Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Avatar photo
Ceyhun Bozkurt

PKK ve DEM’in Öcalan’ı Devre Dışı Bırakma Planı mı? – Ceyhun Bozkurt

Ceyhun BOZKURT – 20 Ağustos 2025

 

Türkiye’nin terörle mücadelesini olduğu gibi, Terörsüz Türkiye hedefini de destekledik, desteklemeye de devam ediyoruz. Neden destekledik? Çünkü Türkiye’nin terörle mücadelesinde PKK ile mücadelede çok kritik eşikler aşıldı. O eşikler neydi?

1-Örgütün yurt içindeki gücü kırıldı. Çukur terörü döneminden itibaren gerek şehir merkezlerindeki gerekse de kırsaldaki militanların etki gücü kırıldı. Eylem düzeyi en aza indirildi.

2-Örgütün cephe gerisi olarak tanımladığı Irak’ın kuzeyindeki terör yuvaları tek tek imha edildi, edilmeye devam ediyor. Ayrıca Pençe Kilit harekatıyla 1982 sonu itibariyle örgütün yerleştiği Irak’ta örgütün Türkiye sınırı ortadan kaldırıldı. Kilit kapatıldı ve örgüt belli bir derinliğin ötesine ötelendi.

3-Örgüt çok sayıda militanını kaybetti. Geçmişte de bu yönde çok harekat yapılmış, örgüt yeniden toparlanmıştı. Çünkü öldürülen militanın yenisini yeni hikayeler üreterek getirmişti. Ama bu defa kazın ayağı öyle olmadı. Örgüte katılım çok büyük oranda düştü, hatta sıfıra (rakamla 0) yaklaştı. Artık yeni militan katılmıyor.

4-Örgütün özellikle lider kadrosundaki isimlerine yönelik nokta operasyonlar, örgütün direncini, hafızasını, tecrübesini ortadan kaldırdı. Öcalan’ın örgütün ilk kuruluş yanından beri yanında olan Ali Haydar Kaytan, Rıza Altun gibi isimlerin yanı sıra Nurettin Sofi gibi üst düzey elebaşlarının yanı sıra sahadaki liderlerinin çoğu operasyonlarla imha edildi.

5-Kapsamlı harekatlarla örgüt militanlarının psikolojileri de alt üst edildi. Yakalanan bir teröristin aktardığı bilgilere göre örgütün yaklaşık yüzde 80’i fırsatı bulsa örgütten kaçacak duruma getirildi. Örgüte, hedeflerine bağlı militan oranı yüzde 20’lere düştü.

6-Teröristle mücadelede başarılı işler yapılırken, terörle mücadelenin diğer ayaklarında da başarılar elde edildi. Legal görünümlü illegal hareketlilik ezildi, finans, enformasyon, siyasi gücü kırıldı. Dış destek PYD üzerinden sağlanır hale geldi.

Çok özet olarak aktardığımız bu durum karşısında bölgedeki gelişmeler Türkiye’yi böyle bir adıma yöneltti. Devam edilebilir miydi? Edilebilirdi. Ancak İsrail’in soykırımlarla, katliamlarla, saldırılarla giderek bölgede hegemon güç olmaya yönelen şiddet politikası, bu politikada Kürtleri de kullanma çalışmaları Türkiye’nin bu kararında etkili oldu.

“Neden” sorusuna bulduğumuz yanıtlar şöyle:

  • PKK, 41 yıllık terör ve şiddet hareketi boyunca kendisine müzahir bir kitle oluşturdu. Bu kitle emperyalist-siyonist aklın Türk-Kürt çatışması çıkarttırma hedefine ulaşamasa da Türkiye’nin enerjisini içte harcaması noktasında bir ilerleme sağladı. Bu ilerleme Türkiye’nin güvenliğini topraklarının ötesinde karşılama hedefinin önündeki engellerden biriydi.
  • Örgüt dışarıdan aldığı enformasyon ve siyasi desteklerle kendi kitlesini konsolide olarak tutmada silahlı olmasa da siyasi olarak başarılı oldu.
  • Aktardığımız darbeleri yemesine rağmen özellikle Kandil’deki lider kadro emperyalist-siyonist koruma kalkanı ve bölgedeki rekabet çerçevesinde İran üzerinden güvenlik tertibatını aldı.
  • Örgütün militan kitlesinin Türkiye’de yaşayan aile, eş-dost, akraba kitlesini başarılı olacaklarına olan inanç kaybolmasına rağmen arkasında tutmayı başardı.
  • Bunları yaparken de en önemli figür olarak terör örgütünün kurucu lideri İmralı Cezaevi’nde yatan Abdullah Öcalan’ı mücadelenin merkezine oturtmaya çalıştı.

Terörle mücadelede bazı ilkeler evrenseldir. Bu gerçekler gözünde bulundurulduğunda Türkiye’nin iç cephesinde her zaman bir ur olarak var olacak bu durumun bir çözümü gerekmişti.

Burada MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’deki TBMM Grup konuşmasından bir bölümü alıntılamak isterim:

“Bugüne kadar terör ve terörizmle mücadelede elde edilen ortak tecrübeleri şu şekilde sıralamamız mümkündür:

1- Tek başına silahlı mücadelenin hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi, terörün silahsız çözümü de asla yoktur.

Esasen hiçbir taviz, hiçbir geri adım teröristi doyurmayacak, tatmin etmeyecektir.

2- Gerçek dünya ile teröristin kanlı hayatı arasında çok ciddi farklar vardır.

Teröristin yaşadıkları ve kabulleriyle gerçek olaylar ve olgular arasındaki çelişkiler somutlaştıkça teröristin direnci kırılacak ve silahtan uzaklaşacaktır.

3- Terör örgütünün inancını değiştirme çabası boşunadır.

Ancak tek tek teröristler üzerinde tesirli olmak, ihanetin sonunun olmadığını meşru vasıtalarla anlatmak ve açıklamak örgütteki çözülmeyi hızlandıracaktır.

Meselenin can alıcı noktası şudur: Terör örgütünün taleplerini kabul etmek tehdide boyun eğmek demektir.

Üstelik yeni saldırıları kışkırtmaktan başka bir netice de vermeyecektir.

Ancak silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise, terörü yaratan ortamın iyileştirilmesi amacıyla demokratik adımları atmaktan imtina edilmesi o ölçüde hatalıdır.

Medyanın tavrı ve tutumu da çok önemlidir.

Terör eylemlerinin teröristlerin bir başarısı ya da toplum açısından bir panik havası şeklinde sunulması bölücü örgütün değirmenine su taşımakla eş anlamlıdır.

Teröristin moralini bozan ve direncini azaltan iki faktörden birisi, temel iddialarına yönelik kuşkular duymaya başlaması, diğeri de silahlı eylemlerin başarısızlığa mahkum olduğuna ikna edilmesidir.

Ve Türkiye Terörsüz Türkiye hedefi adımını attı.

Gelinen aşamada örgüt silah bırakma ve fesih kararı aldı. Ama gerek Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli açıklamasında gerekse de örgütün fesih kararını açıkladığı metinde bazı satır araları dikkat çekiciydi.

Örneğin Öcalan’ın “tüm gruplar silah bırakmalı” açıklaması muğlak bulundu. Bunun üzerinden PYD ve PJAK “bizi kapsamıyor” dedi. Oysa KCK bünyesinde bu iki örgüt de vardı. Ayrıca 11 Temmuz’da silah yakanlardan biri KCK’nın Öcalan’dan sonra en tepe iki isminden biri Bese Hozat kod adlı Hülya Oran da vardı. Yani KCK’nın tepe ismi bırakıyorsa, KCK’ya bağlı PYD’de de bırakmalıydı.

İkinci satır arası ise PKK’nın 12’nci Kongre kararlarında mevcuttu. Fesih ve silah bırakma kararının açıklamasının ardına “PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı” diye bir ek yapıldı. Burada da “PKK başka adla, örneğin PYD adı altında faaliyet mi yürütecek” sorusu gündeme geldi.

Yani kelime oyunları mı yapıldı bilemiyoruz.

Son olarak örgütün silah bırakmasının yasal altyapısı da dahil çok önemli adımların konuşulacağı TBMM Komisyon aşaması süreci başlayınca DEM Parti’den ilginç ve bir o kadar da tepki çeken açıklamalar gelmeye başladı. “Kobani’ye bomba yağarsa Amed’de barış olmaz”dan tutun da çok sayıda toplumda kabul görmeyen sözler söylendi.

Oysa en başından itibaren sürecin mimarı Devlet Bahçeli de, siyasi iradesini ortaya koyan Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye’nin kırmızı çizgilerine yönelik bir pazarlığın söz konusu olmayacağının altını çizmişlerdi.

Peki hem Öcalan diye yıllarca yırtınmasına rağmen Kandil’deki elebaşları hem de DEM Parti içinde İmralı heyeti dışından birileri bu sözleri söylemeye başladı?

Biz de merak içindeyiz ama anlaşılan birileri bunların kulağına “bırakmayın, teröre devam edin” diye bir şey üflemiş gibi.

Bu Öcalan’ın da elini zayıflatacak gibi duruyor. Yine “Cemil Bayık’ın da itiraf ettiği ‘Öcalan’dan vazgeçin, yeni lider seçin’ stratejisi mi uygulanıyor” sorusunu ortaya atalım.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER