Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
ceyhun bozkurt logo
Ceyhun Bozkurt

İsrail’in Yeni Korkusunun Adı: Türk Hilali – Ceyhun Bozkurt

Ceyhun BOZKURT – 05 Ağustos 2025

 

İsrail’de alttan alta yayılan ve Siyonistlerin kabus görmesine neden olan bir kavram konuşuluyor. Çok üst düzeyde dile getirilmiyor. Ama Ortadoğu, Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika ekseninde İsrail’in Siyonist hedeflerini kesecek bir Türk Hilali’nden söz ediliyor.

Kavram ilk olarak İsrail’in yayın organlarından Makorrishon’da gündeme getirildi. Bu yayın organında 4 yıl önce yayımlanan bir yazıda Türkiye’nin Türk hilali oluşturmaya başladığı belirtildi. Yazıda, Ankara’nın ‘Türk hilali’ planıyla Libya, KKTC, Suriye’deki etkinliğini daha da artırıp, İsrail’e Akdeniz’deki ticaret yollarında meydan okuyacağını yazdı.

İlerleyen yıllarda bu kavram çok dile getirilmese de alttan alta konuşulmaya devam etti. Kaynakların aktardığına göre, İsrail’i korku dağları sarmasının ve bu kapsamda Türkiye’ye karşı özellikle Suriye ve Kıbrıs Adası’nda tehditlere başvurmasının nedenleri Ankara’nın yakın tarihte attığı stratejik adımlar. Tel Aviv, Türkiye’nin bahsettiğimiz coğrafyaların yanında Somali’ye dek uzanan hatta İsrail’e kuşatma altına aldığı dile getiriliyor.

Yayılmacı ve işgalci bir politika izleyen Siyonistlere hak vermemek mümkün değil desek şaşıracaksınız ama şunu düşünün. Türkiye’nin özellikle PKK, FETÖ ve DEAŞ başta olmak üzere tüm saldırıları püskürttükten sonra attığı adımlar, kurduğu ilişkiler, gönül coğrafyamız olan ülkelerde, toprak bütünlüklerine saygıyla beraber stratejik ve askeri işbirliği geliştirme hamleleri, Siyonistler tarafından “İsrail kuşatma altına alınıyor” şeklinde yorumlanmakta.

Hani “İsrail’e karşı hiçbir şey yapmıyoruz” diyerek bazıları yürüyüşler, eylemler düzenliyor ya, aslında çok yaptığımızı ya bilmiyorlar ya da bildikleri için bu adımları engellemeye çalışıyorlar. Hani bir söz var ya, “Batıl her vakit batıldır, felaket onun hak suretinde görünenidir” diye. İşte bunlar hak suretinde görünen batıllar olabilir.

Evet çok şey yapıyoruz.

Gelin ne yaptığımızı anlamak için kısa bir yakın geçmiş turu atalım:

İçimize yerleştirdikleri dindar, Atatürkçü, milliyetçi, solcu görünümlü kripto ajanlar üzerinden ülkemizi kendilerine bağlayan emperyalist-siyonist yapıların taktığı prangalarını kırmaya başladıkça Türkiye adım adım periferisinde ve hinterlandında önemli hamleler yapmaya başladı. Tek tek anlatalım:

TERÖRLE MÜCADELE

2013 yılında başlayan ve “Çözüm Süreci” olarak bilinen ve PKK’nın 2015 Temmuz ayında sözde ateşkesi bitirmesiyle saldırılara başlamasına Türkiye’nin reaksiyonu çok net oldu. 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan ve 15 Temmuz 2016’da NATO’nun FETÖ eliyle yaptığı işgal girişiminin püskürtülmesiyle daha da derinleşen terörle mücadele operasyonlarında geçmişten farklı bir doktrin uygulandı. Başta Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere devletin içine yuvalanan terörist-ajanların temizliği, terörle mücadelemizde elimizi güçlendirirken, yeni doktrin çerçevesinde Türkiye Suriye ve Irak sınırımızın belli bir derinliğini teröristten arındırmayı önüne hedef olarak koydu. Yurt içinde şehir merkezleri ve kırsalı büyük oranda teröristten arındıran ve terörü besleyen kaynakları kurutmaya çok yaklaşan Türkiye Irak’taki Pençe Harekat serisi ile Suriye’deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarıyla terör örgütlerini sınırımızın belli bir uzaklığına atmayı başardı.

Devamında Suriye’de PYD-YPG’nin yeni topraklar edinme sürecini engelleme çabalarımız sonuç verirken Irak’ta da askeri boyutu yüksek olan bir diplomasi başlatıldı. O diplomasi sayesinde bugün merkezi Bağdat ve bölgesel Erbil yönetimiyle güvenlik başta olmak üzere ekonomik, zirai, enformasyon vb. ilişkilerini geliştirdi.

ASKERİ VARLIĞIMIZ GENİŞLEDİ

Türkiye, NATO misyonlarına asker göndermenin yanı sıra, 2015 yılında Katar ile askeri iş birliği anlaşması imzalayarak sınırları dışında askeri güç kullanma yolunda ilk somut adımını attı ve aynı yıl ülkedeki ilk askeri üssünü hizmete açtı. Bu üs, özellikle 2017’de Suudi Arabistan ile yaşanan kriz sırasında Doha için hayati önem taşıdı. Türkiye’nin seçkin Özel Kuvvetleri’nin Katar Emiri’nin sarayına konuşlandırılması, Suudi Arabistan tarafından planlandığı iddia edilen olası bir darbe girişimini önledi.

Katar’da 2019 yılında ikinci üs de oluşturuldu. Böylece Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığı genişledi.

110 YIL SONRA TRABLUS’A DÖNÜŞ

Türkiye, hamlelerini Suriye ve Irak ile sınırlamadı. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile 2019 yılı Kasım ayında Libya’da deniz yetki sınırı anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, Avrupa Birliği tarafından tanınan gayri meşru “Sevilla Haritası” temelinde Yunanistan ve Rum Kesimi’nin Türk deniz yetki alanlarını işgal eden alanları devre dışı bırakma yönünde ilk ciddi hamleydi. Türkiye, bu hamleyle, “Mavi Vatan” doktrinini uygulamaya koyma yolunda ilk somut adımını attı.

UMH ile yapılan anlaşmanın geçersiz hale gelmesini önlemek için Türkiye, zor durumdaki UMH’ye doğrudan destek verdi. Meşru yönetim olan UMH iktidarını korurken Türkiye önemli askeri hamleler yaptı.

Denizden ve Vatiye Üssü merkezli havadan Libya’nın meşru yönetiminin güvenlik problemlerinin çözümünde Türk ordusunun çalışmaları büyük önem taşıdı.

KAFKASYA HAMLESİ

Yaklaşık 30 yıl boyunca işgal altında olan Karabağ vatan toprakları, 2020 yılında Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin hamleleri ile kurtarıldı. İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sırasında Türkiye, Ermenistan’dan toprak geri alma girişiminde doğal olarak kardeşi Azerbaycan’ın yanında yer alarak askeri gücünü bir kez daha kullandı.

Ankara’nin başta TB-2’ler olmak üzere Bakü’ye önemli askeri araç-gereç tedariki Azerbaycan’ı Ermenistan’a karşı avantaj konuma taşıdı.

EN SIRADIŞI BULUNAN HAMLE: SOMALİ

İsrail tarafından Ankara’nın en sıra dışı hamlesi olarak görüleni Somali oldu. Somali, 2011 itibarıyla Türkiye’nin Afrika’daki uzun vadeli stratejisinde önemli bir yer edindi. Bu tarihte ülke içindeki şiddet eylemleri dolayısıyla çok sayıda ülke büyükelçiliklerini boşaltırken, Türkiye Mogadişu’daki Büyükelçiliğini yeniden açmayı kararlaştırdı.

Sıkıntılı dönemde Ankara, Somali’ye mali yardım sağladı ve yumuşak güç girişimleriyle desteğini genişletti. Ayrıca, Mogadişu’nun havalimanını ve limanını yeniledi ve Türk Hava Yolları aracılığıyla bir hava köprüsü oluşturdu.

Bu çabalar meyvesini, Türkiye’nin sınırları dışındaki en büyük askeri üssünü 2017 yılında kurmasıyla verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu üssü Somali askeri birliklerine, özellikle de “Gürgür” (Kartallar) olarak bilinen elit terörle mücadele birimine eğitim vermek için kullandı.

Türkiye, askeri eğitimin yanı sıra, uzun vadeli bir sosyolojik ortaklık kurmak amacıyla bu askerlere Türkçe dil kursları sunarak geleceğe de yatırım yaptı.

Bu ortaklık sayesinde Türk Donanması, “korsanlıkla mücadele” operasyonları kapsamında bölgede aktif devriye faaliyetleri yürütmeye başladı.

2024 yılında Türkiye ve Somali hükümetleri, TSK’nın Somali’nin karasularını on yıl boyunca korumayı taahhüt ettiği bir güvenlik ve ekonomik iş birliği anlaşması imzaladı.

Bu anlaşma, Türkiye’nin bölgedeki deniz varlığını daha da meşrulaştırdı. İkili anlaşmalar kapsamında Türkiye, Nisan 2025 itibarıyla Somali açıklarında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerine başladı.

İki ülke arasındaki iş birliği, Aralık 2024’te Ankara’nın Somali ve Etiyopya liderlerini bir araya getirerek aralarındaki anlaşmazlıkları çözmelerine yardımcı olmak üzere bir zirveye ev sahipliği yapmasına kadar derinleşmiştir.

Ankara’nın bu alandaki başarısındaki temel etkenlerden biri, son dönemlerde öne çıkan “İHA diplomasisi” stratejisinin uygulanması olmuştur. Bu strateji kapsamında Ankara, Etiyopya da dahil olmak üzere Afrika ülkelerine Bayraktar TB-2 İHA’larını uygun fiyatlarla ve kullanım amaçlarına ilişkin asgari denetimle tedarik etmeye başladı. Bu strateji, Ankara’nın kendisini yalnızca Somali’ye değil, aynı zamanda Etiyopya, Cibuti, Burkina Faso, Çad, Cezayir, Nijer ve diğer birçok Afrika ülkesine de önemli bir askeri tedarikçi olarak konumlandırmasını sağladı.

Görüşmelerin hemen öncesinde Türkiye, Somali’de bir füze fırlatma üssü kurma planlarını açıkladı ve bu durum ülkedeki varlığının derinliğini ve stratejik önemini ortaya koydu.

Türkiye son zamanlarda balistik füze programına özel bir önem verdi. Bu kapsamda envanterine Yıldırım, Bora ve Tayfun olmak üzere üç farklı füze ekledi. Geçen günlerde düzenlenen IDEF 2025’te Tayfun’un daha da gelişmiş modeli Tayfun Blok-4, tüm bölgede ve dünyada ses getirdi. Bu modelle Tayfun’un 560 km olan menzilinin daha da uzağa çekildiği belirtiliyor.

Tel Aviv’deki karar alıcılar, Tayfun füzesinin artık Atina ve Tel Aviv’i menzili içine aldığını, caydırıcı etkisinin büyük olduğunu konuşuyor.

SUDAN İLE YENİDEN ISINAN İLİŞKİLER

Türkiye’nin etkisini Sudan’da da göz ardı etmemek lazım. Ömer el-Beşir’in ve rejiminin iktidardan uzaklaştırılması sonrasında oluşturulan Egemenlik Konseyi, ilk aşamada Türkiye ile ilişkileri bitirmese de mesafe koymuş, Sevakin Adası dahil olmak üzere yapılan anlaşmaları askıya almıştı. Ancak bu soğuma uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra, iç mücadeleler ve çatışmalarla boğuşan Sudan yönetimi yeniden Türkiye’ye yöneldi.

Bu yakınlaşma, geçtiğimiz 12-13 Ağustos 2021’de Sudan’daki geçiş dönemindeki en yüksek makamı olan “Egemenlik Konseyi” Başkanı Korgeneral Abdülfettah el-Burhan’ın 4 bakanla birlikte Türkiye’ye yaptığı ziyaretle başladı. Bu,2019 yılında el-Beşir’in görevden alınmasından bu yana, devlet düzeyinde Türkiye’ye yapılan ilk ziyaretti. Öncesinde dönemin Sudan Geçiş Konseyi Başkan Yardımcısı Mohamed Hamdan Dagalo, 2020 yılında Türkiye’yi ziyaret etti. Nisan 2021’de Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay Nijer’i ziyaret ederek Dagalo ile görüştü. Ayrıca Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı olduğu dönemde Hartum’u ziyaret eden son en üst rütbeli Türk yetkili oldu. (https://www.turkiyearastirmalari.org/2024/06/12/yayinlar/analiz/turkiye-ve-sudan-iliskilerini-yeniden-okumak/ )

Türkiye Sudan’da Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) başlattığı savaşta, resmi güçleri desteklemesine rağmen iki tarafla da iletişimini sürdürdü.

YUMUŞAK GÜÇ

Türkiye sadece askeri anlamda değil, yumuşak güç unsurları ile de çok sayıda müttefikini desteklemeyi sürdürdü. Türk Kızılayı, Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi yapılar üzerinden sözünü ettiğimiz coğrafyada faaliyet yürütüldü, bu ülkelerin ihtiyaçlarının karşılanmasına önem verildi. Ayrıca Türk Sivil Toplum Kuruluşları da insani krizlerin yaşandığı çatışma ve kriz bölgelerinde faaliyet yürüttü. Bu da sözünü ettiğimiz coğrafyada yaşayan halkın yüreğini kazanmada etkili oldu.

Suudi Arabistan, Mısır, BAE ile sıkıntılı olan ilişkilerin düzeltilmesiyle Türkiye’nin bölgedeki etkisi giderek arttı. Aylardır aktardığımız Suriye’de yeni dönemdeki etkimiz de göz önünde bulundurulduğunda İsrail’in Türk Hilali oluşturma olarak adlandırdığı stratejik hamlelerin Tel Aviv’i korkutmasına şaşırmamak gerekiyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER