Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
ceyhun bozkurt logo
Ceyhun Bozkurt

Tom Barrack, Sykes-Picot ve Terörsüz Türkiye – Ceyhun Bozkurt

Ceyhun BOZKURT – 1 Haziran 2025

 

Savaş meydanlarında söz vermek kolaydır. İngilizler ve Fransızlar, 1. Dünya Savaşı’nda çok söz vermişlerdi.

Birbirlerine ve Çarlık Rusyasına sözler verdiler.

Rusya’ya “Tamam Boğazlar senindir” dediler.

Sonra birbirlerine Ortadoğu paylaşımı sözü verdiler. Meşhur Skyes-Picot anlaşması olarak bilinen anlaşmayı yaptılar. Detaylandıracağız.

Söz verme deyince İngilizler çok maharetliydi. Şerif Hüseyin’e sözler vermişlerdi. Hüseyin kendisini Arapların kralı zannetmişti. Oysa İngilizler Şerif Hüseyin’i sadece Hicaz Kralı olarak tanımak niyetindeydi. Öyle de oldu. Haziran 2016’da Osmanlı’ya karşı Şerif Hüseyin’i isyan ettirdiler. Arap isyanı olarak bilinen isyanın neticesinde ala ala 1916-24 yılları arasında sadece Hicaz Kralı olabildi.

Lawrence de Hüseyin’in oğlu Prens Faysal’a “Suriye’yi” teklif etmişti.

Üstüne, gitmişler Balfour Deklerasyonu ile Siyonistlere bir Yahudi devleti kurulmasının sözünü verdiler.

1. Dünya Savaşı’nda Verilen Sözler ve İhanetler

Oysa savaş meydanında özellikle 1916 yılında ikisi de zor durumdaydı. Örneğin Gelibolu çıkarması başarısız olmuş, İngiliz sömürgesi Hindistan’dan gelen koskoca bir kuvvet Kut’ta büyük bir yenilgiye uğramıştı. Yine Mısır’dan taarruz istekleri müttefiklerin birbirleriyle mücadelesi nedeniyle kolay olmuyordu.

Velhasıl kelam, Skyes-Picot anlaşması yapıldığında aslında birbirlerine saha gerçekliğiyle değil vaatle yaklaştılar. O vaatlerde kışkırttıkları Arap coğrafyasını karşılıklı olarak nasıl bölüşecekleri oldu.

Olayın kahramanları(!), İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sir Mark Sykes ile Fransa’nın Beyrut eski konsolosu François Georges Picot oldu. İkisi de Katolikti ve bölgeyi çok iyi biliyorlardı.

Mark Skyes, babası ile yarı yaşındaki annesi arasındaki evliliğin sorunları dolayısıyla 11 yaşında başladığı Ortadoğu ve Osmanlı İmparatorluğu gezilerine gençliğinde de devam ederek İngiliz hariciyesinde bölge uzmanı olarak yer edinebilmişti. Bu kapsamda 16 Aralık 1915 tarihinde 10 Numaralı İngiliz Başbakanlığındaki bölge ile ilgili toplantıya sunum yapmak için çağrılması şaşırtıcı değildi. Yine François Georges Picot, Beyrut görevi ve erkek kardeşinin Fransa’nın Asya Toprakları Komitesi’nin hazine görevlisi olması dolayısıyla bölgeye hakimdi.

İkisi de oturup bölgeyi paylaştılar. Yaptıklarık plan 1916 Mayısında hükümetleri tarafından onaylandı. Suriye kıyısıyla bugün Lübnan olarak bilinen yerlerin çoğu Fransa’ya verilmişti. İngiltere de Mezopotamya’nın, Bağdat yöresinin ve güneyde Basra bölgesinin doğrudan kontrolünü almaktaydı. Geri kalan koskoca alan, yani bugünkü Suriye, ırak’ın kuzeyindeki Musul bölgesi ve Ürdün’deki yerel Arap liderleri, kuzeyde Fransızların, güneyde de İngilizlerin kontrolü altında yönetimlerini sağlayacaktı.

Filistin tam netliği olmayan bir bölgeydi.

Anlaşmanın onaylanmasından sonra İngilizler Filistin ve Musul’un tamamı için bastırmaya başlamıştı. Zaten plan İngiliz Başbakanı Llyod George tarafından uygulanmak istenen bir plan değildi. Savaşın sonuçlanmasına doğru öne çıkan eğilim “Osmanlı’yı tek başına alt eden İngiltere’dir” düşüncesiydi. İngiliz kabinesinin sekreteri Maurice Hankey’e göre Llyod George, “Filistin ve Musul’u İngiliz bölgesine dahil etmek, hatta Fransızları Suriye’nin dışında tutmak için Skyes-Picot Antlaşması’ndan caymak istiyordu.”

Musul ve Kudüs: Petrol ile Dinin Pazarlığı

Zaten donanması başta olmak üzere İngiltere’nin üst düzey kurum ve kuruluşlarında kömürden petrole geçiş tartışılıyordu ve Musul petrolleri İngiltere için vazgeçilmezdi. Bu kapsamda Fransızları ikna ettiler.

Margaret MacMillan’ın yazdığına göre aralık 1918’de Llyod George ile Fransız mevkidaşyı Clemenceau arasında Londra’daki sohbette pazarlık yapıldı. “Ee ne konuşacağız?” diyen Clemenceau’ya Llyod George, “Mezopotamya ile Filistin’i” dedi. Clemenceau “Bana ne istediği söyle” dedi, Llyod George de, “Musul’u istiyorum” yanıtını verdi. “Al öyleyse” diyen Clemenceau, “Başka bir şey?” diye devam edince İngiliz Başbakanı “Evet, Kudüs’ü de istiyorum” deyince Fransız Başbakanı “Onu da al ama Pichon Musul konusunda zorluk çıkarır” dedi.

Gördüğünüz üzere emperyalistler oturmuş, başka toprakları bu şekilde paşlaşmıştı.

Paris Konferansı’ndan Sevr’e: Türk Milletinin Direnci

Zaten Llyod George, bir Türk-Osmanlı düşmanıydı. James Barr’ın aktardığına göre “Gelecekte Türklerin bu muazzam diyarları kötü bir şekilde idare etmelerine izin vermemeliyiz” diyordu.

Bu nedenle paylaşımı sürdürdüler. Paylaşımın esası Paris Barış Konferansı’nda yaşandı. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve arada da Japonya dünyayı paylaşmıştı. Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunun, Versay ve Sevr Antlaşmasının temelleri orada atıldı. Türk milleti olarak biz bu paylaşımı Kurtuluş Savaşı ile reddettik,  Sevr’i paramparça ettik. Almanların reaksiyonu çok daha farklı oldu. Almanya’da Versay’ın olumsuz sonuçlarına karşı Nazizm hortladı.

Emperyalizmin Terörle Beslediği Kaos

Ama dünya daha adaletsiz bir dünya haline gelmişti. İkinci Dünya Savaşı, birincinin paylaşımına tepki olarak doğdu.

Dünyayı paylaşanlar adaleti değil, emperyalist çıkarlarını öne çıkardı. Soğuk Savaş sonrası emperyalist saldırganlık, vahşilik, barbarlık daha da arttı.

Bu barbarlar Türkiye’de ve bölgede yıllarca terörü beslediler.

ABD elçisi Tom Barrack çıkıp “Sykes-Picot hatasının nesillere mal olduğunu ve bu dönemin sona erdiğini” belirtiyor. Peki bu hatanın sorumluları neden bedel ödemiyor?

Yeni Dünya Düzeni: Türkiye’nin Bölgesel Güç Hamleleri

Ama artık eski dünya yok.

Türkiye, başımıza bela ettikleri terör belasını, tüm örgütleriyle eze eze gündeminden çıkarıyor ve artık Terörsüz Türkiye hedefini önüne koymakta.

Bunu başardığı anda komşularının gündeminden de çıkarmak için işbirliğini öne çıkarıyor. Bunun en bariz örneği Irak. Türkiye ile Irak, güvenlik anlaşmalarının yanı sıra ekonomik, siyasi vb. anlaşmalarla bölgeyi güvenli hale getiriyor.

Suriye ile de benzer süreç işliyor.

Benzer şekilde Körfez sermayesine ve enerjisine de muhtaç hale gelmiş tek dişi kalmış emperyalizm canavarı var.

Yani bölgede isteseler de şu anki güç dengeleriyle Skyes-Picot üretemez, Paris Barış Konferansı gibi sözde barış özde emperyalist paylaşım toplantıları yapamazlar. İyi geçinmek zorundalar.

Netanyahu’ya ve Siyonist Teröre Son Uyarı

Sadece bir konuda ısrarlarını sürdürüyorlar. İsrail’deki Netanyahu-Siyonist terör örgütüyle mücadelemizi engelliyor, bu terör örgütünü korumayı sürdürüyorlar.

Bu da geçecek. Sabırla bekliyoruz.

O zaman taş üstünde taş….

Evet, Netanyahu ve yandaşlarının boğulacağı günler de gelecek.

O zaman Kurtuluş Savaşımızla durdurduğumuz emperyalist barbarlığı, tam anlamıyla bu coğrafyaya gömeceğiz…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER