Mehmet Hakan KEKEÇ – 16 Haziran 2025
Türkiye’nin arif ve abid şahsiyetlerinden; ebru sanatkârı, türbedâr ve Üsküdar’ın Aktar hocalarından Saim Efendi’nin mahdumu olmakla da maruf Mustafa Düzgünman Efendi’nin, tercüme-i hâl hüviyetindeki bir pasajı, tarihimizi maddi ve manevi vechesiyle nasıl yok ettiğimizi adeta hulâsa eder.
Aziz Mahmûd Hüdâyî türbedarlığı yaptığı yıllarda yaşadığı zorlukları aktaran Mustafa Düzgünman Efendi, kendi kaleminden şunları yazar:
“1954’te Aziz Mahmûd Hüdâyî’ye türbedâr oldum. 45 lira aylığım vardı. Türbe haraptı, aldığım aylıklarla türbeyi onarmaya muvaffak oldum. Fakat bu süre içinde hâdiseler de eksik olmadı. Türbenin kurşunları çalınır, karakollara giderdim. Vakıflar masraf etmez, ben adam bulur çatıyı yaptırırdım. Çoğu kere masrafları dükkânımızdan karşılardım.
Dergâhın aşağı sokağındaki Cennet Efendi Türbesine de ben bakardım. Ahşap ve haraptı. Orayı da yaptırdım ama yandaki evde çıkan yangınla 1961 Ramazanında orası da yandı. Buna çok üzülmüştüm. Türbe yeniden yapılmayınca orayı da açık hazîre olarak tanzîm ettim… Beni Türbeler Müdürlüğü’ne ‘O ticaretle uğraşıyor, ne işi var türbede’ diye şikâyet etmişler. O da yetmiyormuş gibi bu insanlar beni huzursuz ediyorlardı. Yine müdürlüğe ‘Orası ham sofular karargâhı oldu’ diyorlarmış. Baskılara dayanamadım, istifa ettim.
1986 Ramazan Bayramı’nda dergâhı ziyârete gittim. Bir de ne göreyim, türbeyi mahvetmişler. Hz. Hüdâyî’nin sandukası etrafında çevrili altın varaklı özel parmaklığına, vurmuşlar kurşûnî soba yaldızını. Sandukalar üzerindeki kıymetli şallar, Kâbe örtüleri, el işlemeli yazılı kıymetli peşkîrler, örtüler yok olmuş. Yerine Kapalıçarşı usûlü neftî çuha çekmişler. Perdeler sökülmüş ve yerlere makine halısı döşemişler. 135 senelik Abdülmecid yapısı âsâr yok olmuştu. Mihrâbının iki yanındaki kıymetli mumlar yok olmuştu. Câminin çok kıymetli levhaları vardı, temizlik dolayısıyla yerinden toplanmış ve çoğu yerlerine takılmamış, yerleri boştu. Uğur Derman kardeşime meseleyi haber verdim. O da vakıflara iki defâ haber verdi. İlgilenen bile olmadı.
Dergâhın emniyet kasası gibi kullanılan I. Ahmed devri yapısı bir oda vardı, onu da yıktılar. Vakıflar yine ses çıkarmadı. Bunlar benim acı hâtırâlarım.”
Mustafa Düzgünman
*
Mustafa Düzgünman Efendi, Ahmet Yüksel Özemre’nin “adeta akademi” teşbihiyle tanımladığı; arifi, alimi, mecnunu, meczubu, şairi, mürşidi, dervişi hiç eksik olmayan, Üsküdar’ın meşhur attar dükkanının sahiplerinden biriydi. “Ham sofular karargâhı” olmakla itham, tahfif ve şikayet edilen bu dükkanın sahibi olmakla birlikte Aziz Mahmûd Hüdâyî’de de türbedârlık ederdi.
Mezkur müeddebâne itirazlarından aslında bir devrin, o devre ait nazenin hâlin; en net ifadeyle kamiller yetiştiren bir medeniyetin nasıl kastî sûrette çürütülüp târümâr edildiğini sessizce ve vakarla telhîs etmektedir… Ne yazıktır ki Düzgünman Efendi’nin arz u şikâyetlerine hiçbir demde kulak verilmemiş, bilakis bâzen tahkîr ve istihfâf ile sindirilmek istenmiştir. Hatta “Sen tüccarsın, ne işin var türbede?” dahi cahilane laflar dahi işitmiştir. Hâlbuki zaten hizmet denilen mefhum tam olarak bu değil midir? Yani üzerimize düşmeyecek işlerde dahi mesuliyet hissetmek.
Birinci Cihan Harbi yılları… Osmanlı topraklarının dört bir yanında çarpışan Türk askerleri için seyyar hastaneler tesis edilmiş ve bunların her birine İstanbul’dan gassallar atanmıştı.
Savaş, beraberinde getirdiği tüm zorlukların yanında, bir de üstüne İstanbul’da gassal kıtlığına neden olmuştu. Öyle ki, artık Müslümân – Gayrimüslim tefrikine gidilecek imkân dahi kalmamış; bir evraka göre, o günlerde Müslüman mevtaların gayrimüslim gassallar tarafından yıkanıp yıkanamayacağı bile tartışılmıştı.
Savaş döneminin gassal kıtlığını ortaya koyan bir diğer hikâye de Mustafa Düzgünman’ın babası Saim Efendi’ye aittir. “Bir selamet köşesi olan meşhur attar dükkanı”nın sahibi, Necmeddin Okyay’ın damadı ve Aziz Mahmûd Hüdâyî Camii’nin imamı olan Saim Efendi, Üsküdar’da savaşın tek bir gassal bile bırakmadığı yıllarda, bu aziz beldenin tüm mevtalarını fedakârca yıkamayı görev bilmişti.
Mustafa Düzgünman’ın babası Saim Efendi
Peki, acaba kimse o zaman, “Sen tüccarsın, ne işin var gasilhanede…” diye sormuş muydu? Tıpkı arif ve abid kudemamızdan gördüğümüz gibi, üzerimize vazife olmayan iş ve yerlerde hizmette olmaya gayret edeceğiz.
YORUMLAR