Adem KILIÇ – 04 Ağustos 2025
İsrail’in 7 Ekim 2023 sonrası Gazze’ye yönelik başlattığı askeri ve ekonomik kuşatma, sadece Ortadoğu’yu değil, Batı başkentlerinin ahlaki pozisyonlarını ve uluslararası düzenin meşruiyet temelini de yeniden sorgulatan bir noktaya ulaştı.
Geçtiğimiz hafta New York’taki Birleşmiş Milletler Filistin Konferansı’nda yaşanan gelişmeler, bu tarihsel kırılmayı diplomatik bir dönüm noktasına taşıdı ve konferans adeta, “insanlık tarihi, bu kırılma noktasında nerede duracak?” sorusunun cevabına odaklandı.
125 ülkenin katıldığı New York’taki zirve, tamamen Gazze’deki yıkım ve İsrail’in uluslararası hukuku sistematik ihlalleri etrafında şekillendi.
Ancak belki de daha da önemlisi, bu kez tartışmanın merkezinde sadece Arap ve Ortadoğu ülkelerinin olmamasıydı.
Fransa, Belçika, İngiltere, İrlanda, İspanya ve hatta Holokost nedeniyle kendisini tarihsel olarak İsrail’in en büyük destekçisi olarak tanımlayan Almanya bile artık tepki veren ülkeler arasına katıldı.
Çoğu AB üyesi olan ülkeler, kürsüde açıkça İsrail’in “savaş suçu”, “soykırım” ve “kuşatma ile aç bırakma” gibi suçlar işlediğini dile getirdi.
Ve özellikle; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in “Gazze, yalnızca bir savaş alanı değil, uluslararası sistemin ahlaki iflasının belgesidir” cümlesi, zirvenin özeti niteliğindeydi.
Zirve sonunda 1948 yılından bu yana işlediği tüm suçların ardından ilk kez, bir BM belgesinde “İsrail’in sistematik olarak temel insani normları ihlal ettiği” net biçimde vurgulandı.
Bu, Batı merkezli uluslararası sistemin, İsrail’e verdiği neredeyse dokunulmaz statünün çözülmeye başladığının resmi olarak tarih geçmesiydi.
Diğer yandan İsrail bu dönemde artık; Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Uluslararası Af Örgütü’ne, BBC gibi küresel yayın organlarından Kızılhaç’a kadar neredeyse her yapının artık İsrail’in soykırımına karşı sesini yükseltmeye başladığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldı.
Nitekim; Uluslararası Ceza Mahkemesi de geçtiğimiz ay itibari ile İsrail Başbakanı Netanyahu hakkında açılan savaş suçu soruşturmasında yeni bir evreye geçti.
Mahkeme, İsrail’in Gazze’de “açlığı savaş silahı olarak kullanması” ile ilgili doğrudan delillerin mahkemeye sunulduğunu açıkladı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Karim Khan, “Gazze, insanlığın vicdan dosyasıdır” açıklaması ile sürecin geldiği noktayı özetleyen bir açıklamaya imza attı.
Uluslararası Af Örgütü Temmuz 2025’te yayımladığı özel raporda Gazze’deki çocuk ölümlerinin “önlenebilir değil, bilinçli olarak organize edilmiş” olduğunu belirtirken, UNICEF ise 2024 sonundan bu yana Gazze’de 8.200 çocuğun açlık, susuzluk ve sağlık hizmetlerinden mahrumiyet nedeniyle öldüğünü ve bunun direkt sorumlusunun İsrail olduğunu uluslararası kamuoyuna duyuran bir rapor yayınladı.
Batı’da devrilen tabular
Geride kalan 22 aylık, işgal, soykırım ve savaş suçlarının ardından Avrupa başkentlerinde daha önce sokağa indirgenen İsrail karşıtı tepkiler, artık devlet politikalarına dönüşmüş durumda.
Nitekim; Hollanda, İspanya, Belçika ve Norveç’in ardından İsviçre ve Portekiz de Filistin Devleti’ni resmen tanıyan ülkeler listesine katıldı.
İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, BM Konferansı sırasında “Gazze’deki sistematik aç bırakma politikası, modern çağda tanık olduğumuz en organize soykırımlardan biridir” ifadesini kullanırken, Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynder, Netanyahu hükümetini “uluslararası hukukun sistematik sabıkalısı” olarak tanımladı.
Bunlar, diplomatik literatürde şimdiye dek İsrail’e yöneltilmiş en ağır ifadelerdi.
Fransa Eylül ayındaki BM Zirvesi’nde Filistin’i tanıyacağını BM Genel Kurulu’na şimdiden iletti. Fransa medyasında yer alan bilgilere göre Macron’un danışmanları, Filistin konusunun artık “Fransız halkının iç vicdan gündemlerinden biri” olduğunu Macron’a iletti ve Fransa’nın İsrail’e yönelik geleneksel temkinli politikası da tarihe gömüldü.
Sonuç İstisnai ayrıcalık devriliyor ve yeni bir norm doğuyor
Gazze’de yaşanan trajedi, artık Batı dünyasının siyasi reflekslerinden çok, ahlaki meşruiyetini ve değerler sistemini sorgulayan bir krize dönüşmüş durumda ve halkların ardından siyasi elitler de bunu kabul etmek zorunda.
İsrail’in “Batı’nın dokunulmaz müttefiki” konumu fiilen yok oldu ve artık mesele sadece uluslararası hukuk değil.
İsrail’in adımları, küresel kolektif vicdanın, ahlaki tutarlılığın ve yeni dünya düzeninin inşası meselesi haline dönüştü.
Resmi rakamlara göre 60 bin, gayri resmi rakamlara göre ise 200 binden fazla Filistinli çocuk, kadın ve sivilin ölümü sonrası ortaya çıkan bu gerçeklik bir utanç olarak tarih sayfalarında yerini çoktan aldı.
Geriye kalan tek soru ise şu; Batı bu tarihi kırılmayı kalıcı bir norm haline getirebilecek mi?

YORUMLAR