Siber-Terörde Yeni Aşama

Bercan TUTAR – 20 Eylül 2024

İsrail’in Hizbullah’a yönelik çağrı cihazları ve telsizleri birer el yapımı bombaya dönüştürerek yaptığı katliamlar yeni dönemdeki güç mücadelelerinde tekno-terör ve siber saldırıların en yaygın savaş taktiği olacağının da habercisi aynı zamanda.

Kuşku yok ki Siyonist rejimin ayırım gözetmeksizin her kesimden sivilleri hedef alarak yaptığı kitlesel saldırılar bir kitlesel terör saldırısıdır. Bu saldırı tarzı mikro düzeyde teknoloji savaşlarında yeni bir aşamaya da işaret ediyor üstelik.

Bu yüzden de İsrail’in iletişim cihazlarını gizlice ölümcül silahlara dönüştürerek Hizbullah’a karşı yıkıcı bir saldırı düzenlemesi dünyada alarma yol açtı. Öyle ki Batı medyasında bile bu vahşi saldırılardan sonra yüksek teknoloji ürünlerine yönelik endişe had safhaya ulaştı. Bazı yayın organları endişelerini “Sıra buzdolaplarının patlatılmasında mı acaba ?” sorusuyla dile getirmeye çalıştı. Kimileri de ev, araba, işyeri ve kamusal alanlarda kullanılan akıllı ve yüksek teknolojik ürünleri arasında “Acaba sıra hangisinde?” diyerek loto bile oynamaya başladı.

Savaşlarda her tür taktiği ve teknolojiyi kullanmak yeni değil. Otomobiller, kamyonlar, oyuncakları ve uçakların sıkça bir silah olarak kullanıldığını biliyoruz. Ya da daha ileri düzeyde üretilen askeri ve sivil akıllı teknolojilerdeki mikroçipler de bir silah işlevi görüyor.

Ancak bu tarz teknoloji daha çok lojistik enformasyon kapsamında istihbarat amaçlı hassas verileri elde etmede kullanılageldi. Ya da akıllı zekâ uygulamalarında görüldüğü üzere ülkeler veya şirketler ellerindeki iletişim ve enformasyon teknolojisini daha çok psikolojik harp unsuru, ekonomik veya endüstriyel saldırı silahı olarak devreye sokuyordu.

Yüksek teknolojilerde kullanılan çipler, yazılım ve donanımlar özetle söyleyecek olursak günümüzde düşman veya rakip sayılan kişi, kurum, organizasyon, firma veya devletler hakkında stratejik bilgiye ulaşmada en etkili arka kapı görevi görüyor.

Ne var ki İsrail’in son saldırısı, patlayıcıları Hizbullah savaşçılarının kullandığı çağrı cihazları ve telsizlerin içine yerleştirirken bu aygıtları uzaktan senkronize bir şekilde patlatarak fiziksel sabotajla siber saldırıyı birleştiren bir taktiği kullandı. Bu da tekno-terörde her bakımdan bir milattır.

Stratejik düzeyde İsrail’in Hizbullah’a yönelik yüksek teknolojili saldırısı aslında caydırıcılık ve halk arasında korkuya yol açarak Hizbullah’a verilen desteği azaltma konusunda istenilen sonuca ulaşmadı. Zira Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail’e karşı direnişlerinin devam edeceğini ilan etti. Lübnan halkı ise İsrail’in saldırısını kitlesel terör eylemi diye niteleyip Hizbullah’ın etrafında daha da kenetlendi.

İsrail’in tekno-terörde yeni bir aşamaya işaret eden saldırıları aynı zamanda Siyonist medyanın ‘cerrahi müdahale’ ve ‘nokta atışı’ diye alkışladığı konvansiyonel olmayan hedefli öldürme yaklaşımını da tamamen boşa çıkardı. Çünkü birer bombaya dönüştürülen aygıtlar rastgele ve hedef gözetilmeden patlatıldı. Çocuk ve kadınlar dâhil toplumun her kesiminden insanın zarar gördüğü saldırılar bu nedenle bir savaş suçudur, bir halkın topyekun hedef alındığı apaçık bir kitlesel terör saldırısı ve soykırım eylemidir.

Bu konuda her ne kadar caydırıcı olmaktan, yaptırım gücünden ve müeyyideden yoksun uluslararası kurum ve hukukun üzerine düşeni yapıp İsrail’e gereken faturayı ve cezayı en azından normatif düzeyde de olsa keseceği anlaşılıyor.

Siber teknolojiyi bir silaha dönüştürmede yoğun çaba gösteren Siyonist rejimin sicilinde birçok terör eylemi bulunuyor. Bunlardan en çok ses getirenleri Hamas lideri İsmail Haniye’ye Tahran’da kaldığı devlet konutundaki suikast ile nükleer silah programını engellemek için İran’ın en iyi nükleer bilim adamlarına yönelik uzaktan kumandalı makineli tüfeklerle düzenlenen saldırılardı.

Tekno-terör çağı ile birlikte devletler artık tedarik hatlarına, özellikle de insansız hava araçları, jetler, savaş gemileri, denizatılar ve füzeler için ithal edilen gelişmiş elektronik cihazlara; sağlık ve eğitimden enerjideki boru hatlarına, ulaşımdan ev aletleri ve otomobillere kadar her tür teknolojik ürüne artık ulusal güvenlik kriterleriyle de bakmak zorunda kalacak.

Tekno-terör çağında öne çıkan bir başlık da İsrail ve destekçisi Batı’nın hedef seçtiği ülkelerin intranetten yeraltı kablo altyapısına kadar alternatif bir iletişim altyapısı ve uygulamasını devreye sokmasının artık zorunlu hale gelmesidir.

Ancak en sinsi taktiklere veya en sofistike askeri stratejilere sahip İsrail ve ABD’nin bütün teknolojik avantajlarına rağmen, özellikle hibrit bir savaş yürüten ve belli bir ideoloji tarafından yönlendirilen Hizbullah, Hamas, Taliban ve İran benzeri düşmanları etkisiz hale getirmesi çok zor görünüyor. Irak ve Afganistan hezimetleri bunun kanıtı.

İsrail Hizbullah’a taktiksel açıdan ağır bir darbe indirmiş olsa da Hizbullah örgütü, İsrail-İran çatışmasında sadece bir vekil. Bu bağlamda Hizbullah yapılanması, İran’ın İsrail’in karşısında oluşturduğu Gazze’deki Hamas’ı, Suriye hükümetini, Irak’taki Halk Seferberlik Güçleri’ni ve Yemen’deki Husileri kapsayan çok daha kapsamlı “Direniş Ekseni”nin bir parçası.

Dolayısıyla Hizbullah’ın aldığı ağır darbeler diğer vekiller tarafından kolaylıkla telafi edilebilir. Ancak İsrail ve ABD’nin böyle bir avantajı yok. Onların avantajı teknoloji. İsrail ve ABD konvansiyonel ve ideolojik dezavantajını tekno-terör avantajıyla tersine çevirmeye çalışıyor. Fakat bu tekno-terör kartı bir bumerang gibi ters tepebilir de. İleride İsrail ve ABD’ye daha büyük bir silah olarak dönebilir. Çünkü güvenliği ihlal edilmiş yüksek teknoloji ürünlerini silaha dönüştürme imkânları diğer devletlerin ve sivillerin eline de geçebilir. Bunun önünde bir engel yok. Enformasyon çağındayız. O zaman İsrail ve ABD’nin de tedarik zincirlerini güvence altına almalarının aciliyeti ortaya çıkacak. Zira tedarik zinciriyle birbirine bağlı küreselleşmiş bir dünyada post-modern soykırım da yeni bir aşamaya işaret eden tekno-terör stratejisi düşmanlar için olduğu kadar bu kartı kullananlar için de büyük bir tehlike arz ediyor.