29 kez görüntülendi.
fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 19 Nisan 2024

 

İlk yazımızda, “Ölümün birçok farklı yüzü vardır. Ölümün bir yüzü dehşetli ve soğuktur. Bir yüzü de yakın bir dost gibi sevimli ve munistir.” demiştik.

Konuyu açmak için, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin bu husustaki tespitlerinden mülhem şunları söyleyebiliriz:

Allah’ı ve Ahireti inkar edenler ölümü bir yok oluş, bir idam-ı ebedi olarak gördüklerinden ondan o derecede de ürkerler. Hayatlarını adeta ölümü unutmak üzere kurgular ve yaşarlar. Ama ölüm ve ecel ne kadar unutulsa da neticede bir gün gelip insanı bulur. Zaten ecel insana önce hastalıklarla sonra da ihtiyarlığın türlü halleriyle kendisini hatırlatıp durur.

Ancak âlemleri yaratan Allah’a imanla ölümün o ürpetici ve soğuk  yüzü gider ve daha güzel bir âleme geçiş kapısı olan munis yönü ortaya çıkar. Ölümün ve hayatın Sahibi olan Allah’a ve gönderdiklerine iman eden kimse ölümün de gerçek mahiyetini aşikâre görmeye başlar.

İmanla, “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü” mübarek lafzıyla ölüm bile güzelleştirir… Çünkü Mü’min insan bilir ki hayatın ve ölümün Sahibi olan Allah, ölümün ötesinde ona ebedi güzel bir hayat vaat etmiştir.

Ölüm bahsindeki ilk soğukluğun -yazanın hâlet-i ruhiyesine göre- birçok güzel söz ve şiirde yitip gittiğini görürüz. Yunus Emre’nin ve Sezai Karakoç’un bazı şiirleri  buna çok güzel birer örnektir.

Merhum Sezai Karakoç Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine – 3 şiirinde şöyle der:

Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
Senden bir gök
Senden yıldızlar ördüler
Ateş böcekleri
O gece dört yanıma…

Yunus Emre de şöyle der:

Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler

. . . . .

Toprağa gark olmuş nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler.

İlginizi çekebilir!  MEKTUPÇU YAVAŞ’IN SON MEKTUBU NE ZAMAN?

. . . . .

Yunus, gerçek aşık isen mülke suret bezemegil
Mülke suret bezeyenler kara toprak olmuş yatar.

Mülke suret bezemeyenler, bu dünyanın fani olduğunu bilen, sonlu olana bel bağlamayan “gerçek aşıklardır”. Böyle kimseler Allah azimüşşan’a vuslat için bir eşik olduğunu bildiklerinden ölümden de korkmazlar. Zaten ardından eminsen ve oraya müştak isen, yol da sana ürküntü vermez. Ve ölüm senin için en sevimli suretlere bürünür.

Oysa ölümün kafire görünen yüzü Hz. İbrahim’in şahitliğiyle ne dehşetlidir. Hatırlarsınız, Hz. İbrahim aleyhisselam Azrail’in kafirlere nasıl göründüğünü merak eder ve bunun için de Hakk’a niyaz eder. Kendisine “Dayanamazsın.” denilir ama o yine de görmek ister. Neticede görünce de Hz. İbrahim aleyhisselam gibi ehl-i Hak bile yıkılır kalır.

Fakat ölüm iman edenlere yakın bir dost gibi gelir. Ölümün onlara görünen yüzü de, esintisi de maveradan bir güzellik taşır. Davud-u Tai hazretleri iyilik duasında bulunacağını kimseye “Ölüm bayramın olsun.” diye dua edermiş.

Bu duanın Mevlana Hazretlerinin ve diğer hakikat büyüklerinin  “Şeb-i Arus ve benzeri ölümün güzel yüzünü tasvir eden kavramlardaki etkisinin olduğu söylenir.” (TDV İslam Ansiklopedisi)

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” buyurmuş Peygamberimiz aleyhisselam. Ölümün insana güzel gelmesi için yaşanılan hayatın da güzel olması beklenir.  Yaşamadığını ölümden ummak  olmaz. Son anda imana eren, namaz kılmadan şehit olan büyük insanlar da vardır elbette. Onlar da uzun arayışlarının ve yaşanan temiz anların neticesini son nefesten önce görmüş insanlardır.

Selman-ı Farisi hazretleri de önce memleketler aşmış, hakikati bulmak için birçok kişiden dersler almış, yollarda köle diye satılmış ve sonradan ileri bir yaşında Peygamber Efendimizi bulmuş ve O’nun  sahabesi olmakla şereflenmiştir. Ve 100’e yakın yaşı ve gayretiyle “Selman Ehl-i Beytimdendir.” övgüsüne mazhar olmuştur.

İlginizi çekebilir!  Çocuklarda Klip Sendromu

İnsan bir hali yaşayınca, Allah azimüşşan da kullarının imanını ve gayretini asla zayi etmiyor ve son nefesinde o anları kendisine yoldaş kılıyor…

Ecel dedik, ölüm dedik ama henüz ecelin insana görünen en güzel yüzü olan şehadetten bahsetmedik.

Şehadet en öz haliyle Allah’ın bahşettiği hayatı O’nun yolunda feda edebilmektir. Can Allah yolunda feda edilince can olur, “canlar canını” bulur. Allah azimüşşan da o cana en güzel makamları bahşeder.

Âl-i İmran suresinin 169. Ayet-i Kerimesinde mealen  şöyle buyurulur:

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilakis onlar diridirler ve Rableri katında rızıklanmaktadırlar.”

Şehadet makamının yüceliği ölümün acısını da izale eder. Peygamber Efendimiz aleyhisselam buyurdular:

“Sizden biriniz, karınca ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.”

Yine Peygamberimiz aleyhisselamın haber verdiği üzere Ahiretteki eşsiz nimetleri görünce -şehitler dışında- hiç bir kimse bu dünyaya yeniden dönmek istemeyecektir. Fakat şehitler, şehadet anlarındaki o eşsiz manevi lezzeti ve ulvi hâleti yeniden yaşayabilmek için tekrar tekrar dünyaya dönmek isteyeceklerdir.

Rabbimiz hepimize Yolunda yaşanan ve Yolunda can verip can bulan güzel hayatlar ihsan eylesin. Bize son nefesimizi iman ile verebilmeyi nasip eylesin. “Ölümü ve ötesini bize mübarek kılsın.”*

Yazımızı Yusuf Suresinin 101. Ayet-i Kerimesinin meali ile bitirelim:

“Ya Rabbi!

Sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana olayların yorumundan, te’vilinden bir ilim öğrettin.

Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim Dünya ve Âhirette Velim Sen’sin. Canımı Müslüman olarak al ve beni de salih kullar zümresine ilhak buyur.”

=====

* Peygamberim Efendimiz aleyhisselam bir duasıdır.

“Allah’ım! Ölümü ve ötesini bize mübarek eyle. Günahlarımızı affeyle. Bizi doğru yola hidayet eyle ve Rızanı kazandıracak şekilde yaşat. 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.