Fatih ÜNLÜ – 15 Ekim 2025
Başlığımız son günlerde dünyanın birçok yerinde en çok sorulan sorulardan birisidir sanırım. Cevabı da çok kolay değil. O yüzden biz de yazımızda doğrudan bir cevaptan ziyade bazı önemli detayları ve ipuçlarını dile getirmek istiyoruz.
Bizce Trump Planına dair Gazze’nin ve onu destekleyen ülkelerin çok iyi cevabi bir planı ve aksayan noktaları düzeltme mekanizmaları olmazsa, bu planın İslam dünyası ve Filistinlilerin aleyhine işleme olasılığı çok yüksek.
İlk başta, Planda birçok müphem noktanın olduğu söyleniyor. Ayrıca Plan’da İsrail’in güvenliği ve Gazze’nin İsrail’e bir tehdit oluşturmaması hususu çok vurgulanıyor.
7 Ekim’de ölen sivillerin bir kısmının İsrail müdahalesinde öldüğünü İsrail basını bile yazdı. Birçok ipucundan Hamasın 7 Ekim’de çok sayıda rehine almaya çalıştığı anlaşılıyor ki bizce sadece asker rehine alsa daha doğru olurdu ama Hamas’ın 7 Ekim’de bir sivil katliamı yaptığına ve önüne geleni öldürmeye çalıştığına dair bir delil yok. Bu zaten haklı davasında kendisini haksız düşürürdü. Ama sonrasında İsrail’in Gazze’de bir sivil katliamı yaptığına ve mümkün olduğunca çok sayıda insanı öldürmeye çalıştığına dair birçok delil var. Şimdi bu Planı hazırlayanlara sormak lazım:
Gazze’de 20 binden fazlası çocuk 70 bine yakın insanı öldüren, 170 binin üzerinde insanı yaralayan, insanları aç bırakan, hastaneleri bombalayan İsrail mi Gazze’ye bir tehdit oluşturuyor, yoksa Gazze İsrail’e mi?
Planda yine Batı Şeria gibi gündemdeki en önemli konulardan ve sorun alanlarından birisine herhangi bir atıf yok. Filistin Devleti konusunda da dolaylı bir atıf var. Bir de Planda “Barış Komisyonu” adıyla nelere sebep olabileceği belli olmayan bir oluşum öngörülüyor…
Geçmişte İsrail’in açık hükümler içeren anlaşmalara bile uymaması, küresel Siyonizm’in ve İsrail’in bilinen yayılmacı tavrı, nükseden işgalcilik ve bazılarının vaad edilmiş topraklar saplantısı da bu tabloya eklenince, yetkin bir cevabi plan olmazsa, sürecin -kendisi bunu amaçlamasa bile- Trump üzerinden İslam dünyasına karşı bir tuzağa dönüşmesi yok sayılamayacak bir ihtimal.
Planda Filistinlilerin beklentilerine gereğince yer verilmediğine dair eleştirilere iyi bir örnek İsrail İç İstihbarat Teşkilatı Şin Bet’in eski Başkanı Ami Ayalon’un geçtiğimiz hafta 5 Ekim 2025’te Foreign Affairs’e verdiği röportaj*. Ayalon şöyle diyor:
“Sorun şu ki, bu plan Filistinlilerin isteklerini, taleplerini yansıtmıyor. Evet, onlar savaşı sona erdirmek ve İsrail hapishanelerindeki mahkûmların serbest bırakılmasını istiyorlar. Ama nihayetinde de Batı Şeria’daki toprakları üzerindeki İsrail işgalinin sona ermesini de istiyorlar. Fakat bu plan bu konudan bahsetmiyor.”
“The problem is that the plan does not reflect what Palestinians want. Yes, they want to end the war and achieve the release of their prisoners. But they are ultimately looking for the end of the Israeli occupation of their territory—in the West Bank, too. And this plan, still, doesn’t really speak about that.”
“Bu plan, Batı Şeria’daki yeni yerleşimlere (bizim deyişimizle yeni işgallere) açık kısıtlamalar getirmiyor. Trump, Netanyahu’nun Batı Şeria’yı ilhak etmesine izin vermeyeceğini söyledi ama bunun bir anlamı yok. Çünkü İsrail her geçen gün Batı Şeria’da daha fazla toprağı zaten ilhak ediyor.”
“This plan does not include explicit restrictions on settlements in the West Bank. Trump has said that he will not let Netanyahu annex the West Bank, but that’s nonsense. Every day Israel is annexing more of the West Bank.”
Cevabi Plana Duyulan İhtiyaç
Trump Planının şu an için en çok işe yaradığı husus akan kanın durması. Temel mesele de bu kazanımın kalıcı hale getirilmesi ve orada yıllardır çile çeken kimselerin insanca yaşam koşullarına kavuşturulması.
İsrail tarafının ve küresel Siyonizmin bu plan hakkında ve bölge hakkında çok katmanlı planlarının ve hazırlıklarının olduğunu tahmin etmek zor değil.
Ayrıca, değişmedikleri sürece, mevcut İsrail yönetimi ve İsrail vatandaşlarından işgalci bir grubun Filistin topraklarını gaspı terk etmeleri ne yazık ki eşyanın tabiatına aykırı. Çünkü o toprakları ne yapıp edip savaşla sürerek, aç bırakarak vs. elde etmek istiyorlar. Anlaşmalar da onları ancak bir durak mesabesinde durdurabiliyor. Sonra o yayılmacı, işgalci damar bir şekilde yeniden ortaya çıkıyor.
Ayrıca, bu zihin yapısı -durdurulmazsa- her türlü gelişmeyi kendi lehine çevirmeye çalışacak bir azme sahip. Bu ateşkesi de amaçları için kullanmak isteyecekleri tahmin edilebilir, buna dair emareler de var.
İsrail Gazze’yi bombalarla ne yazık ki yakıp yıktı ama kara harekâtında çok ciddi zorluklar yaşadı, ordusunda da birçok sorun var. Gazze’deki tünellerin bir kısmını tahrip etse de, önemli bir kısmına henüz dokunamamış gibi görünüyor.
İşte Trump Planını hazırlayanların temel bir amacı da başta Hamas, Gazze’deki silahlı grupların silahsızlandırılması ve tüneller gibi İsrail’in şu ana kadar baş edemediği karşı altyapının tümden izale edilmesi.
İsrail “Savunma” Bakanı Katz sosyal medyada şöyle yazmış:
“İsrail’in rehineleri iadesinden sonraki en büyük mücadelesi Hamas’ın Gazze’deki tüm terör tünellerini yok etmek olacak.”
“Israel’s great challenge after the phase of returning the hostages will be the destruction of all of Hamas’ terror tunnels in Gaza.”
Bunun ateşkesi ihlal etmek olduğunu en iyi Katz biliyordur ama yapısı bu. İşte, gereken önlemler alınmazsa bu Planın uğrayacağı akıbetin ilk işaretlerinden birisi.
Bu beyan aynı zamanda, Trump Planındaki boşlukları da göz önüne alan ve bölgede sorunları kaynağında halletmeyi amaçlayan cevabi bir plan ve mekanizmaların oluşturulmasının gereğine de işaret ediyor.
Bazı çevreler konuyu bu detayda çalışırken ve her fırsatı değerlendirme azmindeyken, bizim ve Gazze’yi, Filistin’i destekleyen diğer ülkelerin bu kadar zorlu ve yıllanmış bir konuda yetkin bir hazırlık ve plan yapmadan süreçte yer almaları gelişmelerin doğru sonuçlar üretmesini imkânsıza yakın derecede zorlaştırır.
İşin doğrusu böylesi bir cevabi hazırlığın emareleri de var. Ama bu hazırlıklar ne kadar detaylı ve katmanlı bilemiyoruz. Üç İslam ülkesinin de (Türkiye, Mısır ve Katar) garanti mekanizmasında yer alacak ve bölgede asker bulunduracak olmaları başlangıç için çok olumlu. Bu, Pakistan gibi bazı İslam ülkelerinin ve tarafsız ülkelerin de katılımıyla tam bir uluslararası resmi garantörlük sistemine dönüştürülebilirse, İsrail’in bölgede istediği gibi hareket etmesi, dönem dönem masumların can ve mallarına kast etmesi ve bu şekilde bölgenin sürekli bir sorun kaynağı olmaya devam etmesi önemli ölçüde engellenebilir.
Burada da bir garantörlük sistemi var denilebilir. Mısır’da bu kadar liderin hazır bulunduğu bir ortamda imzalanan bir niyet beyanı da şüphesiz çok önemlidir ama hukuki olarak garantörlük mekanizmasının Anlaşmayla olması beklenir ki yıllar sonra bile ona dayanarak aksiyon alınabilsin.
Bilenlerimiz vardır, bizim 1974’te Kıbrıs’a müdahalemizi meşru kılan garantörlük hükümlerinin yer aldığı 1959 Zürih Anlaşmasıydı. Arada 15 yıl fark var.
Burada kısa bir parantez açabiliriz. İngilizlerin çekilmesiyle Yunanistan’ın kendisine bağlamaya çalıştığı Kıbrıs’ta işin Ülkemizin de arasında olduğu üç ülkenin garantörlüğü noktasına gelebilmesinde hem Rahmetli Adnan Menderes’in hem de rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun büyük emekleri vardır. O süreçteki bazı müzakereler de diplomasi tarihinde de serlevha olacak örnekler niteliğindedir. Bunlar bugün nasıl hazırlıklar yapmamız gerektiğine dair de önemli ipuçları veriyor. Büyükelçi Semih Günver’in güzel Türkçesiyle yazdığı “Fatin Rüştü Zorlu” adlı kitabında mükemmel müzakere örnekleri var. Bunlardan en dikkat çekenini sonraki yazılarımızda kısaca aktarmaya çalışabiliriz.
Yeniden Plana dönersek, Trump Planı özelinde ateşkes ve garanti mekanizması konusunda bir Anlaşma yok ama çok üst düzeyde bir niyet beyanı var. Bunu önemsiz saymak abes olur. Ama yine de iş sonuçta güçte, işbirliğinde ve iradede düğümleniyor. Gücünüz varsa, niyet beyanı da kâfi gelebilir, yoksa Anlaşma yapsanız bile, bunu uygulamakta / uygulatmakta aciz kalabilirsiniz.
“Nihayetinde Dünya Kazanıyor”
Netanyahu ve onu besleyen damarın sınırlandırılması başta Trump birçok dünya liderine de derin bir nefes aldıracak gibi görünüyor. Lobilerin etkisiyle bu tür bir sınırlandırmanın da sınırlı tutulmaya çalışılacağı tahmin edilebilir ama bu husus yine de üzerinde çalışılmaya değer bir nokta.
Bu çerçevede, İslam ülkelerinin ve Gazze’yi destekleyen ülkelerin potansiyeli ve Trump ve diğer dünya liderleri üzerindeki etkileri çok daha iyi değerlendirilebilir. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın bu yönde beyanlarını hatırlıyorum. Başta ABD birçok Batı ülkesindeki İsrail etkisi bilinenlerin bile ötesinde olabilir ama toplu taleplerin ve etkin diplomasinin o ülkelerdeki liderleri daha doğru yönlendirebileceği ve İsrail’e yakın çevrelere karşı ellerini güçlendireceği de ortada.
Dünya kamuoyunun gücü de yine çok önemli bir unsur. Bu noktaya gelinmesinde, küresel vicdanın kendini giderek daha çok göstermesi de çok önemli bir faktör oldu.
Yazımızı Donald Trump’ın İsrail Parlamentosunda yaptığı konuşmada bu hususu da vurgulayan cümleleriyle toparlayalım. Trump konuşmasında ara ara İsrail’e ve Netanyahu’ya gülücükler dağıtsa da şunları da söyledi:
“Dünya büyük ve güçlü. Ve nihayetinde dünya kazanıyor.”
“The world is big and is strong and ultimately, the world wins.”
“Bu ateşkesin zamanlaması mükemmel. Dedim ki: Bibi (Netenyahu): Şayet sen bunu devam ettirseysin, ettirseydin, ettirseydin, öldür, öldür, öldür. Sen şimdi bu ateşkesle bundan daha çok hatırlanacaksın.”
“The timing of this is brilliant. And I said, ‘Bibi, you’re going to be remembered for this far more than if you kept this thing going, going, going – kill, kill, kill.’”
Evet, Trump gerçekten güzel ifade etmiş:
“Nihayetinde dünya kazanıyor.”
Allah vicdanlı kalpleri yeryüzünden eksik etmesin.
Konu çok derin. Bugünlük kifayet-i kelam diyerek burada bitirelim.
Allah’a emanet olun.
=====
* Ami Ayalon’un röpörtajı Foreign Affairs’in internet sitesinde yer alıyor.