Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 08 Aralık 2025
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının üzerinden bir kaç hafta sonra 4 yıl geride kalacak. Savaşı sona erdirmek veya kalıcı ateşkes için çok yönlü çabalar da sürüyor. Bunlar arasında, 2024 yılında başkanlık propaganda çalışmaları sırasında “Ben olsaydım bu savaş çıkmazdı!” diyerek selefi Biden’ı suçlayan ABD Başkanı Trump da var. Ancak gene aynı dönemde “Savaşı bir günde bitiririm!” demişken, savaş hala sürüyor.
Rusya-Ukrayna savaşı, barış görüşmelerinin sürdürüldüğü sırada Rusya’nın hemen her gün Ukrayna’yı hedef alan füze saldırıları ve daha nadiren SİHA saldırılarıyla sürüyor. Yani Rusya ateşlediği silahlarla Ukrayna’yı tutuşturmayı sürdürüyor.
Öte yandan Ukrayna da 24 Kasım 2025’te ilki olmak üzere Karadeniz’de hedef aldığı Rus tankerlerine saldırarak Karadeniz’i tutuşturmaya başlayınca bu konu ele alındı.
Ukrayna’nın Tanker Saldırılarıyla Karadeniz’i Alev Alırken
Rusya, karadan ve havadan saldırıları ile Ukrayna’nın enerji alt yapısı dahil pek çok önemli noktaları hedef alırken, 28 Kasım 2025’te Karadeniz’de seyreden iki petrol tankeri vuruldu. İlki Türkiye’nin 28 deniz mili açığında, Rus limanı Novoriski’ye seyreden Kairos, ikincisi de 35 mil açıktaki Virat adlı tankerdi. Personeli Türkiye tarafından tahliye edilen Kairos’taki yangın bir gün sonra söndürülebildi. Rus limanlarından doldurulacak petrolü diğer ülkelere nakletmesi planlanan Gambia bandıralı her iki geminin de “sea baby” adlı silahlı deniz araçları (SİDA) tarafından gerçekleştirildiği Ukrayna’ya tarafından doğrulandı.
Türkiye’nin egemenlik sahası (karasuları) içerisinde olmasa da münhasır ekonomik bölgesi (MEB) içerisinde gerçekleşen bu saldırılar Türkiye’den de “yumuşak” tonda bir tepki gördü.
Olay henüz tazeliğini korurken 2 Aralık’ta gene Rus bandıralı Midvolga-2 adlı tanker vuruldu. Gürcistan’a ayçiçek yağı taşıyan gemi Türk sahillerinin 80 deniz mili açığında saldırıya uğrayan gemiye herhangi bir saldırıda bulunmadıkları, Ukrayna Dışişleri tarafından, “Rusya’nın kurgusu olabileceği” eleştirisiyle duyuruldu.
Karadeniz’i ateşe veren bu olayların ardından Rusya Devlet Başkanı Putin, 2 Aralık’ta Rus medyasına “En radikal çözüm Ukrayna’nın Karadeniz bağlantısını kesmek, böylece prensipte korsanlık imkansız hale gelecek!” şeklinde misilleme tehdidinde bulundu.
Ukrayna’nın Karadeniz’deki Rus bandırası taşımayan tankerlere dahi saldırısının amacı, “Gölge Filo” adı da verilen bu gemilerle Rus petrolünün ihraç edilmesini, dolayısıyla Rusya’nın savaşa devam azim ve iradesini destekleyen petrol ihracatına darbe vurmaktır.
Bu “Ticaret savaşı” her ne kadar Ukrayna cephesinden makul görülse de Türkiye gibi Karadeniz sahildarı “tarafsız” ülkeler açısından Kabul edilebilir değildir. Zira bu tip çatışmaların devamı halinde;
- Karadeniz’deki gemilere yapılan saldırı, Rus gemisi zannedilerek diğer ülkelere ait gemilere yapılırsa, bölgesel savaş daha da genişleyebilir. Son aylarda büyük çaba harcanan barışın gelişi daha da uzayabilir.
- Tanker infilakları sonucunda temizlenmesi oldukça güç bir iç deniz olan Karadeniz’de tarifi imkansız bir çevre kirliliği yaratabilir. Bu ise Karadeniz’deki deniz ürünleri kaybı ile çevre temizliği gibi masrafı gerektiren ekonomik kayıplara sebebiyet verebilir.
- Ticaret gemilerine saldırılar sonucunda “Gölge Filo” dışında tarafsız ülke gemilerinin bölgeye gönderecekleri gemilerin sigorta ücretleri yükselebilir. Yemen’deki Husilerin İsrail yanlısı/destekçisi ülke gemilerine Kızıldeniz’de gerçekleştirdiği saldırılar bu konuda yakın geçmişte görünen bir gerçektir.
Bu özetlenen hususlar dikkate alındığında, barış çabasını büyük bir özverisiyle sürdürse bile Türkiye, Karadeniz’in ateşe verilmesini bölge istikrarı, çevre kirliliği ve ekonomik kayıplar açısından kabul edemez.
Rusya’dan ‘Gölge Filo’ ile ABD ve AB Yaptırımlarına Darbe
Bilindiği üzere Rusya, Ukrayna saldırısından sonra ABD ve AB’nin çok sayıdaki yaptırımına uğramış, boru hatlarıyla petrolünü Avrupa’ya satamayınca, bir taraftan tanker filosundaki gemi sayısını arttırırken, bir taraftan da yabancı bandıralı tankerleri kullanmaya başladı. Bu konuda 16 Kasım 2025 tarihli S&P Global analistlerine göre “Rus petrolü taşıyan her beş tankerden dördünün, Uluslararası Koruma ve Tazminat Kulüpleri Grubu’na mensup 12 sigorta şirketleri” tarafından tanınan sigortaya sahip değiller. Öyle ki bu şirketlerin sigortaları tüm deniz kargolarının neredeyse %90’ı civarında.
ABD ve AB yaptırımlarına rağmen “Gölge Filo” adı verilen bu tankerlerle Rus petrolünün %80’i taşınmaktadır. Bu filonun %50’si Rus petrol ve ürünlerini taşırken, %20’si İran ve %10’u da Venezuela gibi diğer yaptırım uygulanan ülkelere çalışmaktadır. Konuyla ilgili analiz şirketlerinden Windward’a göre, “sahte bayraklı gemilerin” sayısında bu yılın ilk sekiz ayında en az %65’lik artış olup, Gölge Filo’daki gemi sayısı da 1300 civarındadır.
ABD’nin Arabuluculuğunda Rusya-Ukrayna Barış Görüşmeleri
21 Kasım’da ABD’de “Trump Barış Planı” adıyla 28 maddelik bir plan basına sızdı. Güvenlik endişelerini gidermediği gibi Rus işgalinde bulunmayan bölgelerin dahi Rusya’ya verilmesini öngören haliyle toprak kayıpları da yaşatarak adeta Ukrayna’yı “yok sayan” bu plan üzerine peş peşe hareketlenme başladı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye ilaveten “C-3” adı da verilen İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Avrupalı ülkeler, bu planla sadece Ukrayna’nın değil, Avrupa’nın da zarar gördüğü tepkisini verince, Trump, “ABD’nin başka planları da var!” dedi.
23 Kasım’da Cenevre’de ABD, Ukrayna ve C-3 ülkelerinin “Ukrayna Barış Planı” çerçevesindeki toplantısı sonunda taslak plan epeyce değiştirildi.
Daha sonra yeni taslak planın 2 Aralık 2025’te Moskova’da ABD Başkanı’nın özel temsilcisi Witkoff’un, aralarında Putin’in de bulunduğu Rus tarafıyla görüştüğü duyuldu. Basına yansıdığı kadarıyla bu görüşme sonunda bu kez de Rusya’nın mutlu olmadığı anlaşıldı.
Buna karşılık Witkoff’ ve onunla birlikte görüşmelere katılan Trump’ın damadı Kushner’den aldığı bilgilerin ardından Trump “Sanırım o, haftada binlerce asker kaybetmek yerine, açıkça ABD ile ticaret yapmak istiyor. Onların izlenimine göre Putin anlaşmak istiyor!” şeklinde konuştu.
Oysa Donbas bölgesinin kontrolü konusunda ısrarcı olan Putin, Ukrayna’ya gönderilmesi düşünülen NATO askerleri konusunda tepki göstererek, “Biz Avrupa’yla savaşmak istemiyoruz ama Avrupa bizimle savaşmak istiyorsa savaşmaya hazırız!” şeklinde meydan okuyan bir ifade kullandı.
4 Aralık’ta Putin “Ya bu toprakları zorla kurtarırız ya da Ukrayna birlikleri bu toprakları terk eder!” şeklinde tehdit savururken, 5 Aralık’ta Hindistan ziyaretinde de her zaman tekrarladığı gibi “savaş öncesi belirlenen hedeflerine ulaşıldığında Ukrayna’daki çatışmanın sona erebileceğini” söyledi.
Bu açıklamadan bir kaç gün önce de Putin, Ukrayna ile Rusya’nın henüz karşılıklı görüşmeye hazır olacağı ortamın gerçekleşmediğini ileri sürmüştü. Rusya; 2014’te topraklarına kattığı Kırım’a ilaveten %85’ini işgal ettiği ancak tam olarak kontrolünü sağlayamadığı Donetsk, Lugansk, Zaporijya ve Herson bölgelerini ilhak ettiğini duyurmuştu. Ukrayna ise topraklarından ödün vermeyi kesinlikle kabul etmemektedir.
Sonuç
Rusya-Ukrayna savaşının 5’nci yılına girmeden önce sona ermesi arzu edilmekle birlikte, karşılıklı istekleri arasında uçurum mevcut olan savaşan taraflar ortak bir noktaya ulaşmaktan çok uzaktadırlar. 28 maddelik Trump Planı’nın dışına çıkılarak Ukrayna lehinde bazı değişiklikler getirilmişse de Ukrayna toprak konusunda taviz vermeye yanaşmamaktadır. Öte yandan Rusya da bu değişikliklerden pek mutlu değildir.
Bir çatışma çözümlemesinde ortak noktada bir araya gelemeyen taraflar, aslında karşılıklı çatışmalarla “Barış yapma” azim ve iradesini de göstermemektedirler.
Taraflar arasında “Aracı/arabulucu” rolündeki ABD ise, barıştan çok kendi ekonomik çıkarlarını gözeten bir tavır içerisindedir. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da barış konusundaki son kararın, Ukrayna ve Rusya’ya bağlı olduğunu ifadeyle “Sonuçta bu bizim savaşımız değil. Biz savaşmıyoruz!” diyerek, aradan sıyrılabileceklerini gösterdi. ABD’nin “temiz ellerle” yapmadığı barış çabaları Avrupa tarafından kuşkuyla karşılanmaktadır. Nitekim 4 Aralıkta Alman Der Spiegel dergisinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Avrupa liderlerini, “Güvenlik garantileri konusunda netlik olmayan bir bölgede ABD’nin Ukrayna’yı ihanete uğratma ihtimali var!” diye uyaran bir haber yayınlandı.
Trump’la birlikte darbe alan Transatlantik ittifakına artık daha fazla bel bağlayamayacağını anlayan ve Ukrayna’nın savaşa devam azim ve iradesinde önemli katkılar sunan Avrupa’nın büyük ülkeleri, olası barışın sonuçlarının Avrupa’yı da ilgilendirdiği gerekçesiyle ABD-Rusya arasındaki barış müzakerelerine kuşku ile yaklaşmakta, en azından bu müzakerelere Ukrayna’nın da dahil olması gerektiğini vurgulamaktadırlar.
Ancak şu anlaşılmıştır ki, her ne kadar beklenen barışı kendi çıkarına yontacak olsa da, taraflar arasında “garantör” olabilecek tek ülke de Trump yönetimindeki ABD’dir. Bunu değerlendiren Rusya da barış görüşmelerinde mümkün olduğunca taviz vermeme niyetindedir.
Öte yandan savaşın özellikle Ukrayna tarafından Karadeniz’in uluslararası sularına taşınması, Türkiye’nin de dahil olduğu tarafsız ülkelere güvenlik ve ekonomik açıdan zarar verecek özelliğe bürünmüştür. Bunun devamı halinde Ukrayna, bindiği dalı kesecek hale gelebilir.
