Fatih ÜNLÜ – 19 Ekim 2025
(Üstad Sezai Karakoç’tan Umuda Dair)
Başlığımız merhum Sezai Karakoç ağabeyin 5 Haziran 2019’da Ramazan Bayramında yaptığı bir konuşmadan. Üstadın 86 yaşında yaptığı bu konuşma hem o ileri yaşında bile İslam âleminin dertleriyle ne kadar dertlendiğinin ve alakadar olduğunun bir göstergesi hem de bizler için bir çıkış ışığı niteliğinde. Anlaşılacağı üzere, bu yazı bir telif yazısı değil. Önemine istinaden, sonsöze kadar Üstadın mezkûr konuşmasından yapılan alıntılardan oluşuyor. Konuşmayı Yüce Diriliş Partisinin İnternet sayfasından aldık. Merhum Sezai Karakoç Ağabeyin konuşma metinleri de hiç şüphesiz fikir kitapları gibi çok önemli tespitler içeriyor. Bu dersamiz konuşmadan alıntılardan sonra da yazıyı kısa bir dua ve ümide dair bir Ayet-i Kerimenin mealiyle bitireceğiz.
İslam âleminin durumuna ve umuda dair şöyle diyor Üstad:
Müslüman, Allah’tan umut kesmeyen insandır.
“İslâm milleti bugün iyi bir döneminde değil, çok sancılı, çok acılı, çok ıstıraplı bir hayat içinde ve sıkıntılarını giderecek çarelerden adeta mahrum, meçhul bir geleceğe doğru gider görünüştedir.
Bu durumda eğer umudumuzu kaybedersek işte en büyük felaket odur, içinde bulunduğumuz durumdan daha kötüsü umudumuzu kaybetmektir.
Şartlar ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz durum ne kadar kötü olursa olsun, umudumuzu kaybetmememiz lazım.
Çünkü biz Müslümanız. Müslüman, Allah’tan umut kesmeyen insandır. Allah ise her şeye kadirdir. En kötü şartlar içinde de olsak, hiç bir umut kalmamış da olsa, Allah onu değiştirir ve bizim hayal bile edemeyeceğimiz bir yere yine getirebilir.
===
Müslümanlar her zaman yeniden dirilişe kavuşabilirler
Bunu geçmişte yaptılar, Moğollar geldi taş üstünde taş bırakmadılar İslâm âleminde. O kadar… Böyle ümitsiz bir durum doğmuş ki, bir Moğol askeri gelmiş, karşısında on sekiz kişi var, bir Moğol askeri karşısındaki on sekiz kişiyi tek tek öldürmüş, bir şey yapamamışlar ona. Neden? Umutları kırık. Hâlbuki on sekizi birden hücum etse, onu hemen devirirler. Fakat umutları kalmamış. Moğol geldi mi, her şey bitti, her şeyi yapar. Her zaman en kötü şey, umudu kaybetmek.
Ondan sonra ama içimizde bulunan bilinçli insanlar, tekrar yeniden çalışarak, o Moğolları bile Müslüman yapmışlar ve hizmet ettirmişlerdir. Sonraki Moğol devletleri Müslüman devletlerdir. O Moğolları Mevlana gibi ve daha diğer büyüklerimiz, en umutsuz durumda çalışarak, yeniden dirilişi sağlamışlar ve İslâm âlemi yeniden kendini bulmuş ve o Moğollar da Müslüman olmuşlar, hizmet etmişler.”
===
“(Müslümanlar) Yeter ki umutlarını yitirmesinler.”
“Ama ne yazık ki düşman, en büyük kötülüğü insana yapar, önce umudunu kaybettirir. Benim “Kurt ve Lamba” diye bir yazım vardır. Bu bizzat dedem tarafından yaşanmış bir olaydır:
Bir ara ahırda bir gürültü olmuş ve dedem bir lamba almış -o zaman petrol lambası vardı-, lambayla ahıra bakmaya gitmiş. Bakmış ki bir kurt gelmiş, ahıra girmiş, tabii ki hayvanlar kaçıyorlar. Kurt, dedemi görünce dedeme değil elindeki lambaya saldırıyor, bir insan gibi lambaya üfürüyormuş, söndürmek için. Onu söndürdükten sonra iş kolay. Çünkü lamba söndükten sonra insanın gözü görmez ama kurdun gözü görür o karanlıkta. Önce lambayı söndürmeye çalışıyor.
Bunun gibi Batı gelmiş, önce lambamız olan İslam’ı, inancımızı, İslam’a bağlılığımızı, güvenimizi, umudumuzu bize kaybettirir. Bin dereden su getirir, şunu yapar, bunu yapar ve umudumuzu kırar. Ondan sonra, kendisi gelmek ister. Müslümanları birbirine kırdırır, bugün yaptıkları gibi…
İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Libya’ da ve İslam âleminin her tarafında bugün Müslümanları birbirine kırdırıyorlar. Efendim, Araplar İranlılar ile çarpışmalıymış, sana ne sen git kendin çarpış ırklarınla.
Arap ile İranlıyı çarpıştıracak, siz Şii’siniz onlar ise Vehhabi. Sanki bizim dinimiz, bizim mezhebimizle ilgileri varmış gibi, sana ne, sen kimsin demesi lazım Müslümanların.
Benim bir problemim varsa ben hallederim, sen kimsin? Nereden geldin? (Onların amacı) Siz birbirinizi kırın, yok edin. Ben, sonra geleyim üzerine oturayım!
Böyle bir duruma karşı, Müslümanlar da, tabi durumu görüp umutsuzluğa kapılıyoruz şimdi. Hayır, en umutsuz zamanda yine umut vardır. Bunun misali de çok, bu son dönemi ben söyleyeceğim, 1. Dünya Savaşında Osmanlı Devletini batırdılar ve İslâm âlemini işgal ettiler batılılar. Hiç bir ümit yok gibi oldu durum.
Ve bu yüzden de maalesef Müslümanlar umutsuzluğa kapıldıkları için bir uyum sağlamaya çalıştılar. Kim işgal etmişse onun memleketini, onunla güya anlaşacak ta, onla uyum sağlayacak. Hâlbuki, umut doğar, en ummadığınız zaman Allah size yardım gönderir. Yeter ki siz şuurunuzu kaybetmeyin, bilincinizi kaybetmeyin diyebilselerdi kendi kendilerine, en kötü şartlarda dahi, o uyuşmayı kabul etmezler ve yeniden ümit belirirdi.
Nitekim 2. Dünya Savaşı, Müslümanlar hiç beklemedikleri halde, kendilerine büyük bir fırsat vermiştir. Eğer hazır olsalardı, eğer 2. Dünya Savaşına kadar kendi şuurlarında bilinçlerini muhafaza etselerdi, 2. Dünya Savaşı en büyük fırsattı.
Nitekim yine biraz faydalanıldı, bir takım bağımsızlıklar elde edildi. Fakat o şuur kaybedilmiş olduğu için, gereğince değerlendirilemedi. Hâlbuki eğer o şuuru kaybetmeselerdi, mesela Türkiye o zaman da Suriye’yi, Irak’ı yeniden alırdı. On iki adayı gelin alın dediler zaten İtalyanlar, gidip alamadık. İslâm âlemi yeniden dirilirdi. Fakat umudunu kaybetmiş olduğu için böyle bir fırsatı kaçırdı.
Nitekim Türki Cumhuriyetler dediğimiz bölge, Türkler bölgesi, Komünist Rusya’nın boyunduruğu altındaydı. Hiçbir ümit yokmuş gibi bir durum vardı. Ama Allah yine lütfetti, komünizm çöktü, hepsi bağımsız kaldılar. Fakat o şuuru kaybettikleri için, o umudu yitirdikleri için bundan yararlanamadılar. Hâlbuki 1989 da, 1990 da bağımsız oldular. Hemen birleşmeleri lazımdı hepsinin, büyük bir Türk Müslüman Devlet kurmaları lazımdı…”
===
Bütün insanlığın iyiliğini istiyoruz. Kimseye düşman değiliz
“Şimdi diyorum ki, yine büyük bir umutsuz durum var. Bu yüzden her bir Müslüman devlet kendini bir yere dayandırmak istiyor. İran mesela, tek çaresi aslında İslâm âlemiyle irtibat kurup, kurtulmak iken, O işte, Rusya ile Çin ile falan ayakta durmaya çalışıyor. Diğerleri, Suudi Arabistan Amerika ile, Mısır Amerika ile, biz Amerika ve Avrupa ile. Bu şekilde hiçbir ümit yoktur.
Genç adam! Hiçbir zaman buna inanma! Bunlardan bir ümit yoktur!
Bunu şu anlamda söylemiyorum, hepsine ilanı harp edelim, herkesle savaşalım. Yok, onu demiyorum. Biz herkesin iyiliğini isteriz, kimseye düşman değiliz. Avrupa, birliğini kursun, yardımcı da oluruz. Ama bize mani olmasın yeter. Bizim onunla bir işimiz yok, biz ona yardımcı da oluruz. Komşu olsun, insanca hareket etsin. Amerika ile de iyi geçiniriz, yeter ki İslam Âleminden elini çeksin. Çin’le de, Türkistan ve diğerlerini işgalden vazgeçsin.
Kimseyle savaşmaktan bahsetmiyorum. Bütün insanlığın iyiliğini istiyoruz. Kimseye düşman değiliz. Hiçbir halka düşman değiliz. Zaten, o halklar değil, onları yönetenler yanlışlık yapıyor. Biz isteriz ki, insanlık huzur içinde olsun, barış içinde olsun. Ancak, bunu bizim esaretimiz pahasına, inancımıza, dinimize, medeniyetimize hakaret, ülkemizi işgal pahasına kabul edemeyiz.
Biz de İslâm Âlemi olarak kendi birliğimizi kuracağız. Bunu kurduğumuz zaman insanlık huzura kavuşacak. Yalnız biz değil, çünkü Doğudan ve Batıdan iki güç birbiriyle bir gün kapışacak ve bütün Dünya yere serilecek, mahvolacaklar. Veya en evvel de biz, ortalarında olduğumuz için ayak altında çiğneneceğiz. İşte buna karşı, İslâm âlemi dirilip, birliğini kurmalı ve Doğuya, “sen yerinde dur”, Batıya, “sen de yerinde dur” demelidir.
Kur’an-ı Kerim’de, Zülkarneyn Suresinde var bu, Hz. Zülkarneyn, güneşin doğduğu yere gitti ve oradaki halka ‘siz burada durun’ dedi. Güneşin battığı yere gitti Zülkarneyn ve oradakilere ‘siz burada durun’ dedi. Hepsine bir sur yaptı, onları kendi devletinin, ülkesinin sınırlarının dışında tuttu. Bu olay semboliktir aynı zamanda, Müslümanlar bunu yapacak gelecekte. Doğuya, Batıya, dur, diyecek. Bütün insanlık da huzura kavuşacak. Ama bunun için, önce, umudumuzu kaybetmememiz lazımdır. Çünkü onu kaybettiniz mi, bunların hiçbirini düşünemez, mevcut durumlara uyum sağlarsınız…”
===
Sonsöz
Merhum Sezai Karakoç Ağabeyimizden Allah razı olsun, makamını Cennet-i âlâ eylesin. Bu konuda söylenmesi gerekenleri çok veciz dile getirmiş. Başta dediğimiz gibi bu fikirleri, bu kaygıyı seksen altı gibi çok ileri sayılabilecek bir yaşta taşıması ve böyle güzel ifade etmesi konuşmanın içeriğine ayrı bir anlam katıyor. Bu önemli tespitlerden aldığımız dersle biz de “Şimdi umut zamanı” diyerek Rabbimizden niyaz edelim:
Allah’ım lütfeyle: Bizi ümidimizi yitirtme.
Ümitsizlik ve gayretsizlikle tükenmemize izin verme.
Rahmetini ve Keremini bir an olsun üzerimizden eksik eyleme.
Bizi bizle ve ümidimizle var eyle. Rahmet ve Hıfzınla esirge.
Bazı büyüklerimizin “Kendimizden ümidimiz kesilse de Sen’den ümidimiz eksilmez.” manasında çok güzel sözleri vardır.
Sonsözü sözlerin en güzeli Kuran-ı Kerim’le, Zümer Süresi 53. Ayetinin mealiyle bitirelim:
De ki:
Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım
Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.
Çünkü Allah bütün günahları affeder.
Hiç şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir.
Allah’a emanet olun.
YORUMLAR