Selçuk Alagöz Öldü Mü? Evet… Bu soru artık acı bir gerçekle cevap buldu: Selçuk Alagöz öldü. Türk pop ve rock müziğinin unutulmaz ismi, 5 Ağustos 2025 sabahında hayata gözlerini yumdu. 81 yaşındaki duayen sanatçı, bir süredir Bodrum’da tedavi görüyordu. Onun ardından geriye sadece şarkılar değil, koskoca bir dönem kaldı.
Peki, Selçuk Alagöz neden öldü? Hastalığı neydi? Onu kaybetmeden önceki süreçte neler yaşandı? Ve kimdi Selçuk Alagöz…? Bu haberde hem ölümünün ardındaki tıbbi gerçeklere hem de sanatçının müzikle örülü etkileyici hayat hikayesine derinlemesine bakacağız.
Acı Haber: Banu Alagöz Açıkladı
Bir dönemin kalbine dokunan seslerden biri olan Selçuk Alagöz’ün vefatını kızı Banu Alagöz sosyal medya hesabından şu sözlerle duyurdu: “Bugün 11.50’de babamı kaybettik. Başımız sağ olsun…” Birkaç kelimeyle ifade edilen bir kayıp… Ama aslında içi hüzünle dolu koca bir boşluk.
Selçuk Alagöz Neden Öldü?
“Selçuk Alagöz öldü mü” sorusunun yanıtı kadar önemli bir başka merak da ölüm sebebi… Sanatçının hayatını kaybetmesinin ardında, uzun süredir devam eden sağlık sorunları yatıyordu. Temmuz 2025’te Bodrum’da yüksek tansiyon ve kalp ritim bozukluğu şikayetleriyle hastaneye kaldırılmıştı. Doktorlar durumunun hassas olduğunu açıklamış, ancak umutlu mesajlar da verilmişti.
Ne yazık ki, zamanla kötüleşen sağlık durumu 4 Ağustos’ta kritik bir eşiğe geldi. Yoğun bakıma alınan Alagöz, solunum cihazına bağlandı. Kalbi 5 Ağustos sabahı saat 11.42’de durdu. Sekiz dakika boyunca müdahale edildi. Ancak sonuç alınamadı. 11.50’de ölüm haberi resmen duyuruldu.
Hastalığı Neydi?
81 yaşındaki usta sanatçının temel şikayetleri yüksek tansiyon (hipertansiyon) ve kalp ritim bozukluğu idi. Özellikle yaş ilerledikçe kalp damar sisteminde oluşan stres, ani krizlere yol açabiliyor. Selçuk Alagöz’ün hastalığı da bu doğrultuda ağırlaştı.
Solunum yetersizliği gelişti, kalp kası zayıfladı. Bu nedenle yoğun bakımda destek ünitesine alındı. Ancak ne yazık ki sonuç değişmedi. Vefatı, kronik rahatsızlıkların birikimli etkisinin bir sonucu oldu.
Selçuk Alagöz Kimdir?
Peki, bu büyük isim kimdi? Neden bu kadar çok insan onun ölümüne üzüldü?
Selçuk Alagöz, 5 Ağustos 1944’te İstanbul’da doğdu. Kaderin garip bir cilvesi mi, yoksa hayatın simgesel bir tamamlanışı mı bilinmez… Ama doğum gününde vefat etti. 5 Ağustos’ta doğdu, 5 Ağustos’ta öldü…
Alman Lisesi’nde eğitim gördü. Ardından İstanbul Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. Akademik kariyeri turizm işletmeciliğinde yüksek lisansla taçlandı. Ancak ruhundaki müzik aşkı her şeyin önüne geçti.
Müzikle İlk Temas: Altın Mikrofon Yarışması
1964 yılında Türkiye’nin en prestijli müzik yarışmalarından biri olan Altın Mikrofon’a katıldı. Kendi adını taşıyan “Selçuk Alagöz Orkestrası” ile sahne aldı. Solist ise kardeşi Rana Alagöz’dü.
Seslendirdikleri “Kemerin Naftaları” şarkısı, finale kalarak büyük ilgi gördü. Bu başarının ardından 1967 yılında tekrar Altın Mikrofon’da sahneye çıktı. Bu kez Cahit Berkay ve Engin Yörükoğlu ile birlikte üçüncü oldular. Türkiye’nin müzik tarihinde bir kilometre taşıydı bu.
Şarkılar, Albümler, Rekorlar…
Selçuk Alagöz ve kardeşi Rana, “Deliyim Seviyorum”, “Malabadi Köprüsü”, “Her Şey Bitmiştir Artık” gibi şarkılarla gönüllerde taht kurdu. 1960’ların ve 70’lerin ruhunu taşıyan bu parçalar, hâlâ pek çok kişinin hafızasında.
Sanatçı, kariyeri boyunca 23 adet 45’lik, 7 albüm ve 6 toplama albüm çıkardı. Şarkıları 80 farklı dilde seslendirmesiyle Guinness Rekorlar Kitabı’na aday gösterildi.
Türkiye’yi Temsil Etti
1970 yılında Atina’da düzenlenen 3. Apollonia Uluslararası Müzik Festivali’nde Türkiye’yi temsil etti. Bu uluslararası başarı, Selçuk Alagöz’ün sadece yerel değil, global düzeyde de bir müzik elçisi olduğunun göstergesiydi.
Sadece Sanatçı Değil, Sosyal Sorumluluk Elçisi
Sanatıyla olduğu kadar, toplum yararına yaptığı çalışmalarla da hatırlanacak bir isimdi Selçuk Alagöz.
Türk Kalp Vakfı, POPSAV ve MÜYORBİR gibi önemli sivil toplum kuruluşlarında aktif görev aldı. Müzik endüstrisinde telif haklarının korunması, müzisyenlerin sosyal güvenliği gibi alanlarda öncü çalışmalar yaptı.
Ödüller ve Onurlar
2010 yılında Altın Kelebek Özel Ödülü’ne layık görüldü. Aynı yıl yayımladığı otobiyografik kitabı “İki Kez Yaşadım” ile sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bir anlatıcı olduğunu da gösterdi.