Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
ferhat ünlü logo
Ferhat Ünlü

‘Terörsüz Türkiye’ Şehitlerin Zaferi – Ferhat Ünlü

Ferhat ÜNLÜ – 15 Mayıs 2025

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde askere yönelik ilk PKK terör eylemini 1984 senesinin 16 Ağustosunda (bir cumartesi günüydü) rahmetli babamın Adana Kalekapısı’ndaki çay ocağında duydum. Dükkânın içinde cami hocaları, simsarlar, toprak ağaları ve nadiren de olsa gelen işçilere çay servisi yaparken aralarında konuşurken işitmiştim.

6 Kasım 1983’te, yani Turgut Özal’ın başbakan olarak seçildiği tarihten itibaren hafta içi part time, hafta sonu full time olarak dükkânımızda çıraklık yapmaya başlamıştım. Bakır tepsimle çay dağıtıyordum. Darbeyi hatırlıyordum, 1980 senesinden öncesini de… 1980’in haziran ayında cenazesine gittiğimiz iki yan komşumuz Ali Abi’nin ölümünden birkaç ay sonra askerler sokağa çıkmıştı. Sonra neden üniforma giydiğini babama sorduğum bir adam (Kenan Evren) 1980-83 arası devlet başkanlığı yapmıştı, “Devlet başkanıysa niye takım elbise giymiyor” demiştim babama. “Sonra anlatırım oğlum, 1960’ta böyle oldu; o zaman ben İstanbul’da askerdim” dedi.

Sonuçta; dört yıllık bir vukuatsızlık döneminden sonra1984’te Türkiye’nin bir yerinde yine bir karışıklık çıkmıştı. Bize ‘uzak’ bir bölgedeydi, ama neticede can sıkıcı bir şeydi.

PKK’lı teröristler 15 Ağustos 1984 akşamı Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerinde askerimize saldırmıştı. Saldırıda Onbaşı Süleyman Aydın şehit oldu, 9 askerimiz ve 3 sivil de yaralandı. Süleyman Aydın ilk şehidimizdir, Erzincanlıdır. Allah rahmet eylesin. Gelinen bu aşama öncelikle şehitlerimizin verdiği mücadelenin, sonra da annelerin zaferidir.

 

TERÖRÜN ALTI AŞAMASI

Terörün ilk aşamalarında Başbakan Turgut Özal’ın “Üç beş çapulcu” dediğini Özal’a oy verdiğini yerine göre açık açık söyleyen imam ve müezzinlerden duydum. 2023’te yayınlanmış MİT Efsanesi (Araştırma/İnceleme/Anı) adlı kitabımda terörle mücadelenin tarihine şahit olmuş bir insan olarak ilk aşamayı İnkâr olarak adlandırdım.

1973 Ankara Çubuk toplantısını ölçü kabul edilirse terör örgütü PKK’nın 52 yıllık mazisi var. Eğer kuruluş tarihi olarak 27 Kasım 1978 Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyündeki toplantıyı baz alırsak bizim de 47 yıllık bir terörle mücadele mazimiz var. 1978-84 arası PKK’ya devlet hiç dokunmadı çünkü.

İkinci aşamaya birazdan geçeceğiz, ama biz 1984 öncesine, PKK’nın şehirlerde terör eylemleri yaptığı 1978-84 arasına gidelim kısa bir zaman makinesi seyahati yapıyormuşçasına… PKK, 1978 senesinden itibaren incelerseniz aslında bir kır örgütü değil, bilakis bir şehir örgütüdür. 1978’de Diyarbakır başta olmak üzere Kürtlerin yoğun yaşadığı illerin şehirlerinde başladığı terör serüveninde, 84’ten itibaren kırsallaşmış, 2015’te tekrar şehre inmiş ve ondan sonra özellikle de 2019-2025 arası Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik kuvvetlerinden esaslı dayak yemiş bir örgüttür.

PKK, o zaman Apocular idi, şehirlerdeki KUK’çular, Rızgariciler, Tekoşinciler, Beş Parçacılar (Bunlar, ‘Türkiye, İran, Irak, Suriye’nin yanı sıra Ermenistan parçasını’ da isteyen ‘gundilerdi! (Kürtçe’de avam, köylü anlamına gelir) gibi fraksiyonları yok edip sonra da kırsala çekilip Eruh ve Şemdinli’de askerimize kurşun sıkınca asıl teröre başladı.

İmdi -filozofların diliyle- terör örgütü PKK’nın kırsal aşamasına dönersek… Köylü derken, bu manada PKK’nın, zamanında kentli olarak ortaya çıkmış ve sonradan ‘gundileşmiş’ bir örgüt olduğunu söylenebilir.

 

‘İNKÂR’DAN SONRA ‘KOMPLO’ AŞAMASI DEVREYE GİRDİ

Bu süreçte 1984’ten sonra devletin hatası terörü önce “Üç beş çapulcu diye inkâr etmekti. Ardından komplo aşaması devreye girdi. Komplo aşaması, “Bu örgüt dışarıdan besleniyor” ana fikriyle onunla baş etmenin güç olduğunun düşünüldüğü ikinci yanlış aşamadır. Aslında fikir yanlış değildir; Suriye ve Rusya zamanında bu örgütü besledi, ardından Avrupa ve sonra da ABD besledi, ancak bu ana fikir 1980’lerin sonuna kadar devletin elini kolunu bağlamıştır.

Devlet; 1989’dan itibaren JİTEM’le yoğun müdahale (yine yanlış aşamalardan biri) ve ardından suikast (1996’da MİT’in Öcalan’a yönelik sonuç alınamayan suikast operasyonu) aşamasına geçmiştir. Derken, bir Sevgililer Günü 14 Şubat 1999’da terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan yakalandı. Ancak 1999-2004 aşamasında fırsattan yararlanıp örgütü dağıtma aşamasını ıskaladık. Şunu da söyleyeyim: Bu, o dönemde o siyasi güçle neredeyse imkânsızdı. MHP Lideri Devlet Bahçeli misal, o zaman istese de bunu yapamazdı. Asker de izin vermezdi.

Şunu biliyorum: MİT’e PKK terörünün başlamasından bir yıl sonra (1985’te) çalışmaya başlayan ve aralıksız çeyrek asır, 2010’a kadar hizmet veren iş adamı, istihbarat uzmanı, bana göre yaşayan en entelektüel istihbaratçılardan biri olan Cemal Alparslan Ertuğ’un verdiği bilgiye göre 1996’da MİT’in İstanbul Bölge Başkanlığı’nda başlatılan ilk çözüm süreci girişimi var. Bu girişime o zamanki HADEP’ten kimin destek verdiğini de biliyorum. MİT’e binasına da gelmişler, ancak yazınca tartışma oluyor; sürece bir faydası da yok, isim vermeyeceğim o yüzden.

1996’dan 2010’e kadar 2010’a kadar devlet bu konuda askeri yoldan başka yol denemedi. Ha bu arada o evreyi atladık; ama şunu da tanıkların anlatımlarından biliyoruz ki (biri Cengiz Çandar) rahmetli Turgut Özal da “Üç beş çapulcu” dediği teröristlerin silahlarını bırakması için bir çalışma yürütmüştü alttan alta.

Özal’ın ölümünden önce dinlediği isimlerden biri sonradan suikasta kurban giden MİT eski Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’tı. O da ona terörün dış kaynaklarının kurutulması noktasında çok bilgi vermişti. Rahmetli Mehmet Eymür, Özal’ın Suriye’nin diktatör Devlet Başkanı Hafız Esad’a (Baba Esad) gösterdiği Öcalan’ın Şam’daki adresini verenin Hiram Abas olduğunu söylemişti bana.

 

ÖCALAN’A SUİKAST’IN GİZLİ AYRINTILARI

Daha önce yazdım, ama artık vefat ettiği için daha ayrıntılı yazabilirim buraya: Aynı Eymür, 1996’da aynı adreste bulunan Öcalan’ı öldürtmeye giden Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın aralarında bulunduğu 6 kişilik ekibi yöneten adamdı. Bu kadroyu sahada yöneten ‘case officer’ı da uzun yıllardır tanırım, bana operasyonu detaylarıyla anlattı, saklanarak Öcalan’ı nasıl görüntülediğini… Ancak Allah gecinden versin, vefat etmeden ismini vermem, hatta kendi yine açıklama derse vefatından sonra da vermem. Öcalan, o bir ton C-4 patlayıcılı suikast girişimden sağ kurtuldu.

Ne manidar bir tesadüftür ki, PKK 1999-2004 arası uykuya yattıktan sonra Haziran 2004’te C-4 ile turizm bölgeleri başta olmak üzere kentlerde yine terör eylemleri düzenlemeye başladı. C-4, terör örgütünün zaman zaman tercih ettiği bir patlayıcıdır. Burada asıl haber değeri olan devletin bunu kullanması. Ama güçlü bir patlayıcı olduğu için buna mecburdu.

PKK 2015’ten itibaren bu kez batı illerinde değil, doğu illerinde kentsel kalkışmaya girişti. Silah kullanma yöntemleri kırsaldaki gibi profesyonelce değildi. C-4 değil; EYP, yani El Yapımı Patlayıcı kullanıyorlardı. 2016’da yenildiler. Tekrar gerisin geri dağa çekildiler. Ve Mehmetçik 2019’dan itibaren onları barındıkları yerde kovalamaya başladı.

İşte bu da savaş ve sonuç aşamasıdır. Ama ondan önce; yine hatırlatalım, biri suikastın olduğu sene olmak üzere kadük kalmış üç Çözüm Süreci var.  1996’da MİT, bir yandan hem Öcalan’ı öldürmeye ekip gönderiyor; hem de Çözüm Süreci planlıyordu, askerin hegemonyasına rağmen büyük hareket, şapka çıkarmak lazım. Dönemin Müsteşarı Sönmez Köksal, onu da not düşelim.

Bu aşamadan sonra istihbarat çevrelerinde Kürt uzmanı olduğu bilinen, hatta Kürt meselesini Ape Musa’dan (Musa Anter) öğrendiğini söyleyen Emre Taner’in müsteşarlığı döneminde Oslo Süreci başladı. Bu işle görevli olan isim de birkaç ay sonra MİT Müsteşarı olacak Hakan Fidan’dı.

2010 Oslo ve 2013 İmralı aşamalarını da sonuçsuz kalmış müzakere aşamaları olarak görmek gerekir. 2016’dan 2025’e uzanan bugüne kadarki süreci de savaş ve sonuç olarak adlandırmaktan yanayım.

 

PKK, KÜRTLERİ TEMSİL İDDİASINDAN VAZGEÇMEK ZORUNDA

Umarım Terörsüz Türkiye’ye erişiriz ve vatanımız yarım asırlık bir beladan kurtulur. Bölgesel savaşların barış masalarının kurulduğu (Rusya-Ukrayna masası) Türkiye, kendi sorununu kendi başına niye çözemezsin.

Bu aşamadan sonra PKK’lıların yapması gereken silahları teslim edip; suç işlememişse hangi ülkede yaşayacaksa o ülkeye entegre olmaktır. PKK, Kürtlerin temsilcisi iddiasından tamamen vazgeçmelidir. Çünkü ne PKK; sadece bir Kürt örgütü idi, ne de PKK’nın evlere 1990’larda terörist ihtiyacı için celp bile gönderebildiği en güçlü döneminde bile her Kürt PKK’lı idi. Değildi.

PKK’nın ilk açıklamasında andığı Haki Karer -örgütün Türk kurucusunu- Anteplidir. Fesih kongresine katılan Duran Kalkan, Adanalıdır. On kelimeden fazla Kürtçe bilmez. Kökeninde de Kürtlük yoktur. Ben ondan daha fazla ‘Kürtçe’ bilirim.

Örgüte müzahir partide siyaset yapıp, Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için sağlığını feda etmiş Sırrı Süreyya Önder Türk’tür. Örgütün veya partinin Türkleri başka bir yazının konusudur.

PKK, öncelikle şu 2 bin yıllık ‘Medya’ alanları lafını bırakmalıdır. Bizim medya değil, onların Medyası farklıdır! ‘Med’ mi kaldı, Pers mi kaldı! Burası hepimizin ülkesi… Neredeyse yarım asırlık kavgayı, tarihte hiç olmadığı kadar sonlandırmaya yakınız. İlk gençliğimde insan olarak PKK’dan uzun yaşayacak mıyız diye düşünürdüm. Bugün bu konuda hiç olmadığı kadar umutluyum.

‘Terörsüz Türkiye’yi görmek, tekmil milletimizin güvenlik, huzur ve refahının ilk şartıdır. Biz içimizde güçlü oldukça sırtımızı kimse yere getiremez. Son cümle: Gelinen aşama da şehitlerin zaferidir; çünkü askerimiz son 6 yıldır PKK’yı nefes bile alamaz hale getirdi.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER