakta yürüyen hiç bir Türk’ün bile kabul edebilmesi mümkün değildir!

Trump’ın Ev Sahipliğindeki Beyaz Saray’a Ziyaret

25 Eylül 2025’te gerçekleşen Beyaz Saray ziyaretine Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç, Washington Büyükelçisi Sedat Önal eşlik ettiler.

Ziyaretin öncesinde Trump’a “ön hediye” gibi gelebilecek, ABD’den 20 yıl süreyle 76 milyar m3 civarında sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithal anlaşması imzalandı. “Cezayir gibi nispeten yakın bir coğrafyadan ithal edilen LNG’nin maliyeti bile yüksek iken, okyanus ötesinden ithalinin maliyetinin çok daha yüksek” olacağı eleştirisi ise henüz pek dillendirilmedi.

Trump, görüşme öncesi basının sorularını Erdoğan’ı övücü sözlerle cevapladı. Erdoğan’ın Türkiye’de güçlü bir ordu kurduğunu, Suriye’nin Esad rejiminden kurtulmasında Erdoğan’ın rolünün olduğunu, Erdoğan’ın ve Körfez Ülkeleri liderlerinin isteği üzerine Suriye’ye yaptırımları kaldırdığını, savaş halindeki Rusya ve Ukrayna liderlerinin Erdoğan’a saygı duyduğunu, kendisinin de saygı duyduğunu, Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasından bahisle bölgede Erdoğan’a saygı duyulduğunu, Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlamaktan onur duyduğunu söyledi. Hatta nükleer enerjiyle ilgili imza sırasında Erdoğan’ın oturacağı iskemleyi çekerek, Netanyahu’ya gösterdiği nezaketin benzerini gösterdi. Ziyareti ve görüşmeleri “harika” olarak niteledi.

Türkiye ile ticari ilişkilerin seyrine değinerek, daha da geliştirileceğini, Türkiye’nin satın almak istediği F-16 ve F-35 uçakları ve diğer hususların görüşüleceğini ekledi. Erdoğan için, “O zor ve inatçı bir adam. Genelde inatçı insanları sevmem ama onu her zaman sevmişimdir. O zor bir adam ve ülkesinde harika işler çıkarıyor. Hem savaş hem de ticaret konusunda muazzam bir ilişkimiz var ve bugün her iki konuyu da konuşacağız!” diyerek, makamına oturduktan sonra ilk yurtdışı ziyaretini yaptığı Körfez Ülkelerinde toplam 3.4 trilyon dolarlık yatırım sözü aldığı Arap prenslerini pohpohladığı gibi Erdoğan’ın sakalının altından geçmeyi de ihmal etmedi.

Görüşme öncesinde genel ifadeleri ve pohpohlamaları ile dikkat çeken Trump, CAATSA yaptırımlarının ve diğer yaptırımların kaldırılabileceğini de ifade etti.

Trump tarafından arabasına kadar uğurlanan Erdoğan, Trump döneminde iki ülke ilişkilerinde farklı bir sürecin yaşandığını ifadeyle “Birlikte, el ele bölgedeki sıkıntıları aşacağımıza inanıyorum!” dedi. Bu ifade üzerine akla, “Başkanlığının ilk döneminde Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını uygulayan ABD Başkanı Trump’tan başkası mıydı?” diye sormak geldi.

İletişim Başkanı Duran’a göre Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti “tarihi” nitelikteydi. Buna itirazımız var. Erdoğan da şayet Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Alman Şansölye Merkel, İsrail Başbakanı Netanyahu vb devlet adamları gibi ABD Kongresi’nde konuşmuş olsaydı bu ziyarete “tarihi” denilebilirdi!

Erdoğan ziyaret sonrasında Trump’la F-35, F-16 ve Halk Bankası davası üzerine konuşulduğunu, bu çok önemli konuların bir görüşme ile çözülemeyeceğini, ama yaklaşımın pozitif olduğunu söyledi.

Trump’ın Erdoğan ve Türkiye’ye Koştuğu Şartlar

İki ülke liderlerinin plansız görüşmesi en azından ABD tarafının ciddi bir hazırlık yapmaksızın, “Dostlar alışverişte görsün!” kabilinden, ancak “Tüccar” Başkan Trump’ın pohpohlayıcı ifadeleriyle gerçekleşti. Yani Erdoğan’ın beraberindeki kalabalık heyet, ABD tarafıyla yoğun bir müzakere gerçekleştirmedi. Türkiye’de görüşme öncesinde olduğu gibi adeta “Tekadamlaştırılan” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteklerine göre hareket edilirken, ABD’de ise Trump, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere en yakın danışmanları ve Kongre’de ağırlığı olan zevatın görüşlerine göre hareket edecektir.

Ancak Trump, Erdoğan’la görüşmesi öncesinde verdiği “Bazı Avrupa ülkeleri Ukrayna ile savaşan Rusya’dan petrol ve doğalgaz aldığı için utanç duymalıadır!” derken, aslında Erdoğan’a da mesaj vermişti. Zira Rusya-Ukrayna savaşı sırasında Erdoğan’ın tarafsızlığına övgüler dizerken, “O, tarafsız olmayı seviyor. Ben de tarafsız olmayı seviyorum. O, eğer bu sürece müdahil olursa, yapabileceği en iyi şey Rusya’dan petrol ve gaz almamak olacaktır!” diyerek aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi.

Görüşmelerdeki bir diğer şartın da Ruhban Okulu olduğu anlaşıldı. Zira Erdoğan görüşme sonrası, “Heybeliada Okulu ile ilgili üzerimize ne düşerse biz onu zaten yapmaya hazırız. Dönünce de Sayın Bartholomeos ile bu konuyu görüşme fırsatı bulacağım!” dedi. Bunun üzerine “İnşallah bu konuda taviz verilmemiştir!” diye umut edildi. Zira Patrikhane Ruhban Okulu Yüksek Teoloji bölümünün YÖK bünyesi yerine otonom ve Patrikhane denetiminde açılmasını istiyor.

Sonuç

ABD, sadece Türkiye açısından değil, küresel ülkelerden Çin, Rusya, Hindistan vb ülkeler açısından da son derece önemli bir ülkedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’da “sıra dışı” Başkan Trump tarafından kabulü, kuşkusuz ki Trump’la yan yana poz vermeye can atacak pek çok ülke devlet/hükümet başkanı açısından çok önemlidir. Bu devletlerin yöneticilerinin Erdoğan’a imrenmeleri kuvvetle muhtemeldir.

Ancak anlaşıldığı kadarıyla bu görüşme “Tüccar” Başkan’ın “Bize ne vereceksin?” şeklindeki bir pazarlığı sonucu gerçekleşmiş gibidir. Zira Türkiye’ye oldukça maliyetli olacağı anlaşılan LNG ithalatı yanında nükleer enerji konusunda da mutabakata varılmıştır. Şayet ABD kararını verip Türkiye’ye uyguladığı CAATSA yaptırımlarını kaldırırsa milyarlarca dolar tutarındaki F-35 ve F-16’lar da satın alınacaktır. Tabii bunlara ilaveten sivil havacılık ulaştırmasında kullanılacak 225 adet Boeing uçakları da alınacak.

Görüşmede Türkiye’nin şu anda muhtemelen en düşük maliyetle doğalgaz ve petrol ithal ettiği Rusya’dan bu ticareti kesmesi istenmiştir. Nükleer enerji konusunda varılan mutabakat, daha önce Rusya ile varılan mutabakata göre Akkuyu dışındaki diğer üç nükleer santralı da kapsıyor ise ve buna da uyulacaksa, Rusya ile ilişkilerin rayında gidemeyeceği görülmelidir.

Trump’ın koştuğu şartlara uyulursa Rusya ile karşılıklı ticaret, inşaat hizmetleri ve “bacasız sanayi” turizm büyük hasar alacaktır. Rusya’nın desteklediği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar ile iktidar medyasının abarttığı “Enerji merkezi ülke Türkiye” söylemi doğmadan toprağa gömülecektir. Bunun daha da ötesinde, aziz milletimiz “Beyaz Saray” ziyareti uğruna doğalgaz ve petrole çok daha para ödemek mecburiyetinde kalacaktır.

Hatta Türkiye’nin de “soğuk savaşa”a döndüğü algısıyla Karadeniz’de ve Kafkaslarda Rusya’nın yeni bir Türkiye karşıtlığı hareketler ivme kazanabilecektir.

Bir diğer önemli husus da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Barrack’a, “Erdoğan’a meşruiyet kazandırılacağı” ifadesinden kastının ne olduğunun sorulması, alınacak cevaba göre de diplomatik bir cevap verilmesidir.