Reşit Kemal AS – 31 Aralık 2025
2026’ya girerken geriye dönüp baktığımızda, 2025’in Türkiye için sıradan bir takvim yılı olmadığını kabul etmek gerekiyor. Bu yıl, büyük kırılmaların değil; biriken soruların, ertelenmiş kararların ve derinleşen yön arayışlarının yılıydı. Türkiye 2025 boyunca aslında dünyayla değil, en çok kendiyle konuştu.
Yılın ilk aylarından itibaren ülkenin gündemi hız kesmedi. Ekonomi başlı başına bir manşet olmaktan çıkıp, gündelik hayatın sessiz belirleyicisi haline geldi. Rakamlar kadar hisler konuştu: geçim, sabır, beklenti ve uyum. Toplum, yeni dengelere alışmaya çalışırken devlet, ekonomide “istikrar mı hız mı?” ikilemiyle yol aldı. 2025 bu anlamda, kesin çözümlerden çok yeni eşiklerin yılı oldu.
Sert Söylemden Derin Mücadeleye
Siyaset cephesinde ise tansiyon hiç düşmedi ama biçim değiştirdi. Sert sloganların yerini daha stratejik hamleler, açık çatışmaların yerini daha derin mevzi mücadeleleri aldı. Yargı süreçleri, soruşturmalar ve kamuoyunda yankı uyandıran kararlar; hukukun, siyasetin ve toplumun kesiştiği alanları yeniden tartışmaya açtı. 2025, Türkiye’de “güç” kavramının yalnızca kimde olduğu değil, nasıl kullanıldığı üzerinden konuşulduğu bir yıl olarak hafızaya kazındı.
Dış politikada ise Türkiye, alışık olduğu gibi masadan kalkmadı. Aksine, çoğu zaman masanın kurulduğu yerlerden biri oldu. Bölgesel gerilimler, küresel belirsizlikler ve değişen ittifak dengeleri arasında Türkiye, hem denge kuran hem ağırlık koyan bir aktör olma iddiasını sürdürdü. 2025, Türkiye’nin dış politikada sesini yükselttiği kadar, sözüne dikkat ettiği bir yıl oldu.
Toplumsal alanda ise daha sessiz ama daha derin bir hareketlilik vardı. Gençler konuştu, ama çoğu zaman meydanlarda değil; tercihlerinde. Kadınlar, emekçiler, meslek grupları ve şehirler kendi gündemlerini daha net tanımlamaya başladı. Büyük patlamalardan çok, yavaş ama kalıcı değişimlerin işaretleri görüldü. Toplum, yüksek sesle değil; kalıcı taleplerle kendini hatırlattı.
Kapasite ve Sınırların Testi
Devlet açısından bakıldığında 2025, “Türkiye’nin Yeni Yüzyılı” söyleminin pratiğe ne kadar yansıyabildiğinin test edildiği bir yıl oldu. Kurumlar, refleksler ve kapasite tartışıldı. Nerede güçlü olunduğu kadar, nerede zorlanıldığı da görüldü. Bu açıdan 2025, bir sonuç yılı değil; hazırlık yılıydı.
Şimdi 2026’nın eşiğindeyiz. 2025 bize net cevaplar vermedi; ama doğru soruları sormayı öğretti. Türkiye bu yılı bitirirken şunu daha açık görüyor: Güç, yalnızca büyüklükle değil; yön, denge ve akılla anlam kazanıyor.
2025, Türkiye’nin yürüdüğü yolu durup kontrol ettiği bir yıl oldu.
2026 ise o yolun nasıl ve kimlerle yürüneceğinin yılı olacak.




YORUMLAR