Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Avatar photo
Adem Kılıç

İsrail’in Çok Katmanlı Bölge Stratejisi ve Türkiye – Adem Kılıç

Adem KILIÇ – 22 Aralık 2025

 

Trump’ın bundan yaklaşık 2 ay önce Mısır’da sahnelediği ve “yüzyılın barışı” propagandası olarak servis ettiği gösteri, İsrail’in Gazze’deki askeri hedefleri üzerinde asla gerçekçi bir katkıda bulunmadı.

Gazze halkı ayrıca, geride kalan iki ay boyunca, anlaşma maddelerine rağmen insani yardımlardan mahrum kalmaya devam ediyor ve Filistinliler, çektikleri açlığın yanı sıra, soğuk kış şartları altında hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor.

İsrail ise, Trump tarafından ortaya konulan bu diplomatik gösteriye sığınarak, askeri saldırılarına devam ederek,  tarihsel olarak hiçbir anlaşmaya uymadığı gerçeğini adeta kanıtlamak için hareket ediyor.

Zira; İsrail’in tarihsel olarak benimsediği temel stratejinin özeti her zaman; masada oyalama ve  sahada gerek uluslararası anlaşmaları, gerekse de ikili anlaşmaları yok sayan sert güç anlayışı oldu ve olmaya devam ediyor.

Nitekim; Gazze’de devam eden saldırılar artık “Hamas’ı tasfiye” hedefinin çok ötesine geçmiş durumda.

İsrail için Gazze artık, “bölgesel caydırıcılığın” yeniden inşa edildiği bir laboratuvar haline geldi ve sivil kayıplara rağmen sürdürülen saldırılar, Arap dünyasının tepkisizliği ile cesaret bulmaya devam ediyor.

İşte tüm bu gerçeklikler ve Trump’ın Mısır’daki şovu, World of Türkiye satırlarında daha önce yazdığım analizleri destekliyor.

Gelinen nokta İsrail, sözde tarihi boyunca bildiği gibi Trump yönetimi altında da, ABD iç siyasetinin ve Washington’un sert bir fren yapmayacağını biliyor.

Nitekim geçtiğimiz günlerde savaş suçlusu Netanyahu bu gerçekliği;

“Eğer Yahudi halkı olmasaydı, ABD de varolamazdı”

ifadeleri ile küresel kamuoyuna ilan etti.

İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye!

Ancak asıl dikkat çekici hamle Gazze’nin ötesinde, Doğu Akdeniz’de şekillenen yeni askeri mimaride görülüyor.

İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile birlikte kurmaya çalıştığı “askeri hızlı destek gücü”, klasik bir savunma iş birliğinden ziyade, Türkiye’yi çevrelemeye dönük bir yapı olarak tasarlanıyor.

Bu yapı, NATO şemsiyesi dışında ama NATO altyapısını dolaylı kullanan hibrit bir güvenlik düzeni anlamına geliyor.

Bu noktada İsrail’in stratejik aklı net.  Doğu Akdeniz’de enerji hatları, hava-deniz müşterek harekat kabiliyeti ve istihbarat paylaşımı üzerinden Türkiye’nin hareket alanını daraltmak.

Yunanistan ve GKRY ise bu denklemde askeri bir adımdan ziyade, coğrafi ve siyasi olarak meşruiyet elde etmeye çalışıyor.

Zira; İsrail için Atina ve Lefkoşa, hem Avrupa kapısı hem de Türkiye karşıtı bloklaşmayı “çok taraflı” gösteren araçlar olarak kullanışlı birer aparat olarak görülüyor.

Bu askeri yapılanmanın Suriye sahasındaki provokasyonlarla eş zamanlı olarak ilerlemesi de tesadüf değil.

İsrail’in uluslararası hukuk kararlarında işgalci olarak görüldüğü Golan bölgesinde artan işgal adımları ve Suriye’de Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit olan PKK türevlerine destek açıklamaları da aynı stratejinin parçası.

Türkiye bu tabloya nasıl karşılık verecek?

Öncelikle Türkiye’nin en güçlü avantajı, daha önce görülmemiş düzeyde etki alanını genişletmesi ve artık “çoklu cephelerde” aynı anda oyun kurabilme kapasitesi olarak öne çıkıyor.

Türkiye önümüzdeki günlerde, İsrail-Yunanistan-GKRY ekseninde kurulan yapıyı yalnızca askeri bir tehdit olarak değil, siyasi ve diplomatik bir kuşatma girişimi olarak da ele alacak ve şu adımları atacaktır.

İlk adım olarak Türkiye; Doğu Akdeniz’de, deniz ve hava varlığının daha görünür ve sürekli hale getirildiği bir stratejiye geçecek ve Türkiye’nin kadim Mavi Vatan doktrini, bu yeni dönemde teorik bir çerçeve olmaktan çıkıp, artık daha fiili ve daha caydırıcı bir hale bürünecektir.

İkinci adım olarak ise Türkiye; her zaman olduğu gibi uluslararası hukuka bağlı bir şekilde diplomatik cephede adımlar atacaktır.

Türkiye, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını ve Doğu Akdeniz’deki askeri bloklaşmayı aynı başlık altında uluslararası gündeme taşımaya çalışacak ve uluslararası mekanizmaları harekete geçirmeye çalışacaktır.

Üçüncü ve en kritik adım olarak Türkiye, İsrail’in Doğu Akdeniz ve Suriye’deki yayılmacılığına ve terör gruplarına olan desteğini daraltacak adımlar atacaktır.

Ancak şüphesiz olarak bu hamle doğrudan çatışma anlamına gelmiyor.

Türkiye öncelikle, hava sahası koordinasyonları, istihbarat faaliyetleri ve bölgesel aktörlerle kurulacak yeni temaslar üzerinden İsrail’in bu yayılmacı hareket etme kabiliyeti sınırlandırılırken, aynı zamanda da terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’ye entegrasyon sürecini baltalaması ile ilgili olarak askeri seçenekleri devreye sokacaktır.

Şüphesiz olarak Türkiye’nin savunma sanayi ve askeri teknolojideki ilerlemesi bu denklemde sessiz ama belirleyici bir unsur olarak öne çıkıyor.

İsrail’in hızlı destek gücü planları, ABD’nin desteği olmadığı bir ortamda, Türkiye’nin insansız sistemleri, hava savunma ve elektronik harp kabiliyetleri karşısında mutlak bir üstünlük artık çok uzak ve Türkiye artık, bu farkı sahaya yansıtmaktan çekinmeyecektir.

Özetle; Gazze’de süren savaş, Mısır’daki sözde barış tiyatrosu, Doğu Akdeniz’de kurulan Türkiye karşıtı askeri bloklar ve Suriye’deki provokasyonlar tek tek değil, aynı stratejik resmin parçalarıdır.

Görünen o ki İsrail, gelinen noktada bölgesel dengeleri; terör örgütlerini, mali olarak Avrupa’nın kamburu haline gelen Yunanistan’ı ve meşruiyeti olmayan GKRY’ni kullanarak şekillendirmeye çalışıyor.

Ancak Türkiye; artık bu oyunların pasif izleyicisi değil, sahayı, masayı ve zamanı birlikte okuyan büyük bir aktör olarak, süreci yeniden şekillendirecek güce sahip.

Ve yakın gelecekte tüm aktörler bunu anlayacak.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER