Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

‘Sıfır Toplam’dan ‘Kazan Kazana’ – ŞİÖ, Chindia, RIC ve Türkiye – Bercan Tutar

Bercan TUTAR – 01 Eylül 2025   Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Bercan TUTAR – 01 Eylül 2025

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Şanghay İşbirliği Örgütünün (ŞİÖ) 25. Devlet Başkanları Konseyi Zirvesi, dünya medyası tarafından yoğun bir ilgi görüyor. Hem küresel kuzey hem de küresel güneydeki yazılı görsel ve dijital medya organlarında çıkan haber ve analizlerde iki temel olgu veya görüş öne çıkıyor. Bunu “yeni bir dünya düzeni’ ile ‘küresel Asya-Pasifik veya Büyük Avrasya’ blokunun ete kemiğe bürünmeye başladığına ait değerlendirmeler şeklinde özetleyebiliriz.

Aslında her iki değerlendirme de aynı kapıya çıkıyor. “Batı hegemonyasına alternatif bir dünya” arayışı. Bu arayışın ikili veya üçlü ittifaklarla daha da güçlendirilmesi gerekiyor. Bu bağlamda da özellikle iki yeni oluşum dikkat çekiyor. İlki ‘Chindia’ denilen Çin ve Hindistan arasındaki stratejik ilişkiler ile RIC denilen Rusya, Çin ve Hindistan arasında üçlü bir ittifakın kurulması.

Çünkü Çin’in Tiencin şehrinde başlayan iki günlük zirveden önce hem ŞİÖ’ye üye ülkeler arasında hem de ŞİÖ üyesi ülkelerle Türkiye gibi diğer aktörler arasında küresel ve bölgesel dengeleri değiştirebilecek jeo-politik yakınlaşmaların ortaya çıkmasıdır.

Çin’in ev sahipliği yaptığı zirveye örgüte üye Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Hindistan, Pakistan, İran, Belarus ve gözlemci üye Moğolistan’ın liderlerinin yanı sıra Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in özel davetiyle Türkiye da katıldı.

Türkiye’nin Özel Konumu

ŞİÖ üyeleri arasında sadece Hindistan ile Türkiye arasında bazı sorunlar var. Diğer bütün üyelerle Türkiye’nin ayrı ayrı çok yakın stratejik ilişkiler kurması zaten zirveye özel olarak davet edilmesinin de en büyük nedeni.

Fakat Hindistan ile Pakistan ve Keşmir krizleri nedeniyle baş gösteren sorunlu başlıkların Türkiye tarafından aşılması zor olmayacaktır. Çünkü Hindistan en büyük sorun yaşadığı Çin ile ilişkileri yeniden sıfırlayacak adımlar atarken Pekin’e göre çok daha az sorun yaşadığı Ankara ile uzlaşmazlığı seçmesi akla uygun değil.

Reel ve rasyonel çıkarlar iki ülkeyi de kısa sürede yeniden sıcak ilişkiler kurmaya ve pürüzleri yok etmeye itecektir. Zira Hindistan güvendiği ABD’den darbe üstüne darbe aldı. Pakistan ve Keşmir krizlerinde istediği askeri ve diplomatik desteği göremedi.

İran ve Rusya’ya karşı ambargolarda da Hindistan ABD ve Avrupa’ya karşı bir tutum sergiledi. Son olarak Donald Trump’ın Rusya’dan petrol aldığı için Hindistan’ı yaptırımlarla tehdit etmesi ve gümrük vergilerini hayli yüksek tutması nedeniyle Yeni Delhi, küresel siyasette yönünü Atlantik’ten tamamen Asya ve Pasifik’e çevirmiş görünüyor. Reel-politik dayatmalar aynı şekilde Yeni Delhi’nin yeni süreçte hem Orta Asya’nın hem de Güney Asya’nın yeni yükselen aktörü Türkiye ile ilişkilerini daha da geliştirmeye zorlayacaktır.

Dünyanın en büyük pazarlarından olan Hindistan’ın jeo-politikasındaki rota değişikliği küresel siyasette de şimdiden dalgalanmalara yol açıyor.

Batı İttifakındaki Sarsıntılar

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirvede genişletilmiş “ŞİÖ Artı” Toplantısı’nda konuşma yapması küresel Asya bloğunun Türkiye’ye verdiği önemin göstergesi. Hindistan bunun farkında. Çünkü ABD’nin izlediği zikzaklı stratejiler Atlantik’teki geleneksel ittifak bağlarında bile sarsıntılara yol açtı. Böylesi bir dönemde hem Türkiye’nin hem Hindistan’ın hem de Çin ve Rusya’nın omurgasını oluşturduğu BRICS ve ŞİÖ gibi alternatif yapıları küresel güç haritalarının yeni adresi konumuna getirirken Batı dışı aktörlerin küresel jeopolitik dengelerdeki ağırlığını daha da artırıyor.

Bu bağlamda özellikle Türkiye ve Çin, ABD’nin yol açtığı ekonomik ve siyasi dalgalanmalara ve belirsizliklere karşı küresel istikrarı temsil eden birer güvenli limana ve güç kutbuna dönüşüyor. ABD’nin hedefindeki hemen her ülke ve blok buna Avrupa da dâhil bu nedenle yönünü can simidi olarak gördükleri Türkiye ve Çin’e çeviriyor. Hindistan ve İran gibi aktörler de Rusya ile yakın ilişkiler kurarak sarsıntıları atlatmaya çalışıyor.

Bu bağlamda gözler bugün açıklanacak olan Tiencin Bildirisi’nde olacak. ŞİÖ zirvesine ev sahipliği yapan Tiencin kenti, bir bakıma ŞİÖ’nün ve alternatif küresel yeni siyasetin yol haritasının start aldığı yer olarak da tarihe geçecek. Zirvede İkinci Dünya Savaşı’nın bitişi ve Birleşmiş Milletler’in (BM) kuruluşunun 80. yıl dönümü dolayısıyla ortak açıklama da yapılacak. Güvenlik, ekonomi ve halklar arasında etkileşime yönelik işbirliği belgeleri de imzalanacak.

ŞİÖ’deki genel konumlanma ile örgüt içinde ‘Chindia’ ve ‘RIC’ şeklinde ortaya çıkan ikili veya üçlü ittifak mekanizmalarının önceliği genel olarak Atlantik’ten gelen yıkıcı dalgaların etkisini azaltmayı hedefliyor. Bu nedenle ABD liderliğindeki Batı’nın taarruzlarına karşı bir istikrar ve direnç unsuru olarak pozisyon alıyor ŞİÖ üyeleri ve Türkiye.

Zaten Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Liu Bin de zirve öncesi bilgilendirme toplantısında, bugünün dünyasında uluslararası ortamın giderek karmaşık ve kırılgan hale geldiğini, bu yüzden ülkeler arasında dayanışma ve işbirliğinin her zamankinden daha fazla önem kazandığını söyleyerek bu temel amacı yeniden vurguladı.

ŞİÖ’nün tüm ülkeler için kalıcı barışa, evrensel güvenlik ve kamusal refaha uygun ortamı geliştirmesi gerektiğini ifaden Bakan Yardımcısı Liu’nun ABD’yi üstü örtülü eleştirerek şunları kaydetmesi dikkat çekiciydi… “Bugün hegemonyacılık ve güç siyaseti hala izleyici bulabiliyor, belirli bir ülke kendi ulusal çıkarlarını tüm ülkelerin ulusal çıkarlarının üzerine koyarak küresel barışın ve istikrarın altını oyuyor ancak uluslararası ilişkilerde daha fazla demokrasi zamanımızın durdurulamaz eğilimi. Bloklar arası cepheleşme, yüksek çitli küçük bahçeler artık destek bulmuyor, eşitlik ve kazan-kazan işbirliği tek geçer yol.”

Bu ifadeler, tam da Sayın Erdoğan’ın ve zaman zaman değişik tonlarla da olsa Rus lider Vladimir Putin’in küresel statükoya yönelttiği eleştirilerle örtüşüyor. Daha önceki açıklamalarında genellikle kalkınma ve dayanışmadan bahsedip demokrasiden fazla bahsetmeyen Çin yönetimin “özgürlük ve adalet” dengesini de yeni dış politika doktrinine eklemesi göze çarpıyor.

Bu yaklaşım, Türkiye gibi aktörlerle geliştirilecek ilişkileri daha da motive edecek ve Batı’dan gelen “insan hakları ve demokrasi eksenli sözde eleştirileri” boşa çıkarmayı önceliyor.

Kolektif Güçlenme Stratejisi

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 80. yıl dönümü olan 3 Eylül’de Pekin’de düzenlenecek askeri geçit törenine Putin de katılıyor. ŞİÖ’de sergilenen ekonomik ve siyasi güç gösterisi Pekin’de Batı’ya karşı askeri bir şölene ve şova dönüşecek. Pekin’de gitmeden önce bugün Sayın Erdoğan ile görüşecek olan Putin bu hamleleriyle prestijine prestij katacak. Unutmayalım ki 15 Ağustos’ta Alaska’daki zirvede ABD Başkanı Trump ile görüşerek Batılı izolasyonu kıran Putin, bu kez Türk ve Çinli liderlerle bir araya gelerek jeo-politik konumunu daha da sağlamlaştırıyor.

Burada mesele güç politikalarındaki kolektif güçlenme ve büyümedir. Yani bu stratejik kalkınmadan herkesin kazanarak çıkmasıdır.

Öyle görülüyor ki ŞİÖ da Chindia da RIC de Türkiye’nin yeni küresel stratejisine uygun ‘kazan kazan’ paradigmasını benimsemiş görünüyor. Çünkü Batı’nın dünyaya dayattığı ‘zero sum’ yani ‘kazanan her şeyi alır’ şeklindeki ‘sıfır toplamlı’ anlayış artık işlevsizleşiyor. Günümüzdeki sorunların temel nedenini bu Batılı yaklaşım oluşturuyor. Bu bağlamda yenidünyanın kurucu siyasi iradesini temsil eden Türkiye, Rusya ve Çin gibi aktörlerin ‘sıfır toplamlı’ Batılı paradigmayı terk edip ‘kazan kazan’da buluşmaları her açıdan küresel dengelerde büyük kırılmalara ve pozitif dönüşümlere yol açacaktır. Ve kuşku yok ki bu yeni anlayış ve atılımlar Batı’yı da hizaya sokacaktır, hatta sokmaya başladı bile.