Yûnus Emre ve Tarih Korkusu

mehmet hakan kekeç

Mehmet Hakan KEKEÇ – 25 Aralık 2023

 

Türkiye’de ilk defa Yûnus Divanı neşretme teşebbüsü Burhan Ümid Toprak’a aittir… 1933’te ilk iki cilti, 1934’te de üçüncü cildi yayımlanan bu Divan, 14 yazma ve matbu derme çatma Yûnus Divanlarından yapılan 350 şiirlik bir seçkidir. Ve bahsettiğim gibi bir ilkdir.

Burhan Ümid’ten evvel Fuad Köprülü, Feylesof Rıza, Mehmet Halit Bayrı, Necip Fazıl, Peyami Safa gibi isimler Yûnus üzerine yazı, makale ve kitap bölümleri yazmıştı, fakat hiçbiri nedense Divan neşretmeye teşebbüs edememişti. Peki, Burhan Ümid bu deliliğe neden girişti?

Alp Dağları’nda bir sanatoryumda tedavi gördüğü sırada İstanbul’dan bir Yûnus yazması isteyen Burhan Ümid, bu şiirlerde “bacağı kesilen bir adamın ızdırabı kadar gerçek bir ızdırap” fark etmiş, 700 sene önce Anadolu dağ ve ovalarında gezen bu Türkmen şairinin yaşadığı ‘buhranı’ daha derinlemesine fehmetmek istemişti. Yolun sonunda da işte bahsettiğim Divan’ı neşretti.

Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar kitabıyla bir entelektüel gündem olarak Yûnus Emre’yi umuma tanıtan Fuad Köprülü, girişte kendisini tenkid eden cümleler nedeniyle bu teşebbüse sessiz kaldı. Burhan Ümid, bu tenkidlerinde aslında pek de haksız değildi… Köprülü, devamlılığı esas alan çizgisel tarih anlayışının/paradigmasının bir neticesi olarak, Yûnus’ta deymumiyete yaslanan bir tabiat şuuru görüyor; Burhan Ümid ise buna karşı çıkıyordu. Zira İslam’ın tabiat algısı deymumiyete değil tekerrüre yaslanır. (Bir bahsi diğer olarak burada bir parantez açmam gerekiyor ki: Bektaşî şairlerinin bu tekerrürü ifşa ettikleri gazellerinde akademi talihsizlik bu ya ‘reenkarnasyon’ görür.)

Abdülbaki Gölpınarlı ile Cahit Öztelli ise Burhan Bey’in teşebbüsünü neredeyse istihza ile karşıladı. Hatta Gölpınarlı, Burhan Ümid’in yeni bir Yûnus icad ettiğini, acılar çeken bu Yûnus denen adamın hücresinin ancak Burhan Bey’in kafasının içi olabileceğini yazdı. Oysa zaten hâlâ herkes kendine göre bir Yûnus icad etmektedir… Bu tartışmalardan yıllar sonra ‘Yûnus Ne Hoş Demişsin’ adlı bir kitap yazan Beşir Ayvazoğlu hoca da, tüm dikkat ve tetkik maharetine rağmen bize teşebbüsünü özetlediği Burhan Ümid’in teşebbüsünü -hayretini açık eden ve hatta yargılayan cümlelerinden anlıyoruz ki- kavrayamadı.

Aslında Burhan Ümid dümdüz bir Divan neşrinde değil, “hayat merhalesine göre Divan neşri” teşebbüsünde bulunmuştu. Bu, bugün dahi kimsenin cesaret edemeyeceği bir iştir. Malum ki Divanlar, elif – ba sırasına göre neşredilir. Yûnus’a bir hayat merhalesi tahayyül etmek, ‘deymumiyete’ (ki aslında miracına veya seyr u sülûkuna demeli) uygun bir sıralama tertiplemek, bana göre muazzam bir karihadır. Hatta Hilmi Ziya Ülken bu karihada Türkiye’nin Massignon’unu görmüştü…

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı en son Yûnus Emre’nin Vatikan nüshasını yayımladı… Tek başına Vatikan nüshasının hiçbir ilmî kıymeti bulunmaz. Çünkü tek nüshalar kendi içlerinde çok fazla handikap barındırırlar. Kaynağı sözlü olan bu Divanların iyi bir neşir olarak ortaya çıkmasında en ideal yol, birçok Divandan faydalanarak tenkidli neşir oluşturmaktır. Hatta mümkünse, tarihsellikten korkmadan Burhan Ümid gibi hayat merhalesine göre bir sıralama çıkarmak. Bu fikrin kıymeti daha 1930’larda ortaya çıkmışken ‘İletişim Başkanlığı’ destekli bir ricatın lüzumu var mı, tartışmak gerekiyor…

Elimizde bulunan en güçlü tenkidli neşir Mustafa Tatcı imzasına sahip… Belki bu ‘hayat merhalesine göre Divan tertibi’ teşebbüsünde bir gün bizzat kendisi bulunacaktır. Fakat Tatcı hocanın söyleşi ve şerh kitaplarından anladığımız ‘tarihsellendirme’ teşebbüslerini kıyl u kal olarak algılıyor, yani küçümsüyor. Ve Yûnus’un ünlediği ilahilerinin zamansız ve mekansız sûfiyane remzler olduğu konusunda her daim hatırlatmada bulunuyor.

Yûnus ilahilerinin şerhe muhtaç mecazlarla örülü olduğu muhakkaktır. Ama artık üzerinde durulması ve desteklenmesi gereken Yûnus’un tarihselliğidir. Çünkü oradan Osmanlı’yı kuran şuur ve aklın seyri, gün gibi ifşa olacaktır. Üstad Necdet İşli’nin deyimiyle: Arz ederim.

Mehmet Hakan KEKEÇ – 25 Aralık 2023

 

Türkiye’de ilk defa Yûnus Divanı neşretme teşebbüsü Burhan Ümid Toprak’a aittir… 1933’te ilk iki cilti, 1934’te de üçüncü cildi yayımlanan bu Divan, 14 yazma ve matbu derme çatma Yûnus Divanlarından yapılan 350 şiirlik bir seçkidir. Ve bahsettiğim gibi bir ilkdir.

Burhan Ümid’ten evvel Fuad Köprülü, Feylesof Rıza, Mehmet Halit Bayrı, Necip Fazıl, Peyami Safa gibi isimler Yûnus üzerine yazı, makale ve kitap bölümleri yazmıştı, fakat hiçbiri nedense Divan neşretmeye teşebbüs edememişti. Peki, Burhan Ümid bu deliliğe neden girişti?

Alp Dağları’nda bir sanatoryumda tedavi gördüğü sırada İstanbul’dan bir Yûnus yazması isteyen Burhan Ümid, bu şiirlerde “bacağı kesilen bir adamın ızdırabı kadar gerçek bir ızdırap” fark etmiş, 700 sene önce Anadolu dağ ve ovalarında gezen bu Türkmen şairinin yaşadığı ‘buhranı’ daha derinlemesine fehmetmek istemişti. Yolun sonunda da işte bahsettiğim Divan’ı neşretti.

Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar kitabıyla bir entelektüel gündem olarak Yûnus Emre’yi umuma tanıtan Fuad Köprülü, girişte kendisini tenkid eden cümleler nedeniyle bu teşebbüse sessiz kaldı. Burhan Ümid, bu tenkidlerinde aslında pek de haksız değildi… Köprülü, devamlılığı esas alan çizgisel tarih anlayışının/paradigmasının bir neticesi olarak, Yûnus’ta deymumiyete yaslanan bir tabiat şuuru görüyor; Burhan Ümid ise buna karşı çıkıyordu. Zira İslam’ın tabiat algısı deymumiyete değil tekerrüre yaslanır. (Bir bahsi diğer olarak burada bir parantez açmam gerekiyor ki: Bektaşî şairlerinin bu tekerrürü ifşa ettikleri gazellerinde akademi talihsizlik bu ya ‘reenkarnasyon’ görür.)

Abdülbaki Gölpınarlı ile Cahit Öztelli ise Burhan Bey’in teşebbüsünü neredeyse istihza ile karşıladı. Hatta Gölpınarlı, Burhan Ümid’in yeni bir Yûnus icad ettiğini, acılar çeken bu Yûnus denen adamın hücresinin ancak Burhan Bey’in kafasının içi olabileceğini yazdı. Oysa zaten hâlâ herkes kendine göre bir Yûnus icad etmektedir… Bu tartışmalardan yıllar sonra ‘Yûnus Ne Hoş Demişsin’ adlı bir kitap yazan Beşir Ayvazoğlu hoca da, tüm dikkat ve tetkik maharetine rağmen bize teşebbüsünü özetlediği Burhan Ümid’in teşebbüsünü -hayretini açık eden ve hatta yargılayan cümlelerinden anlıyoruz ki- kavrayamadı.

Aslında Burhan Ümid dümdüz bir Divan neşrinde değil, “hayat merhalesine göre Divan neşri” teşebbüsünde bulunmuştu. Bu, bugün dahi kimsenin cesaret edemeyeceği bir iştir. Malum ki Divanlar, elif – ba sırasına göre neşredilir. Yûnus’a bir hayat merhalesi tahayyül etmek, ‘deymumiyete’ (ki aslında miracına veya seyr u sülûkuna demeli) uygun bir sıralama tertiplemek, bana göre muazzam bir karihadır. Hatta Hilmi Ziya Ülken bu karihada Türkiye’nin Massignon’unu görmüştü…

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı en son Yûnus Emre’nin Vatikan nüshasını yayımladı… Tek başına Vatikan nüshasının hiçbir ilmî kıymeti bulunmaz. Çünkü tek nüshalar kendi içlerinde çok fazla handikap barındırırlar. Kaynağı sözlü olan bu Divanların iyi bir neşir olarak ortaya çıkmasında en ideal yol, birçok Divandan faydalanarak tenkidli neşir oluşturmaktır. Hatta mümkünse, tarihsellikten korkmadan Burhan Ümid gibi hayat merhalesine göre bir sıralama çıkarmak. Bu fikrin kıymeti daha 1930’larda ortaya çıkmışken ‘İletişim Başkanlığı’ destekli bir ricatın lüzumu var mı, tartışmak gerekiyor…

Elimizde bulunan en güçlü tenkidli neşir Mustafa Tatcı imzasına sahip… Belki bu ‘hayat merhalesine göre Divan tertibi’ teşebbüsünde bir gün bizzat kendisi bulunacaktır. Fakat Tatcı hocanın söyleşi ve şerh kitaplarından anladığımız ‘tarihsellendirme’ teşebbüslerini kıyl u kal olarak algılıyor, yani küçümsüyor. Ve Yûnus’un ünlediği ilahilerinin zamansız ve mekansız sûfiyane remzler olduğu konusunda her daim hatırlatmada bulunuyor.

Yûnus ilahilerinin şerhe muhtaç mecazlarla örülü olduğu muhakkaktır. Ama artık üzerinde durulması ve desteklenmesi gereken Yûnus’un tarihselliğidir. Çünkü oradan Osmanlı’yı kuran şuur ve aklın seyri, gün gibi ifşa olacaktır. Üstad Necdet İşli’nin deyimiyle: Arz ederim.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

En Çok Okunanlar!