Adem KILIÇ – 01 Eylül 2025
7 Ekim 2023’te Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonuyla başlayan ve İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım savaşına dönüşen kapsamlı saldırılarıyla devam eden süreç, yalnızca Filistin sahasında değil, küresel arenada da yeni derin kırılmalara ve ittifaklara yol açtı.
Bu yeni denklemin en dikkat çekici gelişmelerinden biri ise, Türkiye’nin İsrail’e karşı dik duruşu ve Suriye’de etki alanını genişletmesinin ardından, Yunanistan-İsrail ittifakı olarak ortaya çıktı.
Gazze’de on binlerce sivilin katledilmesine rağmen Atina’nın Tel Aviv’e verdiği koşulsuz destek, bu yakınlaşmanın tamamen Türkiye karşıtı stratejik bir tercih olduğunu göstermeye başladı.
Doğu Akdeniz’de enerji ve deniz yetki alanları
Doğu Akdeniz’de enerji ve deniz yetki alanları üzerinde yaşanan gerilimler ve özellikle de, Türkiye’yi yok sayan ve ABD, Mısır, GKRY, Yunanistan ve İsrail’in öncülük ettiği EASTMED projesinin, Libya başta olmak üzere attığı adımlarla Türkiye tarafından uygulanamaz hale getirilmesi, Yunanistan ve İsrail’in yakınlaşmasına neden oldu.
Türkiye’nin imza attığı bu başarı, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında kurulan bloğu derinleştirdi ve Atina ile Tel Aviv, Ankara’nın 2019’da Libya ile imzaladığı deniz yetki alanı anlaşmasına karşı ortak karşı hamleler geliştirmeye başladı.
2 ülke ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ilk olarak, İsrail gazının Girit üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması için yeni LNG terminalleri ve altyapı çalışmalarına imza atmaya başladı.
Diplomatik cephede ise Yunanistan, İsrail ile birlikte Brüksel ve Washington nezdinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak iddialarını zayıflatmaya yönelik koordineli bir lobi yürütmeye çalıştı ve bu adımları atmaya devam ediyor.
Avrupa Birliği ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’e destek
Yunanistan, AB mekanizmaları içerisinde ve Brüksel’de, Gazze’deki sivil katliamlara rağmen İsrail’e karşı yaptırım uygulanmasını engelleyen blokta öncü bir rol üstlendi.
Atina yönetimi, Türkiye’nin Filistin lehine yürüttüğü politikaları ise AB platformlarında “İslami radikalizm” söylemiyle hedef gösteriyor ve böylece hem İsrail’e diplomatik bir kalkan sağlamaya çalışıyor hem de Ankara’nın bölgesel söylemini Batı kamuoyunda sözde marjinalize etmeye çalışılıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi cephesinde de benzer bir tablo söz konusu.
İsrail Başbakanı Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Gallant hakkındaki savaş suçu kanıtları gündeme geldiğinde, Atina sessiz ama etkili bir şekilde Washington ve Tel Aviv çizgisinde pozisyon alıyor.
İsrail’in Gazze’deki yıkımının, “meşru müdafaa” söylemiyle perdelemeye çalışıldığı bir ortamda Yunanistan, İsrail’in uluslararası hukuk önünde yargılanmasının önünde de örtülü bir set oluşturuyor ve AB Dışişleri Konseyi gibi kurumlarda, İsrail aleyhine alınacak kararları engellemeye ya da bu kararlara katılmamaya devam ediyor.
Yunanistan ayrıca, son olarak Gazze Şeridi’ndeki kıtlık koşullarını kınayan ve 22 AB ülkesinin ortak yayınladığı bildiriye katılmayı reddeden 4 AB üyesinden birisi oldu.
Ekonomik ve askeri işbirliği
İki ülke arasındaki ekonomik ve askeri işbirliği de olağanüstü bir şekilde hız kazandı.
Yunanistan, İsrail’in yüksek teknoloji, savunma sanayi, yapay zeka ve enerji kapasitesini kendi stratejik hedefleri için kullanmaya çalışırken, İsrail ise Atina’yı Avrupa’ya açılan bir ekonomik kapı olarak konumlandırma stratejisi ile hareket ediyor.
İsrail’in önde gelen savunma sanayi üreticilerinden Elbit Systems, son dönemde Yunanistan’da askeri bir hava eğitim merkezi projesini üstlenirken, bu sürede ayrıca İsrail’in Heron ve Hermes tipi insansız hava araçlarının Yunanistan’a satılmasına da izin verildi.
İki ülke ayrıca, Doğu Akdeniz üzerinde ortak İHA devriyesi planlarının yanı sıra, GKRY’nin de dahil olduğu askeri işbirliklerine imza atmaya başladı.
Bu başlıktaki en kritik boyut ise, özellikle 7 Ekim sonrası dönemde Blue Flag ve Iniochos gibi tatbikatlarla Doğu Akdeniz ve Ege’de Türkiye’yi çevreleyen bir güvenlik doktrini inşa etme adımlarının öne çıkması oldu.
İsrail İstihbarat Teşkilatı Mossad ve Yunanistan İstihbarat Teşkilatı EYP arasında kurulan yeni mekanizmalar, Türkiye’nin Suriye, Libya ve bölgedeki enerji sahalarındaki hamlelerini yakından izleyen bir koordinasyon ağına dönüştürüldü.
İsrail’in Yunanistan’a Demir Kubbe’nin unsurlarından birisi olan David’s Sling hava savunma sistemini teklif etmesi de, Türkiye’nin hava savunma üstünlüğüne karşı atılan ortak adımlardan birisi olarak kayıtlara geçti.
Sonuç
Tüm bu gelişmeler; Yunanistan-İsrail yakınlaşmasının, sürecin sadece Gazze’deki soykırım savaşına dair bir dayanışma olmadığını ortaya koyuyor.
İki ülke arasında giderek artan işbirliği, Türkiye’nin bölgesel etkisini sınırlamaya dönük uzun vadeli stratejik bir planın parçası olarak derinleşiyor ve Atina, İsrail’e hem küresel arenada diplomatik koruma sağlamaya çalışırken hem de enerji ve askeri üs sağlayarak ortak çıkarları ilerletmeye çalışıyor.
Görünen o ki; Yunanistan’ın yıllardır Avrupa Birliği ve NATO platformlarında Türkiye karşıtı attığı adımlar, şimdi de Filistin meselesindeki Türkiye’nin güçlü ve bağımsız duruşu nedeniyle İsrail’in çıkarları ile birleşmiş durumda.
Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye, önümüzdeki dönemde yalnızca sahadaki askeri caydırıcılığa değil, aynı zamanda enerji diplomasisi, savunma teknolojileri ve çok boyutlu bölgesel ittifaklara daha fazla yatırım yapmak zorunda.
Zira İsrail-Yunanistan ekseni, bu planlarını GKRY, Fransa ve ABD desteğiyle, çok katmanlı bir baskı mekanizması haline dönüştürmeye çalışacak gibi görünüyor.