Times Of Defence Yazarı – Öğr. Gör. Ömer Memoğlu – 21 Temmuz 2025
Savaşın doğasının değişmesi ile birlikte modern muharebe sahasında dijital bir dönüşüm yaşanıyor. Kinetik çatışmaların yerini algoritmalarla yürütülen operasyonlar, sabit cephelerin yerini mobil ve esnek savunma hatları, konvansiyonel orduların yerini ise çok boyutlu harp kabiliyetine sahip entegre kuvvet yapıları alıyor. Yeniden dizayn edilen/iyileştirilen kuvvet yapılarının entegre çalışabilirliği ve müşterek operasyon kabiliyetleri kritik önem taşıyor. Yaşanan bu dijital dönüşüm; küresel belirsizliklerin, asimetrik tehditlerin ve hibrit savaş konseptlerinin/stratejilerinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Bugünün muharebe sahası artık yalnızca fiziksel bir alandan ibaret değil; aynı anda kara, deniz, hava, siber ve uzayda icra edilen çok katmanlı/çok boyutlu ve çoklu alanları (multi-domain) içeren bir mücadele alanı. Türkiye de yaşanan bu değişime yönelik aksiyon alarak savunma sanayiinde kritik millî teknolojiler geliştirmekte ve Eğitim ve Doktrin Komutanlığı (EDOK) kapsamında kritik savaş doktrinleri geliştirerek multi-domain’e uyum sağlayan müşterek dizaynlar oluşturmaktadır.
Muharebe 2.0 olarak da tanımlanabilen bu yeni çağda, dijital dönüşüm, çoklu alan savunması, KBRN tehditleri ve entegre hava savunma sistemleri gibi kritik başlıklarda gösterilen stratejik uyum, yalnızca askerî bir başarı değil; ulusal bağımsızlık ve caydırıcılığın da temel yapı taşları hâline gelmiştir.
Bu çalışma kapsamında IDEF (Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı) 2025 öncesinde Türkiye’nin değişen muharebe sahalarına uyum kapsamında geliştirdiği stratejik doktrinler ve yaklaşımlar ele alınacaktır.
Muharebe 2.0 ve Modern Muharebe Sahasının Dijital Dönüşümü
Muharebe 2.0 kavramı, konvansiyonel çatışmaların sınırlarını aşarak dijitalleşmenin derin etkisiyle yeniden şekillenen bir savaş evresini temsil ediyor. Modern muharebe sahasında sensör füzyonu, yapay zekâ ile desteklenen karar destek sistemleri ve otonom harp unsurları ön plana çıkarken; fiziksel çatışma alanı, siber ve elektromanyetik spektrumla birleşiyor. Karar alma döngüleri milisaniyelerle ifade edilen bu yeni çağda, dijital ağlar üzerinden yürütülen bilgi savaşı, kinetik güç kullanımının önüne geçebiliyor.
Muharebe 2.0’da başarı artık yalnızca konvansiyonel güçle/silahla değil; veri üstünlüğü, yapay zekâ destekli senaryo analizleri ve dijital gözetleme altyapılarının bütüncül kullanımıyla kazanılıyor. Türkiye’nin özellikle IMECE gözlem uydusu ile gerçekleştirdiği kazanımlar, müşterek operasyonlarda uydu-görüntü desteği sunması çerçevesinde stratejik önem arz ediyor.
Değişen Muharebe Sahalarında Çoklu Alan Savunması (Multi-Domain)
Geleneksel savaş senaryolarının yerini alan çoklu alan (multi-domain) muharebe anlayışı, birden fazla harekât sahasının senkronize şekilde yönetilmesini zorunlu kılıyor. Bu strateji, yalnızca düşmanı fiziksel olarak mağlup etmeyi değil; iletişim hatlarını keserek, elektronik harple sistemlerini felç ederek ve psikolojik üstünlük kurarak topyekûn bir yıpratma hedefliyor.
Özellikle NATO ve ABD TRADOC’un doktrinleştirdiği bu yaklaşım, Türkiye gibi bölgesel oyun kurucu aktörler açısından da yeni kuvvet yapılandırması, müşterek harekât kabiliyeti ve veri temelli karar alma mekanizmalarını zorunlu kılıyor. Bu bağlamda kara unsurlarının İHA’lar ve uydu sistemleriyle entegre çalışması, klasik savunma zincirlerinin ötesinde bir savunma mimarisi oluşturuyor.
Bunun yanında İDA ve İKA’ların da oyuna dâhil olmasıyla otonom sistemlerin sürü zekâsı ile müşterek operasyonlar gerçekleştirmesi modern muharebe sahasında insansız sistemleri ön plana çıkartırken, millî yapay zekâ ve algoritmaların önemini (siber uzayın kritik önemini) ortaya koyuyor.
Küresel Belirsizlikler Çağında Artan Asimetrik Tehditler: KBRN
Devlet dışı aktörlerin ve vekil unsurların giderek daha etkili olduğu hibrit tehdit ortamında, KBRN (Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer) saldırılar asimetrik savaşın en yıkıcı enstrümanlarından biri hâline gelmiştir. Maliyet açısından ucuz olması ve bir o kadar da yıkıcı olması sebebiyle özellikle biyolojik ajanlar küresel ölçekte krizlere ve belirsizliklere/istikrarsızlığa neden olmaktadır.
Konvansiyonel önleme mekanizmalarıyla tespiti ve etkisizleştirilmesi zor olan bu tehditler, ulusal güvenlik mimarisinde “öngörülemezliğe karşı direnç” ilkesini gündeme getirmiştir. Türkiye, sınır ötesi risklerin arttığı bu dönemde biyolojik ve radyolojik risklere karşı koruyucu ekipman üretimi, seyyar dekontaminasyon üniteleri ve KBRN eğitim merkezleriyle entegre bir hazırlık süreci yürütmektedir. Bu çaba yalnızca askerî değil; sivil savunma ve kritik altyapıların korunması açısından da stratejik bir gerekliliktir.
Türkiye’nin Bütünleşik ve Çok Katmanlı Hava Savunma Sistemi Çelik Kubbe
Türkiye’nin hava savunma vizyonu, bölgesel çatışmaların niteliği değiştikçe daha da stratejik bir boyut kazandı. “Çelik Kubbe” çok katmanlı bir savunma ekosistemini temsil ederken; Gök Vatan doktrini ise sadece fiziki hava sahasını değil, ulusal hava sahasını, elektromanyetik spektrumu ve uzayı da kapsayan (+Uzay Vatan Doktrini) bir savunma anlayışının temelini atmaktadır.
HİSAR-A+, HİSAR-O+, SİPER 1/2 gibi millî hava savunma sistemleri; alçak, orta ve yüksek irtifa tehditlerine karşı çok katmanlı bir refleksin yapı taşlarını oluşturuyor. Ayrıca S/İHA’lara karşı geliştirilen lazer sistemleri, elektromanyetik top teknolojileri ve yapay zekâ tabanlı tehdit tanıma algoritmaları sayesinde hava savunması artık reaksiyonel değil, proaktif bir karakter taşımaktadır. Türkiye, Çelik Kubbe’sini inşa ederken, yalnızca topraklarını değil; caydırıcılığını göğe de kazımaktadır.
Yeni Savaş Mantığına Uyum: Türkiye’nin Stratejik Uyarlama Yeteneği
Geleneksel savaş paradigmalarının yerini algoritmik karar sistemlerine, sensör bazlı harekât anlayışlarına ve entegre savunma katmanlarına bıraktığı günümüzde, Türkiye bu dönüşüme uyum sağlamakla kalmayıp yön veren aktörlerden biri hâline geliyor. Muharebe 2.0, çoklu alan yönetimi ve asimetrik tehditlere direnç gibi temel savaş kodlarının yeniden yazıldığı bir dönemi işaret ederken; Türkiye, kendi savunma doktrinini hem dijital hem de fiziksel katmanda yeniden inşa ediyor ve katmanları birbirine entegre hâle getirerek çok katmanlı bir güvenlik mimarisi/ekosistemi oluşturuyor.
Bu dönüşüm bölgesel/küresel bir caydırıcılığın da ötesinde, bağımsız karar alma yeteneği ve kriz anlarında stratejik refleks geliştirme kapasitesini de beraberinde getirmektedir. Artık sadece toprak değil; veri, spektrum ve uzay da korunması gereken vatan parçalarıdır.