Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Avatar photo
Adem Kılıç

Sykes-Picot’un Gölgesinde ABD ve İsrail’in “Yeni Ortadoğu” Planı – Adem Kılıç

Adem KILIÇ – 21 Temmuz 2025

 

7 Ekim 2023’te başlayan olaylar silsilesi, Orta Doğu’da sadece askeri değil, siyasi ve ideolojik fay hatlarını da yeniden harekete geçirdi.

Bu tür bir ortamda, eski ABD’nin Ankara Büyükelçiliği ve aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye-Lübnan Özel Temsilciliği görevlerini üstlenmiş olan Tom Barrack’ın çıkışı ise dikkat çekiciydi.

Tom Barrack, 1916 Sykes-Picot Anlaşması’nı açıkça hedef alarak, bölgenin bugünkü sıkıntılarının kökeninin bu anlaşmada yattığını ve artık bu tür “emperyal reçetelerin” geçerli olmadığını ifade etti.

Ancak Barrack’ın bu çıkışı sadece sembolik bir tarih okuması değil, aynı zamanda da bölgedeki yeni güç dizaynının da ipuçlarını taşıyor.

Söz konusu anlaşmanın, Suriye ve genel olarak Levant bölgesini yapay sınırlara ve Batılı çıkar merkezlerine göre böldüğünü belirten Barrack, bu tarihsel hatanın yeni bir kuşak tarafından tekrar edilmeyeceğini vurguladı ancak işin aslı kesinlikle böyle değil.

Zira Barrack aslında bu anlaşmanın daha da ötesine geçerek Lübnan’a yönelik oldukça çarpıcı ifadeler kullandı. “Eğer Lübnan, kendi içindeki hizipleri dizginleyip Hizbullah’ı silahsızlandırmazsa,” Suriye’nin bu ülkeyi “kültürel ve tarihsel bağlar” temelinde yeniden kendi içine alma fikrine açık olabileceğini öne sürdü.

Bu açıklamaların ardından ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yeni açıklamalar ile dikkati hızla Barrack’ın açıklamalarından uzaklaştırmaya çalışması şaşırtıcı olmadı. Çünkü bu çıkış, sadece diplomatik teamülleri değil, aynı zamanda İsrail’in bölgedeki stratejik ajandasını da rahatsız etti.

The Times of Israel gibi İsrail’in önde gelen yayın organlarında ise Barrack’a açıkça “senaryoya sadık kal” mesajı verildi.

Çünkü Sykes-Picot tartışmaları açıldığında, mesele kaçınılmaz olarak Filistin’e, Balfour Deklarasyonu’na, İngiliz mandasına, 1948 Nakbası’na ve nihayetinde de Gazze’deki bugünkü trajediye kadar uzanacaktı.

Ancak bu konuşmaya İsrail’den gelen tepkiler nedeniyle Barrack’ın amacının bölge ülkelerinin ve  Filistin’in haklarını savunmak olduğunu düşünenler yanılıyor.

Bu açıklama aslında ABD’nin bölgedeki özellikle de Suriye ile ilgili yeni manevrasını meşrulaştırmaktı.

Suriye’de yaşanan çatışmalar ve Dürziler üzerinden yeni cephe

Suriye sahasında son aylarda gözle görülür şekilde artan çatışmalar, bölgedeki güçlerin yeni pozisyonlara yöneldiğini ortaya koyuyor. Özellikle ülkenin güneyindeki Süveyda bölgesi, Dürzi toplumu ile yeni yönetim arasında artan gerginliklerin odağı haline geldi.

Geçtiğimiz haftalarda, Dürzi milis grupları ile Bedevi aşiretler arasında çıkan çatışmalar, dünya basınına sadece “yerel etnik gerilimler” olarak yansıtılsa da, aslında İsrail’in doğrudan müdahalesiyle gerçekleşen olaylardı.

Ahmet Eş Şara yönetimi, bölgede kontrolü yeniden sağlamak için askeri birlikler gönderdiğinde, İsrail bölgede sürekli yaptığı gibi yine hava saldırıları ile devreye girerek Suriye ordusuna ait bazı mevzileri bombaladı.

İsrail bu saldırıyı “Dürzi halkının korunması” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalıştı. Ancak bu müdahalenin, İsrail’in Suriye’de daha önce Lübnan’da yaptığı gibi, benzer bir mezhep mühendisliği uygulama çabası olduğu net bir şekilde görüldü.

Zira; İsrail’in Suriye’de Dürziler, Hristiyanlar ve bazı “Kürt unsurlar” gibi etnik ve mezhepsel azınlıkları parça parça desteklemesi, aslında bölgede üniter devlet yapılarının çözülmesini hedefleyen bir yaklaşımın parçası.

Ve yaşanan bu durum, aslında Netanyahu’nun “Yeni Ortadoğu” söylemindeki mezhep ve etnik temelli bir “Yeni Levant” planının sadece ön izlemesi niteliğinde.

Peki bu plan ne?

Parçalara bölünmüş azınlık devletler ve sonuç

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun “Yeni Ortadoğu” söylemi, görünürde Abraham Anlaşmaları ile Arap ülkeleriyle normalleşmeyi içeriyor gibi sunulsa da, sahadaki gerçekler bunun çok daha derin ve tehlikeli bir plan olduğunu gösteriyor.

Bu söylem; etnik ve dini olarak homojenleşmemiş, merkezi yapıları zayıflatılmış ve dolayısıyla dış müdahalelere açık mikro devletlerden oluşan bir Orta Doğu hedefliyor.

Bu yapı sayesinde İsrail, kendisine tehdit oluşturabilecek büyük ve güçlü komşularla çevrilmek yerine, daima denge kurabileceği, gerektiğinde birbirine karşı kullanabileceği küçük yapılara komşu olmak istiyor.

Yani sonuç olarak bölgede, Sykes-Picot’tan daha derin ve daha yıkıcı bir müdahale dalgası hayata geçirilmek isteniyor.

Bugün yaşananlar, yüz yıl önce masada çizilen haritalardan daha etkili ve daha kalıcı sonuçlar doğurabilecek bir kırılmaya işaret ediyor.

Zira Sykes-Picot, en azından harita üzerinden sınırlar belirlerken, bugün İsrail ve ABD öncülüğündeki plan, zihinleri ve toplum yapılarını parçalamaya yönelik bir sonuç üzerinden hareket ediyor.

Gelinen noktada Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin bu planı okuması ve gerekli tedbirleri alması için ise zaman giderek daralıyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER