Adem KILIÇ – 26 Mayıs 2025
Türkiye; savunma sanayide, çok değil sadece 20 yıl önce %80 dışa bağımlı olan bir yapıdan, büyük ölçüde bağımsız, yerli ve milli üretime dayalı, dışa bağımlılığını %20’lere indiren bir noktaya evrildi.
Ancak bu dönüşüm sadece askeri kapasitenin artırılması anlamına gelmiyor.
Bu, Türkiye’nin dış politika araçlarını çeşitlendirmesi, bölgesel güç projeksiyonunda yeni bir stratejiyi hayata geçirmesi ve özellikle Suriye ile Irak merkezli terörle mücadelede yeni bir stratejik paradigma geliştirmesi anlamına geliyor.
Türkiye, insansız hava araçları, akıllı mühimmatlar, elektronik harp sistemleri ve yerli komuta-kontrol teknolojileri sayesinde artık sadece savunma yapan değil, sahada aktif şekilde varlık gösteren bir güç haline geldi ve hem bölgesel dengeleri hem de küresel arenada Türkiye’ye yönelik algıları köklü olarak değiştirdi.
Türkiye için yeni dönemi doğuran paradigmalar
Özellikle 2016 yılı sonrasında Türkiye’ye yönelik Batı tarafından uygulanan ambargolar, Türkiye’yi kendi savunma teknolojisini üretmeye sevk etti ve bu atılım, Türkiye’nin hem sahada hem de diplomatik masalarda üstünlük kurmasını sağlayan, Türkiye’ye özgü bir modelin doğmasına neden oldu.
Türkiye ilk olarak, Libya iç savaşında SİHA’larla yaptığı müdahale ile Trablus hükümetinin darbeci Hafter güçlerine karşı ayakta kalmasını sağladığında, dünya yeni bir Türkiye gerçekliğe uyandığının farkında değildi.
Zira bu gerçeklik, Libya’nın hemen ardından Türkiye’nin askeri teknolojisinin Karabağ ve Suriye’deki dış politikasında da etkili bir baskı unsuru olduğunu ortaya koydu.
Türkiye artık, kendisinin ve ya çıkarlarının sözkonusu olduğu noktalarda bağımsız bir politika izleme yetisini ve kararlılığını ortaya koyuyordu.
Türkiye’nin yerli ve milli savunma sanayi ürünleri, Polonya, Ukrayna, Katar, Nijerya gibi 30’dan fazla ülke tarafından satın alınırken, bu gelişme ayrıca, Türkiye’nin NATO içindeki pozisyonu da farklı bir boyuta taşıdı.
Bu gelişmelerin ardından Türkiye’nin önünde tek bir engel kalmıştı. O da; 40 yıldır ülkenin hem ekonomik hem de insani kaynaklarını sömüren terör!
Türkiye, Suriye ve Irak’ta PKK ve uzantılarını bitirme kararlılığı
Türkiye’nin savunma sanayisindeki bu yükselişi, ülkenin en kronik güvenlik sorunlarından biri olan PKK/YPG terörüyle mücadelede radikal bir dönüşüm sürecini de beraberinde getirdi.
Türkiye ilk olarak 2015 yılında başlattığı “terörü kökünde kurutma” politikası ile 2016’dan itibaren, tehditleri sınır ötesinde bertaraf etmeyi esas alan yeni bir güvenlik konsepti benimsedi.
Türkiye uluslararası hakları doğrultusunda sınır ötesinde yaptığı terör operasyonlarının dışında, yerli olarak ürettiği İHA/SİHA’lar, uydu destekli istihbarat sistemleri ve akıllı mühimmatlar sayesinde PKK ve YPG hedeflerine nokta operasyonlar yaparak bu unsurların hareket alanını ortadan kaldırdı.
Suriye’nin kuzeyinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla güvenli bölgeler oluşturan Türkiye, aynı zamanda PKK’nın Suriye ayağı olan YPG’nin doğrudan Türkiye sınırına ulaşma ihtimali de ortadan kaldırdı.
Türkiye, 2019’dan bu yana ise Irak’ın kuzeyinde yürüttüğü Pençe serisi operasyonları ile terörü kökünde kurutma stratejisini Suriye’deki operasyonları ile birleştirerek, terör örgütlerinin silah bırakmasına varan sürecin yapı taşlarını döşedi.
Suriye’nin geleceği, terör ve Türkiye’nin rolü
Suriye’de Esed rejiminin ardından oluşan denklemde en etkin aktör haline gelen Türkiye, Şara yönetiminin dünyaya angaje olması konusunda da öncülük eden ülke rolünü üstlendi.
Nitekim; yaklaşık 6 ay önce çöken Esed rejiminin ardından ülkeyi ayağa kaldırmaya ve yeniden dünyaya angaje etmeye odaklanan Şara yönetiminin, 8 Mart’ta imzalanan bir anlaşma ile, ülke içerisindeki YPG militanlarını Suriye ordusuna entegre etme projesi de yine Türkiye riyasetinde hayata geçirmeye çalışılıyor.
Türkiye, içeride “Terörsüz Türkiye” projesini yürütürken, Suriye’de de bu sürecin hamisi olarak hareket ediyor.
Suriye’nin toprak bütünlüğünün garantörü haline gelen Türkiye, sahadaki bu etkisini, diplomasi ile de destekliyor. ABD Başkanı Trump’ın geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Körfez turu sırasında, Ahmed Eş Şara ile Trump’ın görüşmesini sağlayan Türkiye, bir yandan ABD ve Batı’nın Suriye’ye uyguladığı yaptırımların kalkmasını sağlarken diğer yandan da istihbarat desteği ile sürecin akamete uğramamasını sağlıyor.
Aksi bir durumda ise Türkiye’nin Suriye içerisindeki terör uzantılarını yok edecek operasyonları yapma gücüne ve kararlılığına sahip olduğunu ABD dahil tüm aktörler artık net bir şekilde biliyor.
Sonuç
Tüm bu gelişmeler ışığında görülüyor ki; Türkiye’nin savunma sanayisindeki yükselişi, sadece bir teknik kapasite artışı değil, aynı zamanda da bir güvenlik vizyonunun somutlaşması anlamına geliyor.
Türkiye’nin, Suriye ve Irak sahalarında şekillenen yeni güvenlik doktrini, teknolojik üstünlükle desteklenmiş önleyici ve kalıcı müdahale stratejisini ortaya çıkararak yeni bir gerçeklik oluşturuyor.
Önümüzdeki dönem, Türkiye’nin sadece sınırlarında değil, bölgesel ve küresel güvenlik hinterlandında da vazgeçilmez bir aktör haline geleceğini gösteriyor.
YORUMLAR