Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
ferhat ünlü logo
Ferhat Ünlü

Kadını Değil, Parayı Takip Et! – Ferhat Ünlü

Ferhat ÜNLÜ – 09 Mayıs 2025

 

Yazının manşetinin; bu köşenin genel çizgisine uymayan bir ‘kapitalistlik’, ve hatta ‘para fetişizmi’ içerdiğinin elbette bilincindeyim. Otuz iki yıldır gazetecilik yapan biri olarak özellikle provokatif başlık seçtim. Bilirsiniz; bu köşede sıklıkla yaptığım bir şey değildir. Ancak küçük zaman yolculuklarına çıkmak… İşte o bu köşede sıklıkla yaptığımız bir şeydir ve bugün de kısa bir zaman yolculuğu ile başlıkta ne anlattığımı ayrıntılı izaha girişeceğim.

“Kadını değil, parayı takip et!” Efendim; bu slogan, bir ‘artık değerci komprador burjuvazi’ sloganı değildir. Hayat boyu parayı kazanmayı değil de, ‘bulmayı’ şiar edinmiş yeni nesil ‘küçük burjuva’ların ve hatta teknolojinin evriminden yararlanarak ava çıkan yoksul çocuklarının yahut gençlerinin ideolojisi de değildir.

Öyleyse nedir bu motto? Para ya da aşk hayatıyla ilgili değil, kriminoloji ile ilgili yazılmamış gizli ilkelerinden biridir bu. Aslında hiç yazılmadığını da söyleyemeyeceğim: Bununla ilgili çok eski bir yazı var. O yazıyı okuduğum 1998 yazını dün gibi hatırlıyorum. 1993’te stajyer olarak adım attığım meslekte stajyer muhabirliğim beş, profesyonel muhabirliğin üçüncü senesindeydim.

Kriminoloji, istihbaratın yanı sıra çalıştığım temel alanlardan biriydi. O yıllarda daha ortalarda Google bile yoktu, Google…

Bu nedenle kişisel arşiv oluşturmuştum, gazetelerde kriminoloji alanının yazılarını kesip arşivlerdim. O sene, Hürriyet’in yayın yönetmenliğinde 8. yılını dolduran Ertuğrul Özkök, enteresan bir yazı yazmıştı. Onun yazılarını okurdum, ama o yazısı özellikle ilgi alanıma girdiği için arşivlemiştim.

 

BUNDAN 27 YIL ÖNCE OKUDUĞUM YAZI

3 Ağustos 1998 tarihli yazının başlığı ‘Kadını bul, parayı takip et’ idi. Google’da hâlâ var, isteyen bakabilir. Ben yine de şimdi yeni sayfa açıp zihninizi bulandırmayın diye yeterli bir alıntı hazırladım sizler için.

Özkök, The Washington Post’un efsanevi olarak nitelendirdiği genel yayın yönetmeni Ben Bradlee’nin, yanında çalışan gazetecilere verdiği tavsiyeleri aktarırken şu satırları kaleme almıştı:

“Birinci tavsiye: ‘Kadını bul…’ İkinci tavsiye ‘Parayı takip et…’ Eğer gazeteci olarak bir olayı araştırıyorsanız, izlemeniz gereken yol bu.

Hem de ne zaman? Ünlü Watergate skandalını araştırırken.

Demek ki yolsuzlukların, siyasi skandalların güzergâhı dünyanın her yerinde aynı.

Kadını bul, parayı takip et ve olayı aydınlat.

Demek ki gazetecilerin mesleki harita okuma teknikleri dünyanın bütün yolsuzluk ve üçkâğıtçılık denizleri için geçerli.

Kadını bul, parayı takip et…

Sonunda mutlaka olayı çözersin.

Biz çözmedik mi?

Mesela İSKİ olayında? Tamamen aynı.

Mesela Şişli Belediye Başkanı Gülay Atığ olayında. Aynen…

Mesela Kürşat Yılmaz’ın izi nasıl bulundu? Kadını takip ederek.

Demek ki gazetecilik dünyanın her yerinde aynı.

Kadını buluyorsunuz, paranın izini takip ediyorsunuz…

Olayı açığa çıkarıyorsunuz.

Ve sonunda aynı kaderle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Düzenbazlar, üçkâğıtçılar her zaman küfürbaz, daha cüretli ve iftiracı.

Bu mesleğin kaderi bu.”

 

ÖZKÖK GAZETECİLİĞİ İMAMOĞLU OLAYINA UYGULANIRSA…

İmdi… Ben; meslek hayatım boyunca Ertuğrul Özkök gazeteciliğini benimseyen biri olmadım. Mesleki zekâ ve tecrübelerine elbette laf etmem. Bu işi iyi bilirdi, ne var ki şimdi o tarz gazetecilik yapsa insan içine çıkmakta zorlanırdı. Onların dönemi farklıydı, eski çamlar bardak oldu.

Benim meslekteki ilk yıllarımda ‘imparator yayın yönetmenleri ve yazarları’ vardı. Bir kısmı rahmetli oldu şimdi. Yazarlara bir şey diyemem, ama istisnasız tüm mass medya, yani kitlesel medyada genel yayın yönetmenleri, patronlarıyla hükümetler ve giderek devlet arasında ekonomik ve siyasal işleri tanzimle vazifeliydi. Özkök’ün Petrus Pomerol eşliğinde (Petrus’un lahmacunla gittiğini yazmışlığı da vakidir) yudumlayarak bu işleri kotardığı medya âlemini yakından tanıyan herkesin bildiği bir ‘sırdır’.

Eğer Ertuğrul Özkök’ün 1998’de ABD’deki spesifik bir yolsuzluk vakası (Watergate) üzerinden tavsiye ettiği ‘kadını bul, parayı takip et’ mottosunu bugün benimsersek insan içine çıkmakta zorlanırız derken boşuna konuşmuyorum.

Bu yöntemi misal İstanbul Büyükşehir Belediyesinin eski Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili soruşturmada uygularsak etik davranmamış oluruz. İmamoğlu’nun özel hayatıyla ilgili son üç gündür sosyal medyada bir sürü tezvirat dönüyor. Kimisi konvansiyonel medyaya bile yansıdı.

Bunun üzerine İmamoğlu’nun özel hayatı tartışmalarında adı geçen Voleybolcu Derya Çayırgan, avukatı Kemal Kaynak vasıtasıyla bir açıklama yayınlamak zorunda kaldı, suç duyurusunda bulunduğunu duyurdu.

Bugün Özkök’ün tavsiye ettiği konseptte, yani kadını bul; parayı takip et tarzı bir araştırmacı gazeteciliğin ahlaki kriterlere pek uymadığı değerlendirilir. Ama işte Yirminci Yüzyılın son yıllarında bu ilke geçerli değildi; o dönemin ahlaki kriterleri farklıydı. Bununla birlikte yine de kimsenin birbirine itibar suikastı yapmaması temel prensipti. Ertuğrul Özkök ise bu ilkeyi defalarca çiğnemiştir.

Dolayısıyla sosyal medyanın bizim mesleğin ‘iktidar’ çağrışımları yapan yönlerini son 15 yıllık evrimde törpülemesinin gazeteciliğin etik olarak hayrına olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal medyanın kendi medya ahlakı henüz oluşmadı, o ayrı mesele.

Ekrem İmamoğlu soruşturmasını başından beri takip eden yazan Sabah Gazetesi Haber Merkezi’nin acar muhabiri Yusuf Özdemir’le soruşturmadaki son gelişmeleri konuştum. Hatta Özkök’ün yazısından söz edip “Kadını mı takip ediyorsun yoksa parayı mı?” dedim. Bir muhabir olarak Yirminci Yüzyıl Özkök gazeteciliği anlayışına göre hareket etmeyeceğini söyledi. Özdemir; İmamoğlu soruşturması ile ilgili onlarca fikri takip haberi yaptı. Ama kadını değil, sadece parayı takip edenlerden. Daha çok İBB eski Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibini, rüşvet iddiasıyla şikâyet eden müteahhitlerin ihbarları ekseninde bir araştırmacı gazetecilik tarzının peşinden gidiyor. Özel hayata girmeden bu eksende yayın yapmak doğru yoldur.

 

BUGÜNÜN GAZETECİLİK İLKESİ: PARAYI VE SUÇU TAKİP ET!

“Parayı takip et” ilkesi; bana kalırsa bugün hem siyasal, hem ekonomik, hem de kriminolojik alanda tek geçerli araştırmacılık ilkesidir. Paranın takibi, yalnızca spesifik ekonomik suçların ortaya çıkarılmasını temin etmez; fakat aynı zamanda suçtaki zamanın ruhuna uygun evrimlerin izleği hakkında bize bütünlüklü bir fikir verir. Suç, her zaman parayı takip etmiş, para peşinde koşmuştur. Kriminal olayların tarihi, aynı zamanda haksız kazancın zamanın ruhuna uygun evriminin de tarihidir. Paranın takibi, zamanımızda varsa suçun takibi anlamına da gelir. Bugün sanal kumar denilen ve Türkiye’nin her mahallesine, her sokağına yayılmış virüsle mücadele için paranın dijital takibi şarttır.

Elbette suçtaki artışın pek çok sebebi var. Şiddeti özendiren dizilerin artması, sosyal medya dilinin buna göre şekillenmesi ve ailenin çocuklar üzerinde otoritesinin azalması gibi… Bunlara ekonomik sorunlar ve geçim derdindeki artış ile psikotik vaka sayısındaki gizli artış ve sosyal medyanın kötü yan etkilerini de ekleyebilirsiniz. Daha da etraflı, kapsamlı düşünürsek yoğun göçlerin, sosyolojik dinamikleri denetim altında tutmayı zorlaştırmasını sayabiliriz. Uyuşturucu ve alkol tüketiminin yaygınlaşması da bir başka önemli parametredir. Bu ikisi arasında kim ne derse desin ikisi arasında suçla kesinlikle korelasyon vardır. Suçla mücadele meselesi, müstakil bir yazı konusu olduğu için sebeplerin kökenine dek girmeye gerek yok.

Suçun niceliksel olarak arttığının ve niteliksel olarak evrim geçirdiğinin kanıtı cezaevleri popülasyonudur. Son dönemlerde hatırı sayılır bir artış var. Data da paylaşayım: Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 1 Ocak 2023 itibariyle Türkiye’de cezaevlerinde 341 bin 497 kişi bulunuyordu. Bugün mezkûr sayı, 80 bin kişinin altında. Ancak bu düşüş, suçun niceliksel azalmasıyla değil, cezaevi kapasitesinin dolmasıyla ilintilidir.

Bugün paranın kılcal damarlarına dek takibi; son yıllarda cezaevlerinin tıka basa dolmasıyla ilgili bütün 5 N, 1 K sorularının yanıtını bize verecektir. Kim illegal paranın peşine düşmüş, bunu hangi eylemle, nasıl, nerede, ne zaman yapmaya çalışmış; bunların araştırılması hep paranın takibi ile mümkün olur. Genelde bütün gazetecilik araştırmalarının bana göre en önemli sorusu olan 5 N 1 K’nın Niçin sorusu ise paranın izini süren araştırmacı gazetecilikle önemsizdir. Çünkü cevap zaten içindedir: Para için…

 

‘ZENCİ MAHALLESİ’NİN ‘BEYAZ TÜRK’Ü

Dolayısıyla Ertuğrul Özkök’ün bundan 27 yıl önceki gazetecilik tavsiyesinin sadece para boyutuna ilişkin araştırma meşru ve elzemdir. Kadın boyutuna ilişkin araştırma ise gayrimeşru ve gereksizdir.

Bu arada uzun zamandır, 14 senedir hiç Ertuğrul Özkök hakkında yazmamıştım. Onunla ilgili yazdığım ilk ve tek yazı, 8 Eylül 2011 tarihinde Sabah Gazetesi’ndeki köşemde yayınlanan Zenci mahallesinin ‘Beyaz Türk’ü başlıklı yazıdır. O yazıdan bir alıntıyla kapatalım bugün:

“Dedesi ve babası gibi Galatasaray Liseli olan hakiki Beyaz Türk, ‘amiral gemisi’nin Ertuğrul Özkök’ten önceki kaptanı, ünlü gazeteci Çetin Emeç, 7 Mart 1990’da bir silahlı saldırı sonucu öldürüldüğünde halefi, bir trajedi üzerine kurulmuş yeni iktidarın sahibi olarak onun koltuğuna oturdu. Oturdu oturmasına ama mesleki atasından tevarüs eden mirası nasıl taşıyacağını doğrusu pek bilmiyordu. Bu anlamda Emeç-Özkök ilişkisinin Osmanlı-Türkiye veya İmparatorluk-Cumhuriyet ilişkisini andırdığı söylenebilir. Vâris Ertuğrul Özkök, ‘Birinci Cumhuriyet Türkiyesi gibi reddi-miras yapmadı.

Aksine biraz da beyhude bir çabayla Emeç’in izinden gitmeye çalıştı. Hatta çok sonradan ölçüyü kaçırarak Çetin Emeç öykünmeciliğini ‘Beyaz Türkleşme’ sendromuyla dışa vurdu. Özkök, bir taraftan da Emeç’in öldürülmesini bir ilk günah miti gibi hep bilinçdışında taşıdı. Çünkü eğer o suikast olmasaydı, Türkiye tarihinin, koltuğunu en uzun süre muhafaza etmiş genel yayın yönetmeni olarak adını tarihe yazdıramayacaktı. Yıllar içinde selefiyle o kadar özdeşleşti ki, koltuğundan suikastla değilse bile, ancak ölümle ayrılabileceğine inanmaya başladı. Öyle olmadı, 2010 başında makamına veda etmek zorunda kaldı. Böylece gösteri sanatlarını biraz da küçümseyerek kendisini jonglöre benzeten Özkök, lobutlardan en önemlisini elinden düşürmüş oldu.

Özkök, kendisi de yaptığı kötülüklerin farkında olduğunu söyleyecek kadar olgun biri. Gelgelelim yaptığı kötülüklerin ayrımına varmak insanı temize çıkarmıyor. Kabil bile kardeşini öldürdükten sonra ‘Yazıklar olsun bana’ demişti.”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER