Haydar AS – 23 Eylül 2025
Ortadoğu uzmanı ve stratejist değilim, uluslararası ilişkiler uzmanı hiç değilim.
Dolayısıyla, bu konuda ukalalık yapmadan yaşananları kendi penceremden değerlendiren biri olarak yorum yapmaya çalışacağım.
Olaya tepki vermek ve karşı duruş göstermek isteyenler bugüne kadar İsrail ve Netanyahu için katil, kana susamış, terörist, deccal, bebek katili, soykırımcı gibi olumsuz sıfatları kullanıp ardından da kınama mesajı yayınlayarak görevini yerine getirip vicdani sorumluluktan kurtulduklarını sandılar.
Gerçekten de ilk başlarda herhangi bir ülkenin bu konudaki kınama mesajı çok hoşumuza gidiyordu .
Kınamaların Anlamsızlaştığı Nokta
Fakat geldiğimiz noktada durum öyle bir hal aldı ki bu tür mesajlar Netanyahu’yu etkilemediği gibi yaralara pansuman bile olamayacak kadar önemsizleşti.
Bu tür söylemler ve uyarılar, Netanyahu için “vız gelir, tırıs gider” anlamı taşıyor artık.
Dünyanın tepkisine bakıyorum, herkes “beleş kabadayılık” peşinde bu zulmü durdurmak için bir sonraki adımı atan biz dahil hiç bir ülkeyi göremedim maalesef.
Muhatap elbette İsrail değil, muhatap tam anlamıyla ABD olduğu için kabadayılık da bir yere kadar gidebiliyor.
Dün BM Genel Kurulu’nda gerçekleşen Filistin özel oturumunu hep birlikte izledik.
Tüm konuşmacılar iki devletli çözüm, barış, ateşkes gibi kulağımıza hoş gelen, adeta ruhumuzu okşayan konuşmalar yaptı.
Her şey çok güzeldi ama muhtemelen İsrail cephesinde olay “sanki kunduramdan bir çivi düştü” modundaydı.
Çünkü, konuşmacı ülkelerin tamamı her zaman olduğu gibi sadece temennide bulunabildi.
Yaptırımdan bahseden oldu mu? Hak getire!
İslam Ülkelerinin Acziyeti
Hal böyle olunca, çareyi bölge ülkelerinde aramak istiyorsun doğal olarak…
İslam ülkelerinden oluşan bölgede bir şey yapılamaz mı diye umut devşirmeye çalışıyorsun…
Fakat o da ne! Hemen hepsinin ABD emperyalizmin esiri durumunda olduğunu fark ediyorsun.
Hatta daha da vahimi, büyük çoğunluğu Amerikancı olarak karşımıza çıkıyor.
Oysa, bugün Ortadoğu ülkeleri emperyal güçlere rağmen bir araya gelip sadece güvenlik politikaları ile ilgili birleşseler yarın İsrail, Gazze’de maytap bile patlatamayacak duruma gelmeyecek mi sizce?
Bu güç birlikteliği ile birlikte ABD tasını tarağını toplayıp bölgeyi terk etmez mi sizce?
Neden bunu başaramıyoruz?
Neden Amerika olmadan nefes bile alamayacağını bildiğimiz İsrail’in tehditlerine boyun eğiyoruz?
Neden Amerika’dan bu kadar çekiniyoruz?
Neden Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de olduğu gibi “vekil güç” olmadan savaşamayacak kadar aciz bir Amerika’yı göremiyoruz?
Bizi bizle vurma taktiğinden başka var mı bir başarısı Amerika’nın?
Böyle devam ederse, İsrail’in yayılmacı politikasının sınırını Netanyahu’nun insafına mı bırakacağız?
Sınırlarımıza kadar gelmeyeceğinin garantisini kim verebilir?
İsrail, Katar’a yaptığı saldırıyla “ABD üsleriyle donatılman hiç bir şey ifade etmez benim için, seni bile vururum” diyerek mesajın hasını veriyor, biz ise havanda su dövmeye devam ediyoruz.
Söylem Yetmez, Eylem Gerek
Özet olarak, bu konuda söylemle değil eylemle sonuç alınarak ilerleme kaydedileceğini düşünüyorum.
Aksi durumda, “Sarı Öküz”ü verirsen sıranın sana gelip gelmemesi korkusuyla yaşar gidersin…
Bu arada, bir sonraki yazımda daha geniş bahsetmeyi düşündüğüm Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin’i kapsayan “TRÇ İttifakı” önerisi dikkate alınması gereken önemli bir açıklamadır.
Özellikle Sayın Erdoğan’ın Amerika ziyareti öncesi bu açıklamanın yapılması diplomasi masasında elimizin daha güçlü olmasına katkı sunacağı kanaatindeyim.
Özellikle bu açıklamadan hiç hoşlanmayan Amerika’ya “alternatifsiz değilsin” mesajı verilerek kazanımlar elde edilebileceği düşüncesindeyim.
YORUMLAR