Reşit Kemal AS – 12 Aralık 2025
Türkiye’nin Afrika’daki varlığını sürdürülebilir kılmanın farklı boyutlarını ele aldığım yazı dizisinin 4. bölümünde bu kez, ilişkilerin en kritik ve en hassas katmanına odaklanmak istiyorum.
Nedir bu katmanlar?
Yerel aktörleri doğru anlamak, sömürgeci olmayan ve eşit ortaklığa dayalı bir iletişim dili kurmak ve işbirliğini istikrarlı bir zemine oturtmak.
Ülkemizin kıtadaki her adımı ancak yerel dinamikleri, toplum yapısını, siyasi dengeleri ve tarihsel hafızayı dikkate aldığı ölçüde anlam kazanabilir. Daha önce de belirttiğim gibi, Afrika’da kalıcı bir etki bırakmanın yolu, teknik projelerden veya ekonomik yatırımlardan önce, karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki mimarisini inşa etmekten geçiyor. Bu bölümde Türkiye’nin sahada güven üreten, yerel hassasiyetleri gözeten ve uzun vadeli ortaklıklar kurmasını mümkün kılacak temel ilkeleri ele almaya çalışacağım.
Yerel Ortaklarla Uzun Vadeli ve Saygın İlişkiler Kurmak
Türkiye’nin son yirmi yılda Afrika’da açtığı yeni sayfa artık olgunluk dönemine giriyor. Ancak bu dönemin sağlıklı ilerleyebilmesi, yalnızca diplomatik açılışlar ya da ekonomik anlaşmalarla sınırlı bir çabaya değil, yerel dinamikleri anlayan, sömürgeci olmayan, karşılıklı saygıya dayalı bir ortaklık vizyonuna ihtiyaç duyuyor. Bugün Afrika’da Türkiye’nin en büyük avantajı, geçmişten taşınan bir sömürge yükünün olmaması. Fakat bu avantajı korumak, ancak sahada doğru ilişki modelleri kurmakla mümkün olur.
Yerel Dinamikleri Dikkate Alan “Dinle–Öğren–Ortak Ol” Yaklaşımı
Afrika’da başarılı olmanın altın kuralı, yerel gerçeklikleri anlamaktan geçiyor. Türkiye’nin her ülkede toplumsal yapıdan ekonomik önceliklere, etnik-dini dengelerden siyasi hassasiyetlere kadar geniş bir perspektifte analiz yapması artık bir zorunluluktur.
Yerel danışmanlık mekanizmalarının güçlendirilmesi yani, büyükelçiliklerde yerel uzman kadrolarının artırılması, proje geliştirme süreçlerine yerel akademisyenlerin, STK’ların ve iş dünyasının dahil edilmesi gibi başlıklar, Türkiye’ye sahada büyük avantaj sağlar. Politikalar yerel bilgiye dayanmadıkça sağlıklı bir etki yaratması mümkün değildir.
Sömürgeci Olmayan, Eşit Ortaklığa Dayalı Bir İletişim
“Kazan–kazan” sözden öte pratik hale getirilmeli
Türkiye’nin en büyük “diplomatik sermayesi”, kıtada sömürgeci bir geçmişe sahip olmamasıdır. Bu nedenle “kazan-kazan” anlayışının sadece söylemde değil, uygulamada da karşılık bulması gerekiyor.
Projelerin Afrikalı muhataplarla birlikte tasarlanması, ortak mülkiyet modellerinin (örn: 50-50 ortaklıklar, ortak yönetim kurulları) artırılması ve şeffaf bir iletişimle Türkiye’nin gerçek niyetinin “işbirliği ve ortak kalkınma” olduğunun anlatılması büyük önem taşıyor. Türkiye, Afrika’da “eşit ortak” profilini güçlendirdikçe güven duygusu da kalıcı hale gelecektir.
Eğitim, Kapasite Geliştirme ve İnsan Yatırımına Odaklanmak
Türkiye’nin Afrika’daki en etkili yumuşak güç alanı kuşkusuz eğitim. Türkiye Bursları programının daha geniş coğrafyalara yayılması, mezun ağlarının aktif şekilde desteklenmesi ve Türkiye–Afrika Mezun Dernekleri’nin kurumsallaştırılmasının sahada ciddi bir bağ kuracağı kanaatindeyim.
Bunun yanında mesleki eğitim, teknik okullar, öğretmen eğitim projeleri ve zanaat–girişimcilik programları TİKA, Maarif ve YEE aracılığıyla yaygınlaştırılabilir. Ortak üniversiteler, araştırma merkezleri ve özellikle sağlık, tarım, su yönetimi ve yenilenebilir enerji alanlarında ortak laboratuvarların kurulması Türkiye’nin uzun vadeli etkisini güçlendirecektir.
Yerel İş Ekosistemiyle Samimi ve Adil Ekonomik Ortaklıklar
Afrika’da iş yapan Türk şirketlerinin sadece “ihale alıp gitmek” yerine yerel ortaklarla uzun vadeli yatırım modelleri geliştirmesi artık stratejik bir gereklilik.
Projelerde en az %70 yerel istihdam hedefinin benimsenmesi, teknoloji transferinin artırılması ve know-how paylaşımı hem Türkiye’nin imajını güçlendirir hem de projelerin sürdürülebilirliğini garantiler.
Ayrıca KOBİ–KOBİ işbirliği potansiyeli, ortak markalar, franchise modelleri ve yerel üretim yapılarıyla desteklenerek Türkiye’nin ekonomik varlığını tabana yayabilir.
Sivil Toplum, Kültür ve Halk Diplomasisinin Güçlendirilmesi
Afrika’da toplumun kalbine dokunan çalışmalar, devletler arası ilişkilerden çok daha kalıcı etki bırakır. Kızılay, TİKA, Diyanet Vakfı gibi kurumların yerel STK’larla ortak projeler yürütmesi; YEE’nin merkez sayısını artırarak toplum tabanlı kültürel çalışmaları genişletmesi bu açıdan kritik öneme sahiptir.
Türkçe öğrenen gençlerle yerel toplum arasında kurulan kültürel köprüler, Türkiye’nin bölgedeki pozitif algısını büyütüyor. Ayrıca yerel medya ile ortak projeler, gazetecilik eğitimleri ve ortak TV–radyo yapımları iletişim boyutunu güçlendiren bir başka alandır ve bu yönde çalışmalara eğilim göstermek elzemdir.
Uzun Vadeli Güvenlik ve İstikrar Ortaklığı
Güvenlik alanında sağlanan işbirliği, ancak “iç işlerine karışmama” ilkesi net biçimde korunursa saygın bir zemine oturabilir. Polis ve askeri eğitim programlarının şeffaf kriterlere dayanması, insan hakları vurgusunun açık şekilde yapılması Türkiye’nin güvenlik desteğini daha kabul edilebilir kılar.
Kriz ve afet yönetimi, sağlık krizleriyle mücadele, erken uyarı sistemleri ve ortak tatbikatlar ise uzun vadeli bir güvenlik mimarisinin ana unsurlarıdır.
Yerel İhtiyaçlara Duyarlı ve Görünen Bir Diplomatik Varlık
Afrika’da diplomasi yalnızca devletler arası temaslarla sınırlı kalamaz. Büyükelçiliklerin yerel dilde iletişim yürütmesi, halkın günlük hayatına dokunan küçük ama etkili projeler geliştirmesi Türkiye’nin sahadaki görünürlüğünü artırır.
Yerel yönetişim modelleriyle uyum
Projelerin yerel kalkınma planlarıyla uyumlu olması, merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasında dikkatli bir denge gözetilmesi ve bu süreçlerin şeffaf biçimde yürütülmesi diplomatik itibarı güçlendirecek bir diğer başlıktır.
Türkiye, bu çerçevede hareket ettiğinde Afrika’da yalnızca ekonomik değil, insani, kültürel ve diplomatik derinliği olan kalıcı ilişkiler kurabilir.
