adem kılıç

Adem KILIÇ – 09 Eylül 2024

İsrail’in uluslararası literatüre artık soykırım olarak giren Gazze saldırıları birinci yılına yaklaşırken, geçtiğimiz hafta altı İsrailli rehinenin cesedinin bulunması İsrail’de yeni bir süreci başlattı.

Başta başkent Tel Aviv sokakları olmak üzere İsrail’deki çok sayıda nokta, protestocularla dolup taşıyor ve gösteriler devam edecek gibi görünüyor.

İsrail basınındaki iddialara göre; altı rehinenin cesedinin adli tıp incelemeleri, İsrail ordusu rehinelere ulaşmadan iki gün önce öldürüldüklerini gösterdi. Hamas ise bunun yine İsrail’in bir propagandası olduğu konusunda ısrarcı.

Ancak ölüm nedenleri ne olursa olsun, öncelikle İsrail’deki protestoların asıl hedefinin Gazze’deki savaşı durdurmak değil, rehinelerin kurtarılması ile ilgili olduğunu belirtmek gerekiyor.

Zira; tüm dünyada manşetlere “İsrail’de savaş karşıtı protestolar” olarak geçen gelişmeler, savaşın sona ermesi ya da 40 bin Filistinli’nin öldürülmesine tepki ile ilgili değil, sadece Netanyahu’nun İsrailli rehineleri geri getirememesi ile ilgili.

Netanyahu’nun aşırı sağcı olarak tanımlanan savaş koalisyonu içerisindeki çatlaklar da son aylarda net bir şekilde ayyuka çıkmaya başladı. Son olarak İsrailli 6 rehinenin cesedinin bulunması sonrası, İsrail’deki muhalefet de harekete geçti.

Olayın ardından; İsrail’in en büyük işçi sendikası başkanı Hisdatrut Başkanı Arnon Bar-David ve ana muhalefet lideri Yair Lapid’in, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya kalan rehineleri eve getirecek bir anlaşma yapması için baskı yapmak üzere halka sokaklara çıkma çağrısı büyük karşılık buldu.

Resmi nüfusu 9 milyon civarı olan ve News York Times’a göre savaş nedeni ile ülke içerisindeki nüfus 6 milyona kadar düşen İsrail’de, yaklaşık 400 bin kişinin sokaklara çıkması bu çağrının nasıl karşılık bulduğunu ortaya koyuyor.

Fakat tüm bu gelişmelere rağmen Netanyahu geri adım atacak gibi görünmüyor. Peki neden?

Bu durum kesin olarak üç şeyi kanıtlıyor.

Birincisi; Netanyahu için saldırıların başından bu yana rehineler hiçbir zaman öncelik olmadı.

İkincisi; uluslararası basına da yansıyan şekilde 7 Ekim Hamas saldırılarında “esir vermektense öldürün” yaklaşımı ile özetlenen Hannibal Doktrini İsrail güvenlik güçleri tarafından uygulandı.

Üçüncüsü ise Netanyahu; kendi çıkarlarını devam ettirmek ve iktidarda kalmak için savaşın uzamasından, hatta genişletilmesinden başka çare görmüyor.

Netanyahu şimdi de, İsrail güçlerini Mısır ve Gazze arasında bulunan Philadelphi Koridoru’ndan çekmeyi reddediyor.

Kısacası Netanyahu Gazze’yi işgal etmeye kararlı olduğunu söylüyor ki bu da, savaşı durduracak ve rehineleri serbest bırakacak herhangi bir anlaşmayı reddetmeye devam edeceği anlamına geliyor.

Netanyahu’nun artık, kendi halkını kurtarmaktan çok Filistinlileri öldürmekle ve işgali genişletmekle ilgilendiği çok açık.

Netanyahu; ABD başkanlık seçimlerinden önce önünde iki aylık bir süre olduğunu biliyor ve görünen o ki bunu sonuna kadar kullanacak.

ABD ise tamamen çaresiz.

Kasım ayında gerçekleşecek seçimler öncesinde, tam ölçekli bir barış olmasa bile en azından bir ateşkes anlaşması ile süreci sakinleştirmek isteyen ABD yönetimi, Dışişleri Bakanı Blinken’in son 9 ayda Ortadoğu’ya düzenlediği 8 tura ve ABD Başkanı Biden’ın büyük umutlarla açıkladığı 3 aşamalı plana rağmen bu hedefine ulaşamadı.

ABD hem bu gelişmelerle hem de tüm dünya tarafından tepki ile karşılanan katliamlara rağmen İsrail’e yaptığı silah yardımları nedeniyle büyük güven kaybetti.

ABD içerisinde ise; Donald Trump’ı yenmeye odaklanan ancak bir yandan Müslüman ve savaş karşıtı Amerikalı seçmenlerin oyuna bir yandan da İsrail yanlısı bağışçılara muhtaç olan iki başkan adayının mücadelesi ile karşı karşıya.

Filistin tarafının verdiği tüm tavizlere rağmen Netanyahu ve hükümetinden herhangi bir olumlu karşılık gelmemesi ve ABD’nin geçtiğimiz hafta yaptığı “anlaşma %90” tamamlandı açıklamasının da boşa çıkması ateşkesi reddeden tarafın Hamas değil Netanyahu olduğunu da açık bir şekilde ortaya çıkardı.

Özetle Netanyahu’nun maskesi düştü ve ABD Arap coğrafyasında ki müttefikleri de dahil olmak üzere güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdi.

Netanyahu için savaşı genişleterek hem iç tepkileri bastırmak hem de ABD’nin askeri desteğini almaktan, ABD için ise Netanyahu’yu indirmek için tüm kozları kullanmak ya da İsrail ile birlikte geniş çaplı bir savaşa girmekten başka çare kalmadı.