
Abdullah YILMAZ – 10 Nisan 2025
Türkiye’de zaman zaman bazı sistem tartışmalarının yaşandığına şahitlik ederiz. Bu tartışmalardan bir tanesi de; “yerel yönetimler güçlendirilmeli mi, yoksa yetkileri sınırlandırılmalı mı” konusudur.
Konuyu yerel yönetimler denilince ilk akla gelen belediye teşkilatları üzerinden ele almaya çalışacağım. Umarım bazı farkındalıklara vesile olarak faydalı bir işe imza atmış olurum. Yirmi yılı aşkın süredir profesyonel anlamda konunun parçası birisi olarak en baştan ifade edeyim ki, bu alanda ciddi bir başıboşluk söz konusu. Faydalı olmayı murad ediyorum.
Bu arada bendeniz bu yazıyı hazırlamaya başladığımda İBB’deki malum süreç yaşanmıyordu. O konuya bilahare değiniriz inşallah. Bu yazımı bu süreci de hesaba katarak değerlendirmenizi istirham ederim. Ayrıca yorumlarınızla katkıda bulunabilir, itirazınızı dile getirebilirsiniz.
Efendim, esasında devletin hantal yapısının aksine yerinden yönetimin birçok avantajlı taraflarının olduğunu belirtelim. Belediyeler, nüfusa göre merkezi bütçeden aldığı pay ve vatandaştan toplanan bazı vergilerle oluşturulan bütçeyi, kurumun ve beldenin öncelikli ihtiyaçlarına göre kullanarak hizmet üretirler. Aldığı kararları beş yılda bir yapılan seçimlerde halkın içinden bağımsız üyelerden veya siyasi partilerin gösterdiği adaylardan oluşan meclislerin onaylaması gerekiyor.
Başkanlar da malumunuz bu seçimlerde iş başına geliyor. Meclis sistemi aslında resmiyette işlemekte ama idarenin başı ve aynı zamanda meclisin de başkanı olan belediye başkanlarının bu noktada yetkisi ve etkisi tartışılmayacak seviyededir. Onların sözünün üzerine söz söylemek pek mümkün değildir.
Meseleyi irdelerken ülke gerçeklerini göz ardı etmemek gerekir. Elbette memleketin her yanında çok iyi örnekler mevcut. Bunun yanı sıra çok kötü örneklerin varlığına da şahitlik ediyoruz. Ve kötü örneklerin daha fazla olduğunu üzülerek belirtmeliyim. Tıpkı bir skandal ile geçtiğimiz günlerde gündem olan Tuzlukçu Belediyesi gibi! Bu yazıya niyetlendikten sonra başka bir skandal daha Kadıköy Belediyesi’nde ortaya çıkmış oldu. Sadece son bir ay içerisindeki kötü örnekleri buraya koyacak olsak limitimizi aşmış oluruz!
Ülkemizde hasbelkader eline bir şekilde devlet gücünü almış olanlar başka bir boyuta geçebiliyor. Varsa hemen gizli ajandasına hizmete başlıyor, yoksa bir gizli ajanda oluşturup seçkinler zümresine geçiş yapmış oluyor. Koskoca belediye başkanı boşu boşuna mı seçiliyor!..
Belediyeler Kimsenin Babasının Çiftliği Değil!
Belediyeler insan asamaz, bir de para basamaz derler. Bu ifade belediyelerin dinamik yapısına atıfta bulunur. Diğer taraftan da başkanların bu yapıları kendi çiftliği gibi görme ve bu şekilde davranma hallerini de ifade eder. Evet bir takım kişiliği oturmamış, niyeti bozuk, makamları ego tatmin yeri olarak gören kişilikler; elindeki gücün sarhoş edici etkisinden kurtulamaz ve zil zurna duruma gelebilir, akıl almaz uygulamalara imza atmaya başlayabilir. İnsanımız; ciddi bir araştırma yapılacak olsa ölüm karşısında bir sıtma hali olan bu duruma razı gelir, kasayı çarçur etmesin de ne hali varsa görsün der! Şöyle kamunun kaynaklarını namusu gibi koruyup, devletin beş kuruşunun bile heba olmaması için çırpınan kamu görevlilerine ve başkanlara hasret durumdayız. Olanlar yok mu? Olmaz olur mu, onların her birine selam olsun…
Belediyelerde yaşanan kimi sorunlar art niyetten kaynaklanırken bazı sorunlar da sistemin kusurlarından kaynaklanıyor. Art niyet iddiamızın altını dolduracak o kadar çok kötü örnek var ki, hangisini sayalım insan şaşırır! Bu alanda ciddi bir analiz yapılarak ihtiyaçlar tespit edilerek, akabinde köklü bir yerel yönetimler reformu yapılması elzemdir. Şu son aylarda savcılıkların yürüttüğü soruşturmalara baksak bile ne demek istediğimi anlarsınız.
Belediyelerin temel görevlerini; altyapı, üstyapı, çarşı pazar düzeni ve çevre temizliği şeklinde özetleyebiliriz. Aslında bu maddeler görev alanını karşılamakta ama önemine binaen bir ana başlık olarak da kentsel dönüşüm meselesini eklemek isterim. Ekleyelim eklemesine de bu konuda pek kallavi icraat görmediğimiz için korkarım sadece eklemekle kalırız! Zira meşakkat oranı yüksek bu meseleye gerçek manada el atmış olan yok. Herkes bir şekilde konfor alanında kalmayı tercih ediyor. Belediyeler maalesef bu konuda devletin veya başka ifadeyle hükümetin vizyonuna yetişebilmiş değil.
En çok çalışma ortaya koyması gereken ve bu konuda en büyük imkana sahip olan ama uyumayı tercih etmiş olan İBB’den örnek verelim. Bütçe oluştururken mesele başlarına bela olmasın diye bütçeyi bile düşük tutmuşlar, niyetine dahi girmemişler. Araştırılırsa orta halli bir inşaat taahhüt firmasının İBB’den daha fazla projeye imza atmış olduğunu üzülerek görürüz.
Evet milletin oylarıyla millete hizmet için iş başına gelen başkan ve ekibi o makamları kendi çiftliği gibi görmeye başlıyor ve herkesin kendisine göre şekil alması gerektiğini düşünüyor. Motivasyonu hizmet olmaktan çıkıyor, seçimleri yeniden kazanabilmek en önemli öncelik haline geliyor. Bunlar biraz normal olanları. Daha da kötü niyetli olanların sayısı ise hiç de az değil. Niyet bozulunca kendisine itaat eksikliği gösterenlerden intikamları da çok acı olabiliyor. İşte Tuzlukçu Belediye Başkanı da mafyaların yöntemiyle rakip partinin toplantısına katılan esnafı namazda oturur gibi oturtup, ellerini açtırıp nedamet getirtiyor ve ego tatmininin dibine vuruyor!
Biliyorum bu örnek uç bir örnek ama benzer veya farklı kötü örneklerin sayısı o kadar fazla ki, artık işin cılkının çıktığını söylesem abartmış sayılmam. İşte kayyım atanan belediyelere bakabiliriz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki iddialara da bakabiliriz. Birinci önceliği vatandaşın derdine derman olmak olan belediyelerin milyar dolarlarının nerelere harcandığını veya başka bir ifadeyle bütçenin nasıl buhar olduğunu görebiliriz!
Koskoca İBB altı yıldır var olan belediye binalarında oluşturdukları kreşler ve bazı yerlerde açtıkları lokantaların dışında elle tutulur bir icraat ortaya koymadı. Bir de mezarlıklar için ibrik hizmeti vardı haksızlık etmeyelim! İronisi bir yana diyeceğim ama yazdıklarım ironi de değil maalesef! Özetle sadece algı oyunları ile süreci geçiştirdiler. Bu algıyı o kadar iyi yaptılar ki, toplumdaki kamplaşma ve kutuplaşmadan o kadar iyi faydalandılar ki, karıştırdıkları haltların hepsi yanlarına kar kaldı! Bereket ki, devlet şimdi hesap soruyor…
Niyetlerin Temizlenmesi Veya Temiz Niyetlilerin İş Başına Gelmesi Önemli!
Amacımız genelleme yapıp kimseyi veya herhangi bir kurumu zan altında bırakmak değil. Gördüğümüz bir sorunu ortaya koyup bir farkındalık oluşturmak istiyorum. Türkiye’deki bin 400 belediye içinde gerçekten kılı kırk yararcasına çalışıp, kısıtlı imkanlarla hizmet üreten çok sayıda belediyemiz ve başkanlarının var olduğunu biliyorum. Onların emeklerini görmezden gelmek büyük bir haksızlık olur.
Esnek yapıları sayesinde bir çok belediyede çok önemli hayır hizmetlerine vesile olunduğunu da biliyorum. Ancak bu durum kimsenin görmek istemediği sorunların olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu sorunların bir kısmı iş bilmemekten, bir kısmı yetişmiş personel eksikliğinden, bir kısmı da kaynak veya araç gereç eksikliği gibi sebeplerden de kaynaklanıyor. Ama önemli bir kısmı da niyet bozukluğundan kaynaklanıyor!
Niyet bozukluğunun altını dolduracak o kadar çok örnek var ki, artık bu konuda herkesin şapkayı önüne koyup üzerine düşeni yapması gerekiyor. Vatandaşlarımızın da bu konuda feraset ortaya koyması gerekiyor. Yani hep beraber samimiyet göstermemiz, meseleyi kendi çıkarlarımız doğrultusunda değerlendirmememiz gerekiyor. Belediyenin veya başkanın başarısını; yeğeni işe yerleştirme, sitenin bahçesine kamelya alma, köy derneğin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamama, kaçak kat atıp atamama gibi menfaat pencerelerinden bakarak veya sosyal medya performansına göre değerlendirirsek hayırlı sonuca erişemeyiz.
Peki Değerlendirme Ölçümüz Neler Olmalı?
En başında şunu söyleyelim, ölçümüz reklam değil hizmet olmalı. Yani göz boyamak için türlü türlü fırıldak çeviren yerine, vatandaşın derdini kendine dert edinmiş başkan ve kadroları tercih etmek ve bunun için de bakış açımızı değiştirmemiz gerekir. Biz hizmeti takdir ettikçe hizmet görürüz. Reklamı tercih ettikçe bol bol reklam görürüz.
Ölçü olarak sayabileceğimiz bir çok madde sıralayabiliriz. Ama uzatmadan en önemli gördüğüm iki maddeyi de söyleyeyim. Kanunlara uygunluk, Allah korkusu. Zira Allah korkusunun olmadığı yerde kanun veya yönetmelik de bir yeden sonra aciz kalıyor. Kötü niyetli olan yaptığı usulsüzlüğün bir şekilde kılıfını bulabiliyor. Bir ölçümüz de kaynakların nerelere nasıl kullanıldığı olmalı. Konserlere veya uyduruk etkinliklere mi, yoksa kalıcı işlerle mi para harcanıyor buna da bakmak gerekir.
Bir Öneri: Yerel Yönetim Uzmanlığı Kadrosu Oluşturulmalı
Kurumların daha verimli çalışabilmesi için kurumsal yapılarının güçlendirilmesi isabet olacaktır. Bunun için de her belediye belli sayıda bu alanda uzmanlaşmış personel istihdam edebilir. Tıpkı bakanlıklarda olduğu gibi, ilgili okulları bitirmiş ve gerekli sınavlardan iyi puan almış adına da “Yerel Yönetim Uzmanı” diyebileceğimiz bu kişiler, kurumları çok daha farklı bir yere taşıyabilir.
Kamuda üst düzey görevi olan ve yerel yönetimlerde vazife yapmış bir dostumun bu önerisi, yeterince bilgi birikime sahip olmayan başkan ve ekiplerinin açığını kapatabilir, işleyişe her açıdan katkı sunabilir, otokontrol sağlar, kalitenin artmasına da vesile olur.
Son söz, konuyla ilgili herkesin dertlenmesi ve üzerine düşeni yapması gerekiyor. Belediyeler ve bütçeleri üzerinden zenginleşmek, siyasete finansman oluşturmak, seçmene şirin gözükmek için kıyak işlere imza atmak veya belediyeleri bir arpalık gibi görmek gibi hastalıklı hali terk etmek önceliğimiz olmalı. Öte yandan denetimler de hakkıyla yapılmalı. Güncel sorunları ve ihtiyaçları belirlemek; yerel yönetimlerin gelişmesi ve güçlenmesi niyetiyle çalıştaylar ve sempozyumlar düzenlenebilir, bunun neticesinde radikal kararlar da alınabilir.
Hedefimiz ve amacımız, aralarında fukaraların da bulunduğu vatandaşlarımızın vergileriyle oluşan bütçeleri, onların gerçek ihtiyaçları için kullanmak olmalı. Başkaca hedefleri olanlar da bu kurumlardan uzak tutulmalı, vesselam…