Fatih ÜNLÜ – 01 Mart 2024
Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz dönüşüm sürecinde liderliğin kendisinden bekleneni verebilmesi için neler yapılabilir?
Bugünkü yazımızın konusu bu. Şüphesiz yapılabilecek birçok şey var. Üzerinde çok kafa yorulan bu konuda birçok kıymetli fikir de mevcut.
Biz de bu yazımızda alınabilecek bazı önlemleri bir fikir egzersizi ve bir giriş mahiyetinde arz edeceğiz. Bu önerilerin bir kısmı mevcut şartlarda çok naif gelebilir ama İnşaAllah şartları oluştuğunda fizibl hale geleceklerdir.
1) Siyasetin finansmanı sisteminin şeffaf ve etkin bir şekilde düzenlenmesi
– Siyasetin finansmanının şeffaf bir şekilde yapılması ve siyasete kaynak sağlayanların iktidar nimetlerinden nemalanmalarının engellenmesi siyasette birçok süreci etkinleştirecek ve doğru kararların alınmasına ve daha etkin bir tahsisata vesile olacaktır.
– Şeffaflık, liyakat sistemi ve objektif kurallara göre işleyen yetkin kurumlar birçok sorunun oluşmasını baştan engelleyebilir.
– Devlet yardımları çok daha etkin bir şekilde tasarlanabilir.
– Siyaseti daha mütevazı ve fikir, proje ve programlar üzerinden yapmanın yolları bulunabilir.
Siyasette görüntünün kısmi önemi bir yana, şaşaalı bir siyasi propaganda tarzının ters tepebileceği dönemlerden geçiyoruz.
2) Ezoterik veya ezoterik olmayan ve karar alma / uygulama süreçlerini bozan organize grupların etkisinin giderilmesi
İçe yerleşmişse bu organize yapılarla mücadele şüphesiz kolay değildir ama yapılmalıdır da.
Nizamülmülk Siyasetname’sinde yöneticilere “Ordunu tek bir gruba teslim etme.” manasında bir tavsiyede bulunur. Bu kural bütün önemli devlet kurumları için de geçerlidir şüphesiz.
Burada yeni grupların yanı sıra çok uzun zamandır varlığını devam ettiren daha yerleşmiş ve kanıksanmış yapılara da çok dikkat edilmelidir. Bunların diğerlerini öne atıp kendilerini saklama yetenekleri de yüksektir.
Liyakat sistemi, herkesin temsil hakkı bulması ve işe alımların objektif yapılar tarafından kontrolü de bu mücadelenin önemli araçlarındandır.
3) Kararların, dünyada etkili organize grupların ve çevrelerin beklentilerinden ziyade ülkenin hayrına olacak şekilde alınması için gereken tedbirlerin alınması
Zaruri olan, giderek elzem olan ve hatta elzemin de elzemi olan bu husus elbette kolay değildir ama mümkündür. Bu madde yapısı gereği 2. maddeyle de yakından ilgilidir.
Bu küresel çevrelerin etkisinin azaltılması için ilk başta bunlara mahkum olmama çabası gereklidir. Mesela, ekonomide öz kaynak oluşturulmalı, israftan kaçınılmalı, politikalar düşünüp taşınarak, istişare edilerek oluşturulmalıdır. Savunma sanayii gibi gibi somut alanların yanı sıra kültüre, eğitime ve medyaya özel önem verilmelidir.
Ekonomik yönden zorda olan veya bir sebeple dara düşmüş bir sistemin bu çevrelerin tesirinden kurtulması neredeyse imkansızdır.
Ayrıca, bu çevrelerle bağlantılı kişilere de özel dikkat edilmelidir. Çünkü bunlar ülkenin faydasından çok ekseriyetle yakın oldukları çevrelerin lobisi gibi hareket ederler. Herkes fikrini söyler. Ama sistem, son sözün ülkenin hayrına olacak şekilde halkın hakiki temsilcileri tarafından söyleneceği şekilde kurgulanmalıdır.
4) Ülkesinin hayrına çalışan liderlerin korunması.
Ülkesinin hayrına çalışan liderlerin kolaylıkla hedef tahtası haline getirilmelerine ve mağdur edilmelerine ne yazık ki bizim siyasi tarihimizde de birçok örnek mevcut. Bu ihtimalin çareleri de var kuşkusuz.
Alternatif ve çok iyi yetişmiş lider adaylarının mevcudiyeti o liderle uğraşanlar üzerinde hem caydırıcı bir etki yapar hem de onların yapabilecekleri muhtemel tahribatı azaltır.
Dolayısıyla kendisinden sonrası için çok iyi liderler yetiştirebilen bir liderin hem kendi korunmasına faydası olur hem de siyasi açıdan ebter bırakılmamasına, fikirlerinin devamına bir katkısı olur.
Nefsini aşıp kendinden sonraki iyi lider adaylarının da önünü açan bir lider, yani emanetin ehline verilmesine engel olmayan bir lider şüphesiz birçok dünya ve ahiret hayrına erişebilir.
Bunun da ötesinde liderin de katkıda bulunduğu ama etkin çalışan, ülkenin birikim ve dehasından ve tüm dünyanın dehasından faydalanan çok iyi bir sistemin kurulması temel hedef olmalıdır.
5) Yönetim kademesinde olanların iyi yetiştirilmesi ve görev verilenlerde liyakat ve ehliyet sorununun olmaması
Kuranı Kerim’in emri olan “Emaneti ehline verme” ilkesi herhangi bir yönetimdeki tüm sorunları çözebilecek kudrette bir ilkedir.
“Şüphe yok ki Allah size emanetleri ehline, liyakatli kimselere vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emreder. Hakikaten Allah size ne de güzel öğüt verir. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi duyar ve görür.” (Nisa Suresi, 58)
İyi yönetim ve liyakatin ayrılmaz bir bütün olduğunu bir önceki yazımızda belirtmiştik. Ehliyetin önemli bir gereği de o alanda iyi yetişmiş olmaktır.
Devlet yönetimi için iyi yetişmiş ve bilginin ötesinde işin ahlak, terbiye ve olgunluğuna sahip kimselerin yetiştirilmesi için Enderun gibi özel yapılar tasarlanabilir. Bir dönem DPT gibi bazı devlet kurumları da birçok önemli devlet görevlisinin yetişmesine vesile olmuştu.
Bu gibi özel yapıların yanı sıra, alaylıların katkısı da asla unutulmamalıdır. Çeşitli alanlarda kendini ispatlamış kişilerin keşfedileceği sürekli bir yönetici yetiştirme faaliyeti iyi yönetim için hayati derecede önemlidir.
Bu çerçevede, tüm devlet görevlileri, özellikle süreçleri etkileyebilecek olanlar özenle seçilmelidir. Bir bakan, bir başkan, bir uzman, bir genel müdür, yardımcıları ve daire başkanları çok gayretli olduklarında bu her basamağa yansır, çalışanlar gayrete gelirler ve Milletin ve Ülkenin işleri güzelce yerine getirilir.
Görevlendirmelerde liyakatin gözardı edilmesi ve insanların bulundukları makamda ya uzun süre kalma eğilimi veya hızla bir üst basamağa çıkma beklentisi hizmet aşkını öldürür. Kişi önce bulunduğu görevin hakkını verebilmelidir.
Ülkenin yönetim konusundaki dehalarını keşfedecek ve devreye alabilecek bir sistem kurgulanmalı ve Türkiye’nin dehası ve ötesi süreçlere yansıtılmalıdır. Bu da ancak iyi bir seçme ve liyakat sistemiyle mümkün olabilir.
Liyakat hemen hemen herkesin vurguladığı bir husus -ki ne kadar vurgulansa yeridir-. Ben de acizane bu hususları uzun yıllardır vurgulayanlardanım. Tabii, kastım sadece formel veya hemen fark edilebilir liyakat değil. Bu şart ama bunun da ötesinde çözüm üretme kabiliyetine sahip mahviyet sahibi kimselerin de keşfedilip bu yeteneklerin süreçlerde değerlendirilmesi hayati önem taşır.
Üst Düzey Görevler
Üst düzey yönetici pozisyonuna seçileceklere özel bir seçim süreci gereklidir. Aday o görevin icap ettirdiği şartları taşıyor mu? Güvenilir mi? Konunun inceliklerini biliyor mu, gayretli mi? İnsanlarla uyumu nasıl, onlara liderlik edebilir mi? Zor zamanlardaki refleksleri nasıl?..
Bu gibi hususlara çok iyi bakılmalıdır. Çünkü işi iyi bilmeyen ve halden anlamayan bir yönetici hem çalışanlar için hem de hizmet bekleyen millet için bazen kabus gibi olur.
Atalarımız bir berber ustasını seçerken bile o kişinin işin şartlarına uygunluğunu imtihan ederlermiş. Şöyle ki mesleki yeterliliğe sahip olan bir kalfanın ustalığa geçmesi için bir de öfke kontrolü sınavını vermesi gerekiyormuş.
İmtihanın bir parçası olarak, bir grup bu kalfaya hiç ummadığı bir yerde sataşır ve onu elden geldiğince sinirlendirmeye çalışırlarmış. Sinirlenen kalfa imtihanı kaybeder, sinirlenmeyen de ustalık belgesini alırmış.
Bunun sebebi de malum. Berberlerin aynı zamanda çok öldürücü bir silah potansiyeline sahip olan ustura ile çalışmaları. O vakit her ihtimal düşünülmüş.
Ben bunu aile ortamında anlattığımda, rahmetli babacığımız gençliğinde okuduğu şu haberi bize aktarmıştı. Yabancı bir ülkede (yanlış olmasın Lübnan diye hatırlıyorum) bir berber bir müşterisiyle tartışmış, tartışma büyüyünce de elindeki usturayla müşterisini öldürüvermiş.
Hasıl-ı kelam, görevlere liyakatli insanların gelmeleri esastır.
6) İnsanın yerine göre hem çok aciz hem de çok güçlü bir varlık olduğunun unutulmaması.
İyi yönetim insanın yerine göre hem çok aciz hem de çok güçlü bir varlık olduğunu anlayabilmekten geçer.
İnsan bir yönüyle acizdir çünkü her şeyi en iyi derecede bilmesi imkansızdır, dolayısıyla işleri yürütürken danışmalı, istişareyle hareket etmelidir. Tevazu sahibi olmalıdır.
İnsan acizdir, işleri ekipler kurarak yürütmeli ve kendi çabasının ancak insanların desteğiyle sonuca ulaşacağını bilmelidir. İnsanların emeklerini şahsına mal etmemeli ve emeği geçen herkesin hakkını verebilmelidir…
Bunlar gibi insanın acziyetinin iyi yönetim için verebileceği birçok ipucu bulunabilir.
Yine insan güçlüdür. Allah’ın “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım”*1 yüce hükmünün muhatabıdır insan ve eşref-i mahluk sırrını taşır. Biraz gayretle insanın yapamayacağı iş yok gibidir. Bunun için de insana insan değeri verilip ondaki güç ve deha ortaya çıkarılmaya çalışılmalıdır.
7) İşlerin mana boyutu ve toplumun dehası asla ihmal edilmemeli, unutulmamalıdır.
İyi yönetimin manevi bir yönü vardır. İmanla hayatın rengi değiştiği gibi siyasetin rengi de değişir. Ama gerçek ve yaşanan bir imanla. Mükafatı Allah’tan değil de hayatın kendisinden bekleyen bir insan için haliyle şahsi hedefler önem kazanır. Bunların en hafifi de şöhret ve taltif beklentisidir.
Aşkın bakış açısı ise işleri Allah için yapar, Allah için vazgeçer. Zahmetsiz rahmet vesilesi olur. İnsana bedel ödetmez. Kuran-ı Kerim tebliğde bulunan Peygamberlere (aleyhimüsselam) mealen şöyle demelerini emreder:
De ki: “Ben sizden bir ücret, bir karşılık da beklemiyorum.” *2
Bu dünyanın ötesine de gerçek manada inanıldığı zaman siyasette de yeni ufuklar açılır. İşin en kritik yönü manevi bir şevk ile insanın tabiatında mündemiç dehanın ortaya çıkarılabilmesindedir.
Her toplumda birçok deha vardır. O toplumun başarısı da bunları keşfedip değerlendirebilmesiyle ilişkilidir. Dehayı keşfedemeyen, dehaya kıymet vermeyen toplumların akibeti de hayır olmaz.
Maddi ilimlerde deha biraz daha çabuk fark edilebilir ama sosyal ve iktisadi alanlarda dehanın farkına varılması bazen biraz zaman alabilir.
Deha ve yenilik en az maddi ilimlerde olduğu kadar sosyal, iktisadi konularda ve yönetimde önemli ve gereklidir. İslam tarihi Medine’de kurulan kardeşlik müessesesi gibi bunun örnekleriyle doludur.
Tüm bu saydıklarımızın yanı sıra, dünyadan haberdar ve milletini seven bir aydınlar grubunun yetiştirilmesi, prensip siyaseti – ilkeli siyaset, siyasi rekabeti tadında bırakma ve yıkıcı hale getirmeme ve bunun yerine her kesime müspet rekabet, hizmet aşkı ve heyecan aşılayabilme…
Ve bir medeniyet ruhuyla gayretlerin aynı hedefe doğru yöneltilebilmesi çok çok önemlidir…
Bu yazıyla bu önemli konuya dair arz-ı kelamımızı tamamlamış olduk. Bu fikirler bir açılıma ve daha yetkin fikirlerle iyi uygulamalara vesile olursa, yazı dizimiz amacına ulaşmış olacak.
Allah’a emanet olun.
===
* 1 Bakara Suresi, 30. Ayeti Kerime’nin mealinden bir bölüm
* 2 Sa’d Suresi, 86. Ayeti Kerime’nin mealinin ilk bölümü