Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
Kemal Olçar Logo
Kemal Olçar

Silah Bırakmada Psikolojik Eşik Geçilmiştir – Doç. Dr. Kemal Olçar

Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 27 Mayıs 2025

 

Türkiye’nin uzun zamandır üzerinde tartıştığı silah bırakma konusunda hangi adımları attığı kamuoyunda maalesef “kısmen” anlaşıldığı görülmektedir. Bu anlamda yazımızda dünyadaki örneklere nazaran ülkemizin bu çabalarının neden biricik ve emsalsiz olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır. Öncelikle bu hususta hangi aktörlerin işin içinde olduğu ve bu aktörlerin beklentilerini incelemek gerekmektedir. Eğer bu plan “istenilen” şekilde sonuçlanmaz ise çok daha kanlı mücadelelerin yaşanacağı bir zaman dilimine girmek kaçınılmaz olacaktır. Aktörler konusuna gelince; ABD, Çin, Rusya Federasyonu, Türkiye, İran, Suriye Yeni Yönetimi, İsrail ve Irak devlet aktörleri iken, KCK (YPG, PKK, PJAK, PÇDK), DAEŞ, DHKP-C, FETÖ terör örgütleri, suç örgütleri, etnik/mezhepsel ve silahlı/silahsız örgütlü yapılar (aşiret, kabile) da temel devlet dışı yapılanmalardır.

ABD; bölgede önemli bir aktördür. Son dönemde ABD tarafından Türkiye’nin Suriye özelinde, kararlılığı, siyasal istikrarı, liderlik etkisi ve elde ettiği bölgesel güç yetenekleri sebebiyle ana partner olarak görülmesine sebep olmuştur. ABD Başkanı Trump ve ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack tarafından açık bir şekilde gelecekte meydana gelebilecek gelişmelerde Türkiye’nin temel aktör ve müttefik olduğu ifade edilmiştir. Bu yüzden terörsüz bir bölge ABD çıkarlarıyla uyumludur.

Çin Halk Cumhuriyeti; kuşak ve yol projeleri Afrika, Avrupa, Avrasya ve Ortadoğu bölgelerini kapsadığı için Irak ve Suriye’de öncelikle güvenlikleştirilmiş ve istikrara kavuşmuş bir alan isteyeceği değerlendirilmektedir. Türkiye ve Irak tarafından planlanan Kalkınma Yolu projesi Çin’in de desteklediği bir çalışma olduğundan benzer yaklaşımın Suriye için de geçerli olduğu kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi konusundaki hassasiyeti ve Türkiye’nin bu konudaki politik duruşu Türkiye’nin elini güçlendirmektedir.

Rusya Federasyonu; Suriye bölgesindeki hegemonik ve dominant özelliğini yitirmiştir. Özellikle Lazkiye ve Tartus bölgesindeki deniz üslerini Libya’ya taşımak durumunda kalmış ve Hmeymim Hava Üssü’nde bulunan bazı önemli yeteneklerini azaltmıştır. Dolayısıyla Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan terörsüz bölge oluşturulması çalışmalarına en azından fiziken müdahale etme imkân ve kabiliyetini haiz gözükmemektedir. Ancak PKK/YPG terör örgütüne geçmişte verdiği zımni veya açıktan desteği göz önünde bulundurulduğunda yakından izlenmesi ya da birlikte çalışılması gereken bir aktör durumundadır.

Türkiye Cumhuriyeti; 2011 yılında başlayan Arap Baharının en başından beri Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenlik tesis etmesini desteklemiş ve bunun için Esad dahil tüm aktörler ile diplomatik görüşmeler yapmıştır. Terörle mücadele kapsamında Suriye Milli Ordusu ile birlikte Suriye’nin kuzeyine dört büyük operasyon düzenlemiş ve terörün her türlüsüne karşı politik duruşunu istikrarla sürdürmüştür. Bu kapsamda Türkiye; topraklarında PKK terör örgütünü eylem yapamaz hale getirmiş, Irak’ta bulunan PKK terör örgütüne (sözde Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK)) karşı Kartal-Pençe serisi operasyonlar düzenlemiş, Bağdat ve Erbil Yönetimleriyle 27+11 Mutabakat Muhtırası imzalamış, Kalkınma Yolu Projesine tam destek vermiştir. Diğer taraftan İmralı’da bulunan terörist başının da dahil olduğu bir silah bırakma projesini hayata geçirmiştir. Sadece ülkemizin terörün her türlüsünden arındırılması için değil aynı zamanda bölge ülkelerinin de örgütlerin güvenli alanı (safe heaven) ve kuluçka yuvası haline yeniden dönüşmemesi için diplomatik koalisyonlar (Türkiye, Ürdün, Suriye, Lübnan, Irak) teşkil etmiştir.

İran İslam Cumhuriyeti; İsrail ile girdiği misilleme yarışından ve Eş-Şara liderliğinde gerçekleşen 8 Aralık 2024 operasyonundan sonra bölgedeki etkinliğini RF gibi büyük oranda kaybetmiştir. Ancak İran’ın Şii Hilali projesi ve rejim ihraç etme konusundaki inatçı politikaları bölgeden tamamen çekilmesini engellemektedir. Lübnan ve Suriye’de bulunan Devrim Muhafızları, Hizbullah militanları, Şii Milis Güçleri ve doğrudan desteklediği Esad Rejimi unsurları bölgeyi terk ettikleri için bunların yerine PKK dahil başka vekalet unsurları arayışları devam etmektedir. Bunun yanında uygun koşullar ve iklim oluştuğunda Devrim Muhafızları başta olmak üzere diğer çekilen unsurları yeniden bölgeye göndermesi ya da Irak’ta bulunan Haşdi-Şabi unsurlarını Suriye’ye yakın bölgelerde kullanması olasıdır. Bu sebeple tıpkı RF gibi yakından izlenmesi gereken bir aktör konumundadır.

Suriye Arap Cumhuriyeti (Suriye Yeni Yönetimi); ülkenin yeniden inşası için önemli bir ivme yakalamıştır. Bunu yaparken eski dost-düşman kodlarını resetlemiş ve “sil baştan” başlamak gerektiğini çok erken fark etmiştir. Eş-Şara Hükümeti yapması gerekenleri önceliklendirmiş ve ilk iş olarak “Terörsüz Suriye” tezini hayata geçirmeye çalışmıştır. Bu anlamda Suriye Milli Ordusu dışında herhangi bir silahlı devlet dışı aktörü topraklarında istemediğini beyan etmiştir. Ardından ülkenin güvenlik mimarisini Türkiye ile birlikte inşa etme konusunda bir dizi anlaşmalar yapmış ve sınır güvenliği dahil kuvvet teşkili, hava savunma, donatım, doktrin, eğitim, tedarik, lojistik, ikmal, istihbarat, harekât ve modern askeri yeteneklerin kazanımı faaliyetlerine hız vermiştir. Diplomasi ve dış politika konusunda yine Türkiye’nin öncülüğünde uluslararası sorumluluklarını yerine getirmeyi taahhüt etmiş, başta ABD olmak üzere AB ve diğer bölgesel ve küresel güçlerin desteklerini almayı başarmıştır. ABD ve AB Suriye’ye yönelik yaptırımlarını İsrail’e rağmen derhal kaldırmış, eş-Şara ülke liderleri ile doğrudan görüşmeler gerçekleştirmiş ve yeni hükümetin tanınması anlamında en önemli eşikleri geçmeyi başarmıştır. YPG ile Mart 2025 tarihinde enerji kaynaklarının durumu, siyasi temsil, toplumların statüsü, ateşkes ve askeri entegrasyon gibi önemli konuları kapsayan 8 maddelik bir anlaşmaya varmıştır. Tüm bu çalışmalar PKK’nın Suriye kolunun işlevsiz hale gelmesinin ilk adımı olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan Yeni Hükümetin ABD ve DAEŞ’le Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun YPG ile ortaklığının temel gerekçesi olan DAEŞ’in kontrolü konusundaki sorumluluğu alması doğuştan kusurlu olan bu ittifakı yok hükmünde kılmıştır.

İsrail (Terör) Devleti; bölgedeki en önemli tehdittir ve mutlaka tedbir alınması zorunluluktur. İsrail bölgede 10 ülkeyi kapsayan Büyük İsrail Projesi’nden vazgeçmiş değildir. Bunun için ABD desteğine, YPG’nin varlığının devamına, tüm Ortadoğu coğrafyasında bulunan yönetimlerin kendisine müzahir olmasına ve küresel finans gücü olmaya ihtiyacı vardır. Bu sebeple İsrail açısından bu “projenin” önündeki tüm engellerin tehdit, baskı, zorlayıcı diplomatik yöntemler, gözdağı ve askeri saldırılarla (gerekirse soykırım dahil) bertaraf edilmesi gerekmektedir. Türkiye ve İsrail tarihte olmadığı kadar çıkarları doğrultusunda ayrışmış ve kadim sorunlar derinleşmiştir. Bu durum iki ülkeyi herhangi bir “harp alanında” doğrudan karşı karşıya getirme riskini ortaya çıkarmıştır. Ancak son dönemde ABD ve bazı Avrupa ülkeleri (İspanya ve Birleşik Krallık vb.) İsrail’in “makul” olmayan politikaları ve Gazze’de yaptığı soykırım nedeniyle desteklerini azaltmış/kaldırmış/hiç vermemiş durumdadırlar. Türkiye’ye ve diğer aleyhinde meydana gelen gelişmelere rağmen, İsrail’in planlarına sadık kalacağı, YPG’yi destekleyeceği, Suriye’yi 5 parçaya bölebileceği ve Eş-Şara Hükümeti’ni yıkma çalışmalarına devam edeceği öngörülmektedir.

Irak Cumhuriyeti; Nisan 2024 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile “Su Alanında İş Birliği Çerçeve Anlaşması” ve “Stratejik Çerçeveye İlişkin Mutabakat Zaptı” dahil farklı alanlarda toplam 26 iş birliği anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca Mayıs 2025 tarihinde iki ülke arasında, göç, eğitim, uyuşturucuyla mücadele, afet ve acil durum yönetimi, bilgi ve iletişim teknolojileri, savunma sanayii, yükseköğretim, metroloji ve hukuk alanında anlaşmalar imzalanmıştır. Kalkınma Yolu Projesi ile de Irak halkının refah seviyesini arttıracak bir planın hayat geçebilmesinin en önemli koşullarından biri “Terörsüz Irak’ın” gerçekleşmesidir. Bu rasyonel ve akılcı tercih bölge otoriteleri, kanaat önderleri, aşiretler, etnik ve mezhep grupları tarafından benimsenmiş gözükmektedir. Bu yüzden terörün yeniden Irak topraklarında yaşam alanı bulamaması için ilk adım olarak “yasaklı örgüt” ilan edilmiştir. Bunun yanı sıra Türkiye Irak topraklarında oldukça etkili terörle mücadele operasyonları gerçekleştirmiş ve örgütün etkisini yok etmiştir. Yapılan son çağrı gereği Kandil grubu silah bırakma işlemine iştirak edeceklerini beyan etmiştir.

KCK (YPG, PKK, PJAK, PÇDK) Terör Örgütü; etkin olduklarını düşündükleri coğrafyalarda eylem gücünü kaybetmiş, finansal akışları kontrol altına alınmış, örgüt mensubu devşirme faaliyetleri neredeyse minimum seviyeye inmiş (sadece Avrupa’dan), bölge halklarıyla aralarında hiç bir sözde “gönül bağı” kalmamış (sempatizanlarını dahi kaybetmiş), başta ABD ve AB olmak üzere çok güvendikleri dış destekten mahrum kalmış, Türkiye’de faaliyet gösteren güvenilir odakları (İmralı, siyasal partiler, iş insanları, dernekler vs.) silah bırakma konusunda mutabık kalmış ve nihayet Türkiye’nin ulaştığı uluslararası sert, yumuşak ve akıllı güç seviyesi karşısında erime noktasına gelmiştir. Bu koşullarda silah bırakma hem ülkemize hem bölgeye hem de bundan zarar görmüş bölge halklarına eşi benzeri görülmemiş bir rahatlama getirmiştir/getirecektir. Ancak buna rağmen örgütün feshedilmesine karşı çıkan ve bundan beslenen kesimler de mevcuttur. Özellikle silahlı gruplar bu plana uyum sağlayamaz iseler istihbarat birimlerimizin nokta operasyonlarına, güvenlik kuvvetlerimizin terörle mücadele harekatlarına, yargının ilgi alanına konu olmayı kabullenmiş demektir. Burada en önemli yapı PKK’nın Suriye yapılanması olan YPG’nin durumudur. Eğer bu yapı Pentagon içindeki küçük bir azınlığın teşviklerine, İsrail’in çağrılarına ve kendi içlerindeki radikal grubun baskılarına boyun eğerek varlıklarını sürdürme konusunda diretirlerse yalnızlaşacak ve en azından hayatta kalma şanslarını yitireceklerdir. Sunulan planın son şansları olduğunun bilinciyle hareket etmeleri önemlidir.

Tüm bu kaygılar ve çıkar çatışmaları terörle mücadelede hayatlarını feda etmiş şehitlerimizin ailelerinin, uğrunda uzuvlarını kaybetmiş gazilerimizin ve Yüce Türk Milletinin hassasiyetlerinin yanında bir “hiç” hükmündedir. Bu sebeple askeri, hukuki, adli, vicdani, siyasi gibi teknik çalışmalar yapılırken tek ve gerçek hüküm olan bu hassas hususları meselenin merkezine yerleştirmemiz zaruridir.

Yapılan silah bırakma ve fesih planının temel özelliklerini kısaca özetlemek gerekirse;

  1. Esnek Planlama: A, B, C, D… gibi çok ihtimalli planlamalar yapılmıştır.
  2. Koşullu Yürütme: Bir sonraki adım bir öncekinin istenilen şekilde başarılmasına bağlıdır.
  3. Yakın Takip: Tüm gelişmeler (niyetler, beyanlar, silahların teslim alınması, teslim olunması, adli süreçler vs.) kurulacak heyetler vasıtasıyla sıkı takip edilmektedir.
  4. Koordinasyon: Devletimizin kurumları, bölge ülkelerinin kurum/kuruluşları, yerel yönetimler, istihbarat, askeri ve diplomatik birimlerin aralarındaki eşgüdüm ve iş birliği gerçek manada sağlanmaktadır.
  5. Sahada Varlık Bulundurma: Gerektiğinde alanda yer alan gizli silah ve mühimmat depoları, yer altı/yer üstü yaşam alanları ve finans kasaları gibi kritik “tesisler/mevcutlar” sahaya inilerek bizzat koordinasyon ekibince görülmektedir.
  6. Kayıt Altına Alma: Yapılan her türlü faaliyet arşivlenmektedir. Teslim edilen her türlü silah sistemlerinin seri numaraları kaydedilirken aynı zamanda balistik incelemeleri yapılarak geçmiş suç kayıtlarına ulaşılmaktadır.
  7. Dış Müdahalenin Engellenmesi: Plan uygulanırken sadece muhatap ülkeler ile koordinasyon yapılmakta başkaca bir ülke ya da ülke grupları ve ulusüstü/uluslararası/hükümetler arası yapıların müdahil olması engellenmektedir.
  8. Kamuoyu Bilgilendirilmesi: Tüm çalışmalara ilişkin öncesinde/esnasında/sonrasında (başarısız dahi olunsa) kamuoyuna açık ve şeffaf şekilde bilgilendirme yapılmakta, şaibe ve istismarların önüne geçilmektedir.
  9. Siyasi Kararlılık: En önemli faktörlerdendir. Olmazsa olmazdır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu siyasi irade ve Sayın Devlet Bahçeli’nin doktrinel cesareti sahada konumlanmaktadır. Devamı zaruridir.

Terörsüz Türkiye kodu ile hayata geçirilen bu plan ile Türk Dünyası tarihi günlerini yaşamaktadır. Öyle ki bu kadim halklar; büyük bir “terörden/engelden” kurtulan Ortadoğu’da bir daha İngiliz ve Fransız diplomatlar Mark Sykes ve François Georges-Picot’ların “gizli gizli” plan yapmasına ve Sovyet Sosyalistlerinin yeniden bir “esir milletler” yaratma şansı bulmasına müsaade etmeyecektir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER