Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
rabia yavuz logo
Rabia Yavuz

Yalnızlığa Fısıldayan Makineler – Rabia Yavuz

Rabia YAVUZ – 07 Temmuz 2025

 

Teknolojinin en yeni ve gözde çocuğu huzurlarınızda. Yapay zekâ asistanı, konuşan makineler hatta daha ileriye taşınan insansı robotlar. Ortak özellikleri sözünüzü kesmeyen, empatik giriş cümleleriyle yanıtlarına başlayan, sizi yargılamadan yanıtlayan ve en önemlisi belki de her daim müsait olan bu yeni cihazlar sadece işlerimizi kolaylaştırmıyor. Bize arkadaşlık ta vaat ediyor. İnsan ilişkilerinin karmaşık doğasından kaçınanlar için bir sığınak haline gelen bu cihazlar insanın temel meselelerinden olan yalnızlığın dijital bir yankısı mı acaba? OpenAI ve MIT’in yaptığı araştırmaya göre, ChatGPT gibi sohbet robotlarını sık kullanan bireylerde yalnızlık hissi artıyor. Yani kelimelerimizi bir yapay zekâya yazılı ya da sesli olarak dökerken, içten içe daha da yalnızlaşıyor olabiliriz. Bu, teknolojinin yeni bir yalnızlık türü mü yaratmakta olduğu sorusunu da doğuruyor.

Yalnızlık

Yalnızlık, sadece bir mekânda tek başınıza olmaktan fazlasıdır. Yanınızda, yörenizde, telefon rehberinizde, sosyal medya hesaplarınızda birçok kişi olsa da anlaşılmama, görülmeme ve temas kuramama duygusunun en yakıcı hali olabilir yalnızlık. Modern insan, bu duygunun içinden geçerken, “birine anlatma” ihtiyacını sıklıkla bir ekran üzerinden deneyimliyor.  ChatGPT gibi araçlar, bu ihtiyacı anlık olarak karşılıyor olabilir; ama bu sohbetlerin sonunda elimizde kalan bir sıcaklık değil, çoğu zaman kocaman bir boşluk oluyor.

Bir tanıdığım şöyle demişti: Gerçek bir insana derdimi anlatmak çok riskli. Artık kimse kimseyi eline telefon almadan dinlemiyor. Yoruluyor, sıkılıyor en fenası da yanlış anlıyor. Bu beni daha da yoruyor. Ama ChatGPT beni hiç yargılamıyor, yaralamıyor. Duyduklarım teknolojinin sunduğu güvenlik ve konforun özüne temas ediyor. İnsan ilişkilerinde olan belirsizlik, hayal kırıklığı riski, karşılıklı alıp verme ve bazı duygusal karmaşıklıklar yapay zekâ sohbetlerinde yok. Ancak bu “steril” güvenlik, duygusal derinliği de alıp götürüyor. Bu ilişkiler, bana yapay çiçekleri hatırlatıyor. Göze ilk başta güzel görünür. Yaklaştığınızda ise kokusunu alamaz, dokunamazsınız. Canlı gibi görünür ama cansızdır. Can vermez. Cana can katmaz. Siz de canınızdan can katamazsınız.

Sessiz Bir Bağımlılık

Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, genel ve kişisel olmayan konularda sohbet edenlerin de duygusal bağlılık geliştirdiği ve yalnızlık hissinin arttığı yönünde. Bu, felsefi açıdan da düşündürücü zira insan, anlam arayan bir varlıktır. Karşısındakini bir araç değil de “bir öteki” olarak gördüğünde bağ kurma potansiyeli doğar. Yapay zekâyla kurulan bu bağda ise cevap var ama yankı yok. İlişki var gibi ama ilişki yok. Bu da kişiyi daha da yalnızlaştırıyor. Bu yalnızlaşma ise ürettiği boşluk nedeniyle bağımlılıklara gebe bırakıyor insanı. Bir yanıyla susuzluğunuzu gidermeye çalıştığınız tuzlu su sizi daha da susuz bırakıyor ve tekrar aynı döngü kendini kurarken çıkış kapısı bulmak güçleşiyor. Yalnızlaştıkça, insani iletişim becerilerimizi kaybettikçe bu yeni cihazların bağımlısı olmamız ihtimalimiz de artıyor.

Yeni Terapistim ChatGPT

Bazı kullanıcılar, ChatGPT’yi bir tür amatör terapist gibi de kullanıyor. Duygularını açıyor, geçmişini anlatıyor, almaya çalıştığı kararlar hakkında fikir alıyor ve belki de bu kararları uyguluyor. Ancak bu etkileşimde empati yok, deneyim yok, karşılıklılık yok en önemlisi sorumluluk yok. Kısa vadede bu uygulamalar anlaşıldığımız yanılsamasını verse de uzun vadede hem kendimize hem diğer insanlara daha fazla yabancılaşmaya neden oluyor.

Bazen yakın bir arkadaşınızdan koca bir sayfa mesaj alırsınız ve bu mesaj oldukça dikkatli yazılmış, tüm hatta fazla imla kurallarına uyulmuş ve eski mesajlarınızdan farklı olur. Günümüzde sıcak bir kutlama mesajı bile artık ChatGPT’ye danışılarak yazılır olmasından kaynaklanır bu tuhaf mesafe. Kağıt üstünde doğru yazılmış bu metinler samimiyetten, mevcut geçmişinizden, aranızdaki ilişkinin yakınlığından uzaktır. ChatGPT ile kurulan ilişkiler de buna benziyor. Kurallara uygun ama gerçek olmayan, bilgi içerikli ama bilgelikten uzak. Bilgelikten uzak bilgilerin kaynağı karşınızdakinin bir “yapay” zeka olması. Sizin gibi dertleri olmayan yaşadıklarının ona kattıklarını sizinle paylaşamayacak ve insan olmanın karmaşık doğasını deneyimlememiş olmasından dolayı yapay zekadan alabileceğimiz şeyler sınırlı.

Dijital dünyadaki yapay ilişkiler, yargılanmamak için duygularımızı makinelerle paylaştığımız bir platform oluşturdu. Bilgi kaynağı olabilecek bir teknolojiden duygu kaynağı da olmasını beklemek duyguların kırılgan ve gerçek tarafını perdeliyor. Bizler, mükemmel bir dinleyici bulduk gibi görünse de onun bizi gerçekten duyduğuna, gördüğüne, anladığına ikna olamıyoruz. İlişkilerdeki insani pürüzleri törpüleyip yerlerine yazılımlar yerleştiriyoruz. Bu ise bizi kendi doğamızdan dolayısıyla insan olmaktan uzak bir yerde daha da daha korunaksız kılıyor. Bilgi almak için kullandığımız bu araçlar verdiğimiz her bilgiyi veriye dönüştürerek kullanıyor. Ne için kullanıldığımızı tam olarak bilemediğimiz ama şu an içinden geçtiğimiz veri çağında neler için kullanılabileceğimize dair ürkütücü senaryoları da hesaba katıyor görünmüyoruz.

Peki Ne Yapmalı?

Yapay değil, gerçek bağlar kurmayı denemeli. ChatGPT gibi araçları bilgi almak ya da kısa süreli düşünsel egzersizler yapmak için kullanmak faydalı olabilir. Ancak duygusal ihtiyaçlar için güvenli liman olmaları uzun vadede hem sağlıklı hem de güvenli değil. Bu ihtiyaçları gerçek ilişkilerde karşılamaya yönelmemiz gerekirken kısıtlı ve kıymetli zamanımızı bu cihazlarda tüketiyoruz.

Yalnızlıkla tanışmalı. Yalnızlığı hemen “geçmesi gereken bir sorun” olarak görmek yerine, onu anlamaya çalışmak sahih bir kişilik inşa etmek için vaz geçilmezdir. Yalnızlık, bazen bizi içimize döndürerek yaratıcılığımızı besler. Bu yüzden onu bastırmak değil, dönüştürmek gerekir.

Gerçeğe teması korumalı. İçsel diyaloglar, sadece dışa yönlendirilmiş konuşmalarla değil; sanatla, doğayla, bedenle temasla da kurulabilir. Günde 10 dakika bile olsa, sessiz bir köşe bulmak, orada kalabilmeyi denemek, toprakla, diğer canlılarla, temas kurmak zihni yeniden duyarlı hale getirir.

Dijital oruç tutmayı denemeli. Her gün birkaç saat yapay zekâ ya da sosyal medya içermeyen bir zaman dilimine hayatımızda yer açmak zihinsel dengemizi yeniden kurmamıza yardımcı olabilir.

İlişkilerinizi gözden geçirmeli ya da yenilerini kurmayı denemeli. Neden yapay zekanın yalnızlığımıza iyi geleceğini düşünmeli. Mevcut ilişkilerimizde eksik olanlar nelerdir? Benim payıma düşenler, beklentilerimin gerçekliği, kurduğum ilişkilerin sahiciliği gibi konular üzerine düşünmek için özel vakitler ayırmak iyi bir başlangıç noktası olabilir. Yakınlık, zamanla gelişen, emek vererek kurulan ve korunan bir ilişkidir. Bazen can kulağıyla dinleyen bir arkadaşla çay içmek, onu can kulağıyla dinlemek ChatGPT’ye yüz cümle yazmaktan daha iyileştiricidir.

İnsan, İnsanla ve İnsanda İyileşir

Günümüz bireyi, özellikle genç nesil dijital çağın çocuğu dersek yanlış olmaz eksikleri olsa da. Akıllı telefonlar, sosyal medya ve yapay zekâ destekli uygulamalar, bir zamanlar içe dönük bir tefekkür alanı olan yalnızlığımızı bile dönüştürmekte. Bu dönüşüm, sadece bir teknoloji meselesi değil; aynı zamanda varoluşsal, etik ve sosyal bir meseledir. Yeni asistanımız, yeni arkadaşımız, yeni bilgi kaynağımız, yeni akıl hocamız hatta yeni terapistimiz. Son kertede, bu teknoloji bir araç, her araç gibi dikkatli kullanılması gereken. Verimliliği artıracak olan bu araçların diğer bildiğimiz araçlardan farkı ise insan zeka ve kapasitesini artan bir hızla gelişiyor olması.

Yapay zekadan verimlilik bağlamında faydalanmak mümkün görünüyor şu ana kadar. Lakin bir teknoloji ve ticari ürünü onunla konuşarak, dertleşerek, akıl alarak insani temasın kapsadığı bir alan taşımak belki bir süreliğine bizi sakinleştirebilir ama insan, en nihayetinde başka bir insanın varlığında ve şahitliğinde anlam bulur. Yalnızlığı kavramak ise teknolojiyi susturup bir dostun gözlerinin ama önce de kendimizin içine bakmakla başlar. Eğer kendimize bakabilecek kadar elimizdeki cihazlardan uzaklaşabilirsek bazı sorulara yer açabiliriz. Derdi olmayan derdinizi gerçekten anlar mı? Derdi olmayan şifalandırabilir mi? Derdi olmayana şifa olabilir misiniz? Siz ne dersiniz?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER