Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
celalettin yavuz logo
Celalettin Yavuz

İsrail İran Yerine Türkiye’yi Hedef Almış Olsa! – Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 13 Haziran 2025

 

İsrail, günlerdir adeta göstere göstere İran’a saldırdı. 13 Haziran sabahı 02.30’dan itibaren sabah saat 07.00’ye kadar hava ve füze taarruzlarıyla İran’da vurulduğu bildirilen 4 bölge var. Tahran, İsfahan, Kirmanşah ve Tebriz… İsrail bunu ilk kez yapmıyor. Daha önce de yapmıştı. Bu saldırılarda İran’ın nükleer tesisleri yanında, çeşitli suikastlarla nükleer teknoloji üzerinde çalışan İranlı bilim adamları da hedef alınmıştı. Ancak hiç biri 13 Haziran 2025 tarihli saldırı kadar büyük çapta ve etkili olmamıştı.

İşte bu noktada “İsrail’in hedefinde İran değil de Türkiye olsaydı ne yapardık?” şeklinde bir olasılığı düşünmemek mümkün değil. Bu sebeple bu konu, üzerinde bir beyin jimnastiğine ihtiyaç olacağı düşünülerek ele alındı.

İsrail’in 13 Haziran 2025 İran Saldırısında ABD Desteğinin Olup Olmadığı Üzerine Görüşler

İsrail’in giderek daha da pervasızlaşan tutumu karşısında ABD’nin frenleme yerine destek verici ifadeleri İsrail’i giderek daha da canavarlaştırmaktadır. Burada akla ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’deki hayranları geldi. Genellikle devlete ait ve Ak Parti iktidarına yakın medyada yuvalanan “algı yönlendiricileri”nin, Suriye’yi Türkiye’ye bıraktığını ileri sürdükleri ABD Başkanı Trump’ın İsrail Başbakanı Netanyahu’yu frenleyeceğini, kısa bir süre içinde Netanyahu’nun iktidardan edileceğini söylemiş oldukları, onlar unutmuş olsalar bile hala hafızalarda.

Ancak ne Netanyahu, ne de İsrail durmuyor. Son İran saldırısında İran’ın nükleer çalışma yapılan tesisleri, füze üretim tesisleri ve rampaları yanında Genelkurmay başkanı ve 20 civarında üst düzey komutan, Devrim Muhafızları Lideri ile nükleer fizikçilerinin de katledildiği öğrenildi.

İsrail’in bu tür geniş çaplı bir saldırıyı nasıl gerçekleştirdiği bugün değilse de yakın gelecekte aydınlanacaktır. ABD Dışişleri Bakanı Rubini’ye kalırsa ABD’nin bu harekata katılmamış olup, İsrail’in tek taraflı harekatıdır.

ABD Başkanı Trump da benzer şeyler söylese de,  harekatın yapılacağından haberdar olduğunu ifadeyle İran’la başlatılan nükleer çalışmaları durdurma yönündeki müzakerelerin devamının üzerinde durmakta ve İran’ın bölgedeki ABD üslerine veya İsrail’e karşı misillemede bulunması halinde ABD’nin devreye girebileceği tehdidinde bulundu.

Burada Trump hayranlarını üzecek şu ifadeyi de yazmamak mümkün değil: Trump’ın bu tutumu karşısında İran geri adım atar mı bilinmez. Ama İsrail ve Netanyahu’ya yeni bir cesaret daha verdiği açıktır. Zaten Netanyahu da saldırı sonrası Trump’ın ifadelerinin ardından “Teşekkürler Amerika!” diyerek ilk tepkisini bu yönde verdi.

Bu arada İsrail’in İran’da vurulan tesis ve konutlara kadar çok ayrıntılı bir istihbarat çalışması yapmış olduğu bir kez daha görüldü. Ancak İsrail’in saldırıları öncesinde Ürdün, Irak ve İran hava sahalarında rahatsız edilmeksizin uçuşları gerçekleştirebilmesi, bu ülkelerin askeri alandaki elektronik harp ve keşif cihazlarının kör ve sağır edilmesi için ABD’nin destek vermediğini iddia etmek mümkün görünmemektedir.

ABD uçaklarının kalkmadığı ileri sürülse de, muhtemelen İsrail’in istekleri doğrultusunda Katar, Bahreyne, Kuveyt ve Irak’taki ABD askeri üslerinin de elektronik harp cihazları devreye sokulmuş, ABD’nin uydu istihbarat sistemi ile uydu jammerleri devreye sokulmuştur.

Eğer İsrail, ABD’nin hiç bir yardımı yok iken Ürdün, Irak ve İran elektronik harp sistemlerini sağır ve kör edecek imkan ve kabiliyetlere sahipse, o zaman bu İsrail’in çok daha fazla ciddiye alınması gerektiğinin ispatıdır.

İsrail İçin Türkiye Tehdit midir?

Bu soru karşısında “Bu uçuk soru da nereden çıktı? İsrail, İran’a nükleer silah üretim çalışmalarını engellemek için saldırıyor, Türkiye’ye neden saldırsın?” şeklinde bir soruyla karşılık verenler olabilir.

İsrail, sadece nükleer silah ürettiği için değil, yaşanan günde ve gelecekte İsrail’e “tehdit” olarak değerlendirdiği her ülkeye saldırı yapabilecek şekilde istihbari, askeri ve siyasi açıdan doktrine olmuştur. İran’ı sadece nükleer silah çalışmaları sebebiyle değil, “tehdit” olarak algıladığı için hedefe koymuştur. Tıpkı HAMAS’ı, Hizbullah’ı, Yemen’deki Husileri gördüğü gibi.

2009 yılı başlarında Davos’ta dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şamir ile o dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Van minıt” (one minute) tartışması henüz hafızalardadır. Bilindiği üzere İsrail’in 2008 sonu-2009 başı arasında 22 günlük karadan, havadan, denizden orantısız güçle Gazze Şeridi’ne saldırısına öfkesi sebebiyle son derece dolu olan Erdoğan, bu ikilinin panel yöneticisi tarafından konuşması kesilince dayanamayarak patlamıştı. İşte o tarihten sonra İsrail’le bir kaç kez yumuşama dönemleri yaşansa da, eski iyi ilişkileri tekrarlatabilecek yeni bir dikiş bir türlü tutturulamadı.

Bu noktada, “van minıt” olayı sonrası 9. Cumhurbaşkanı merhum Demirel’in “İsrail bunun acısını çıkartır. Ancak nasıl ve ne zaman çıkartacağını fark bile edemeyebiliriz!” sözü akla geldi. Anlaşılan o ki İsrail o tarihten sonra Türkiye’yi hedefe koymaya başlamıştır. Nitekim o tarihe kadar ABD Kongresi ve her dönemdeki ABD yönetimlerinin üzerinde oldukça etkili olduğu bilinen Yahudi Lobisi, daha önceki dönemlerde özellikle Türk-Yunan ve Ermeni sorunlarında Türkiye yanlısı tutumunu terk etmeye başlamıştı. Bugün ise Kongre’de en fazla karşı çıkılan ülkelerin ilk sıralarında Türkiye de var…

Haa Trump hayranları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan farklı düşünüyor olabilir. Trump’la Erdoğan’ın rahatlıkla telefon görüşmesi yapabiliyor olmasını Trump’ın dostluğunun sağlamlığına, Türkiye-ABD ilişkilerinin sanılandan çok daha düzgün olduğuna inananların da olduğu bir gerçek. Ama Trump ve ABD için “dost” diyebilmek ne kadar gerçekçi? Hele de ABD’nin “düşman” ülkelere karşı uyguladığı CAATSA yaptırımları Türkiye’ye de bu “dostum” Trump’ın ilk döneminde getirilmiş ve hala devam ederken…

Bilindiği üzere Türkiye, 31 Mayıs 2010 tarihli Mavi Marmara olayından sonra İsrail’e çok daha şiddetle karşı çıkmaya başlamış, hatta aynı yıl Türkiye’nin “Kırmızı Kitabı”nda, İsrail’in “düşman” olarak addedildiğini ABD ve İsrail basınından öğrenilmişti. Muhtemelen bu “çok gizli” olması gereken bilgileri de o dönemde hala iktidar ortaklığını sürdüren Gülen cemaati müritlerinden (daha sonra FETÖ’cüler) öğrenmişlerdi.

Son yıllarda Türkiye’nin muhtelif bölgelerinde İsrail için casusluk yapanların MİT tarafından yakalandığına ilişkin pek çok haberler de duyuldu. Bunun anlamı; İsrail’in de Türkiye’yi “düşman” gibi addederek, hedefine koymuş olduğudur.

İsrail’in 7 Ekim 2023 sonrası Gazze Şeridi’ndeki katliamları, Lübnan’daki saldırıları, Esad rejiminin yıkılmasının ardından Suriye’nin güneydoğusunda yeni bölgeleri işgal etmesi, iki ülkenin Suriye’de karşı karşıya kalma riskinin artışı gibi gelişmeler sonrası Türkiye-İsrail ilişkilerinin oldukça gerildiği rahatlıkla görülebilmektedir.

Türk medyasının önemli bir kısmı İsrail’le ilgili haberlere “Katil İsrail”, “Soykırımcı İsrail”, “Terör devleti İsrail” şeklinde başlarken, ülke yöneticileri de benzer ifadeleri aylardır sarf etmekten çekinmemektedirler. Zaman zaman İsrailli yöneticilerden de Türkiye’yi hedef alan ifadeler dikkate alındığında, geline günde İsrail için en ciddi tehditler arasında Türkiye’nin olamayacağını ileri sürmek gafillik olabilir.

Acaba İsrail Türkiye’ye Saldıracak Olsa Askeri Hedefleri Neler Olabilirdi?

Bir İsrail saldırısının gerçekleşmemesini dilemekle birlikte, Türkiye’yi düşman olarak gören bir İsrail yönetiminin Türkiye için de saldırı ve savunma planlarını hazırlamış olabileceği rahatlıkla düşünülebilir. Muhtemelen Türkiye’nin de benzer askeri planları mevcuttur. Mevcut değilse, en kısa sürede hazırlanarak, plan tatbikatları ve harp oyunlarıyla olası bir Türkiye-İsrail çatışmasının askeri ve siyasi boyutları enine boyuna incelenmeli ve alınacak önlemler üzerinde çalışılmalıdır.

Şayet İsrail Türkiye’ye saldıracak olsa bunu füze ve uçaklarla yapacaktır. Olası İsrail saldırılarında Türkiye’deki hedefleri neler olabilir diye düşünüldüğünde akla ilk gelenler şöyledir: Artık sayısı ciddi derecede endişelendirecek kadar düşen F-16 filoları, Savunma Sanayii Başkanlığı’na bağlı savunma sanayii tesisleri (ASELSAN, Roketsan, Havelsan, TUSAŞ vb) ile gene sivil savunma sanayii, Türk donanmasının denizaltı, fırkateyn ve amfibi gemi/araçları, Türkiye’nin ekonomik üretim tesisleri ve önemli ulaştırma kavşak noktaları, limanlar, stratejik önemi haiz köprüler, demiryolları, enerji üretim tesisleri vb.

Bunlara son İran saldırısı dikkate alınarak, başkent Ankara’da Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, MİT karargahı vb de eklenebilir. Zira hem Türkiye’de, hem de yakın coğrafyalardaki ülkeler üzerinde yaratacağı psikolojik etki çok daha fazla olabilecektir.

İsrail bu tür “çılgınlığı” ABD destekli yaparsa, çok daha kolaylıkla gerçekleştirilebilir. Ancak, son İran saldırısını ABD desteği olmaksızın gerçekleştirmiş olabileceği de dikkate alınmalıdır. İsrail’in düşük olasılıklı bu saldırısı sonrası ABD’nin yanında olabileceği de unutulmamalıdır. Hem de “Dostum” Trump’a rağmen…

Sonuç

İsrail, Türkiye’ye saldırabilir veya saldırmaz. Ancak askeri planları arasında bunun olmadığı söylenemez. Dünya, özellikle de Türkiye’nin bulunduğu coğrafya son yıllarda artan ölçüde gerilirken, olası bir İsrail saldırısını beklemek, buna karşı önlemler almak mecburiyet haline gelmiştir.

İsrail hava ve füze saldırısı gerçekleştikten sonra “alçakça saldırdı!” şeklinde anlamsız yakınmalar yerine milletin can ve mal güvenliği ile olası saldırıda hedef alınabilecek askeri, ekonomik ve ulaştırma tesislerinin nasıl savunulacağı yönünde önlem almak esas alınmalıdır. Hatta çatışmanın tırmanması halinde İsrail’in nükleer silah kullanabileceğinin de dikkate alınması unutulmamalıdır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER