Bercan TUTAR – 19 Mayıs 2025
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 5 Şubat 2025’te yaptığı ziyaretle Donald Trump’ın ikinci döneminde Beyaz Saray’a davet edilen ilk yabancı ülke lideri oldu. Görüşmede Netanyahu’nun sandalyesini çekme dâhil birçok jestte bulunan ABD Başkanı Donald Trump, daha sonra yapacağı manevraların ilk işaret fişeğini ise ortak basın toplantısında “ABD, Gazze’yi devralacak, Filistinliler için Gazze’yi terk etmek dışında seçenek yok” çıkışıyla yapmıştı. Herkes cümledeki ikinci kısma “Gazellilerin sürgün edilmesine” odaklandı. Oysa Trump’ın gelecekteki İsrail-Filistin ve dolayısıyla Ortadoğu siyasetinin ne ve nasıl olacağına dair ipuçları cümlenin ilk üç kelimesinde saklıydı. O da “ABD, Gazze’yi devralacak” ifadesiydi. Bu da İsrail devreden çıka(rıla)cak demekti.
Netanyahu’nun ilk görüşmede Trump’a yağdırdığı “İsrail’in Beyaz Saray’daki en büyük dostu” şeklindeki övgüler sonuçsuz kaldı. Aslında o ilk görüşmede Netanyahu da kendisini ve İsrail’i bekleyen sürprizleri hissetmişti. Bu kuşkusunu da Trump’ın Gazze için sunduğu önerileri ‘dikkat çekici’ bulduğunu söyleyerek ima etmişti. Ardından da Trump’ın bölge için farklı bir gelecek gördüğünü ifade etmişti. Netanyahu’nun endişeleri doğru çıktı. Trump’ın Ortadoğu’ya dair gelecek planı İsrail’in projelerinden farklıydı.
Nitekim Trump’ın bu bakışını değiştirmek umuduyla 7 Nisan 2025’te ikinci kez Beyaz Saray’a giden Netanyahu, Trump’ın ilk görüşmede sarf ettiği “ABD, Gazze’yi devralacak” sözünün ne anlama geldiğini bu sefer gerçek anlamıyla öğrendi.
Artık Gazze’de ABD olacak. Yani İsrail’in ipotek altına aldığı Amerikan dış politikası kabuk değiştirecekti. Tıpkı Ukrayna’da masa dışında bırakılan Avrupa gibi İsrail de Ortadoğu’da arık oyun kurucu olamayacaktı. Trump’ın sözleri bu anlama geliyordu. Trump bu planını 7 Nisan’daki görüşmede Netanyahu’yu ‘makul olmalısın” deyip azarlayarak da dile getirdi. Hem de dünyanın canlı izlediği bir toplantıda.
Körfez’in Tepkisi: Panik, Mesafe ve Direniş
O günden bu yana çok şey değişti. Trump-Netanyahu arasındaki ilk görüşmede paniğe kapılan Körfez ülkeleri peş peşe kaygılarını dile getiren açıklamalar yapmıştı. Örneğin ABD Kongresinin tek Filistin kökenli üyesi Rashida Tlaib, Trump’ı etnik temizlik çağrısı yapmakla suçlarken Demokrat Parti’den Connecticut Senatörü Chris Murphy ise Trump’ın kontrolden çıktığını söylemişti. Filistin’in BM Büyükelçisi Riyad Mansur, Gazzelilerin kendi topraklarında yaşamak istediğini belirtirken Hamas, Trump’ın önerisinin bölgede kaos yaratacağına vurgu yapmıştı.
Trump’ın hem stratejik hem de ‘duygusal’ nedenlerle en çok önem atfettiği ülkelerden olan Suudi Arabistan ise “Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişki kurmayacağız” demişti. Suudilerin açıklaması 5 Şubat’taki toplantıda Trump’ın “Suudiler Filistin devleti şartını ileri sürmeden İsrail ile normalleşmeye gidecek” şeklindeki açıklamasına gelen tepkilerden dolayı yapılmıştı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişki kurmayacaklarını ve bu konunun tartışmaya açık olmadığının ve Filistinlilere yasal hakları verilmeden kalıcı barışın sağlanamayacağının altını çizdi.
Trump’ın İlk Dış Ziyareti: İsrail Dışında Her Yer
Trump’ın İsrail ile ilişkilerinin tavsamasında kuşku yok ki Türkiye kadar Suudi Arabistan’ın en başından beri sürdürdüğü bu kararlı tutumunun da payı büyük. Nitekim Trump, ilk yurt dışı ziyaretini kendisini ziyaret eden ilk yabancı ülke lideri olan Netanyahu’nun ülkesine değil de Trump’a kafa tutan Suudi Arabistan’a yaptı. 13-16 Mayıs tarihleri arasındaki, üç günlük Ortadoğu turunda Trump Riyad’dan sonra BAE ve Katar’a geçti. Hatta Türkiye’ye gelmekten bile bahsetti.
Ancak İsrail’i pass geçti, hiç anmadı. Hatta anmaktan öte İsrail’i yok saydı. Nitekim Suriye’ye yaptırımları kaldırırken İsrail’e danışmadığını açıkladı. İsrail’in ‘terörist’ dediği Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara ile görüştü. Suriye’de İsrail’in değil Türkiye ve Suudi Arabistan’ın taleplerini önemseyen bir tutum sergiledi. Gazze’yi Ortadoğu’nun Riviera’sı yapacak planını rafa kaldırdı. Gazze halkının maruz kaldığı açlık ve sefaletin bitmesi gerektiğinin altını çizdi. Hamas ile doğrudan görüşmeleri başlattı. Arka kapı diplomasisiyle İsrail’i Gazze’de kalıcı ateşkese zorlayan bir sürecin düğmesine bastı.
İsrail Basınında Çöküş Psikolojisi
Geldiğimiz aşamayı ve ABD’nin yeni stratejisini yorumlayan İsrail basını, Trump’ın Ortadoğu ziyaretiyle Netanyahu’ya “kovuldun” mesajı verdiği yorumunda birleşiyor. Zaten önce de “Trump bizi değil Türkiye’yi tercih ediyor” diye serzenişte bulunmuşlardı. Trump’ın yardımcısı JD Vance dün yeni Papa’nın göreve başlama törenine katılmak için Vatikan’daydı. İsrail’de gözler Vance’ı bekledi. Ancak o da Trump gibi İsrail’i ‘by pass’ etti.
ABD’deki siyonist karteller ile İsrail’deki soykırımcı medya Trump’ın bu tutumuyla Netanyahu’yu tamamen sildiğini söylüyor. İsrailli gazeteci Ben Caspit’in de işaret ettiği gibi “Washington’a giden yol artık Riyad, Doha, Abu Dabi ve Ankara’dan geçiyor. Cehenneme giden yol ise İsrail’den geçiyor.”
Ardından da şu serzenişte bulunuyor Caspit… “Amerikalılar Suudilere hayalet uçaklar, Türklere ise orta menzilli füze bataryaları ve istedikleri her şeyi sağlayacak. Yakın gelecekte tüm Orta Doğu, gelişmiş Amerikan silahlarıyla dolup taşacak. Ayrıcalığımız herkesin malı oldu ve sesimiz odada basit bir nedenden ötürü duyulmuyor: Dışarıdayız, duvara bakıyoruz.”
Haaretz’den Yossi Verter, İsrail’in kanlı bir çamurun içinde debelenmeye devam ettiğinin altını çizerek, “Trump’ın Ortadoğu’ya düzenlediği ziyaret ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ile görüşmesi, Netanyahu hükümetinin kuruluşundan bu yana diplomatik açıdan en travmatik haftayı yaşamasına neden oldu” sözlerini sarf etti.
The Jerusalem Post’tan Amotz Asa-El, Trump’ın ilk başkanlık döneminin aksine bugün Netanyahu’nun “müttefiki, dostu ve oyuncağı” olmaktan çok uzak olduğunu vurguluyor. Trump’ın İran’la nükleer müzakere masasına oturması ve İsrail’i yok sayarak Husilerle ateşkese vardığına işaret eden yazar, İsrail’in en büyük kaygısının bunlardan ziyade gelişen Türkiye-ABD ilişkileri olduğunu şu sözlerle ifade ediyor… “ABD yönetiminin Türkiye’ye F-35’lerin satışına onay verme yolunda olması İsrail’in ABD ile stratejik beraberliğini bozan bir hamledir…”
Yedioth Ahronoth’dan Avi Askhenazi de ABD’nin İsrail üzerinde özellikle Gazze konusunda baskıyı artırdığını ve Trump’ın, Yardımcısı JD Vance’i Vatikan ziyaretinin ardından İsrail’e bir teselli ödülü olarak bile göndermeyi düşünmediğine dikkat çekiyor.
Genel tablo böyle. Hemen herkes Netanyahu’yu şimdiden günah keçisi ilan ederek bu türbülanstan kurtulma planı yapıyor. Fakat Netanyahu kurban verilse bile ABD-İsrail ve ABD-Avrupa ilişkileri artık eskisi ol(a)mayacak.
Jeopolitik Dönüşüm: Yeni Ortadoğu Gerçeği
Bunun öncelikle Gazze gibi konjonktürel nedenleri var. Gazze dışında Rusya, Çin ve Türkiye’nin egemen birer güç haline geldiği yeni Ortadoğu ve çok kutuplu yeni bir dünya gerçeğinden kaynaklanan jeo-politik ve paradigmatik nedenler de var.
Nitekim Reuters’a sızdırılan açıklamalarda Netanyahu yönetiminin Gazze’de kalıcı ateşkese hatta kalıcı barışa yönelik çaba içinde olduğu ve Doha’da bu konuda Hamas ile görüşmeler yürüttüğü belirtiliyor. Fakat çok geç kalındı. Dolayısıyla Gazze’de geri adım atmakla veya ateşkes ilan etmekle giderilmeyecek sistematik sorunlarla karşı karşıya olan bir Amerikan yönetimi var karşımızda.
Askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan ABD’nin Ortadoğu’daki vasalı ve kolonisi konumundaki İsrail’in zaten Trump’ın stratejilerine karşı çıkma lüksü yok. İsrail eninde sonunda ABD’nin dediği noktaya gelecek. Çünkü İsrail’i bu bataklığa iten ABD’nin kendisi. Fakat ABD’nin hesap edemediği şey İsrail’in kendisiyle birlikte onu da bataklığa sürüklemesiydi. Dolayısıyla bu bataklıktan sadece bir kişi çıkabilecek. O da ancak biri diğerinin sırtına basarak yapabilir bunu. ABD de sadece ve sadece İsrail’i basamak yaparak Gazze ve Ortadoğu’da saplandığı bu bataklıktan kurtulabileceğini görüyor. Çünkü ABD’nin çıktıktan sonra İsrail’in elinden tutup onu da kurtarma şansı artık yok. Trump bunun mesajını da Netanyahu hükümetinin “takım elbise giyen El Kaideli terörist” dediği Suriye’nin yeni lideri Şara ile Riyad’da el sıkışarak verdi.
Zira Trump kararını çoktan vermiş durumda. Ülkesini kurtarmak için yapamayacağı şey yok. Buna inanan biri. İsrail ile birlikte batmaktansa stratejik müttefikini kurban etmeyi tercih ediyor. Zaten 16 Şubat’ta Napolyon’a atfedilen “Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasağı çiğnemez” sözünü boşuna paylaşmadı. Trump’a göre ülkesinin çıkarları için çalışan bir lider yasaları ve tabuları çiğnemiş sayılmaz ve ihanetle suçlanamaz. Bu nedenle siyonist lobiler ile İsrail medyası ve neo-liberal Avrupa’dan gelen ihanet suçlamalarına da serzenişlere de yalvarmalara da suikast tehditlerine de zerre prim tanımıyor. Çünkü daha önceki ABD başkanlarında çok az görülen “beka kaygısı” diyebileceğimiz yeni bir stratejik güdüyle hareket ediyor Trump. Haliyle Trump’ın işi hayli zor. Ama İsrail ve Avrupa gibi kadim müttefiklerinin işi ise çok daha zor.
YORUMLAR