Reşit Kemal AS – 29 Aralık 2025
İnsan, gözlerine ve kulaklarına güvenerek yaşar. Görür, duyar, inanır. Hızlı karar verir; çünkü zaman hızlıdır, gündem hızlıdır, hayat hızlıdır. Ama tam da bu hız yüzünden, en çok yanıldığımız yer yine gözlerimiz ve kulaklarımız olur. Her gördüğümüz gerçek, her duyduğumuz doğru değildir. Bazen görüntü eksiktir, bazen ses bozuk, bazen de anlatan kişi gerçeği eğip büküyordur.
Görmek, her zaman anlamak değildir. Bir fotoğraf düşünün: Kareye sığan yalnızca bir an, bir açı, bir ışık. O fotoğrafın öncesi ve sonrası yoktur. Sosyal medyada paylaşılan bir görüntü, bize bir hikaye anlatır gibi görünür ama çoğu zaman hikayenin yarısı bile değildir. Aynı şey videolar için de geçerlidir. Kırpılmış, hızlandırılmış, bağlamından koparılmış bir görüntü; gerçeği göstermekten çok, bir duygu uyandırmak için vardır. Öfke, korku, hayranlık… Hangisi daha çok etkileşim getiriyorsa, gerçek ona göre şekillenir.
Duymak da masum değildir. “Bir arkadaşım söylemişti”, “herkes böyle konuşuyor”, “duydum ki…” Bu cümleler kulağa tanıdık gelir. Dedikodu, söylenti ve yarım bilgiler; doğruymuş gibi dolaşır. Çünkü insanlar hikaye anlatmayı sever, doğrulamayı değil. Üstelik bir bilgi, bizim düşüncemizi destekliyorsa daha kolay inanırız. Buna psikolojide “onaylama yanlılığı” denir: Zaten inanmak istediğimiz şeyi duymayı tercih ederiz. Böylece yanlış, doğru kılığına bürünür.
Bilgi Çağında Gürültü Sorunu
Bugünün dünyasında sorun, bilginin azlığı değil; fazlalığıdır. Herkes konuşur, herkes yazar, herkes yayın yapar. Ama herkesin söylediği şeyin bir sorumluluğu yoktur. Beğeni sayısı, doğruluğun ölçüsü sanılır. Oysa çok paylaşılan bir şey, çok doğru olduğu için değil; çok ilgi çekici olduğu için yayılır. Gürültü artar, gerçek sesi kısılır.
Peki ne yapmalı? Şüphe etmek, her şeye inanmamak mı? Hayır. Sürekli kuşku da insanı yorar. Asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, bilinçli dikkattir. Gördüğümüz bir şeyde “Bu hangi açıdan çekilmiş?”, duyduğumuz bir bilgide “Kaynağı ne?” diye sormak. Tek bir yerden gelen bilgiyle yetinmemek. Duygularımız kabardığında bir adım geri atabilmek. Çünkü bizi en kolay yanıltan an, en çok heyecanlandığımız andır.
Sessiz Gerçeği Duyabilmek
Unutmamak gerekir: Gerçek, çoğu zaman sessizdir. Bağırmaz, süslenmez, acele etmez. Yanlış ise hızlıdır; çarpıcı başlıklar atar, kesin konuşur, tartışma yaratır. Bu yüzden doğruyu ayırt etmek emek ister. Düşünmeyi, beklemeyi, bazen de “Bilmiyorum” demeyi gerektirir.
Sonuçta gözlerimiz ve kulaklarımız bize dünyayı tanıtır; ama onu anlamak aklın işidir. Her gördüğümüze inanmadığımızda, her duyduğumuzu paylaşmadığımızda; yalnızca kendimizi değil, çevremizi de koruruz. Belki o zaman, gürültünün içinden gerçeğin ince ama sağlam sesini duyabiliriz.



YORUMLAR