Ersoy DEDE – 11 Haziran 2025
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni merkez alan yolsuzluk soruşturması artık sıradan bir adli vaka olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Her gün yeni bir iş insanı, yeni bir ihale, yeni bir itiraf… Tablo, gözümüzün önünde büyüyen ve Türkiye’nin vicdanını zorlayan bir skandala dönüşüyor. Eğer ortaya atılan iddiaların yalnızca yüzde onu bile doğruysa, biz şu an Cumhuriyet tarihinin en organize, en kapsamlı ve en pişkin talan operasyonuyla karşı karşıyayız.
560 Milyar TL: Rakam Değil, Felaketin Ölçüsü
19 Mart günü Ekrem İmamoğlu ilk kez gözaltına alındığında kamuoyuna sızan rakam 560 milyar TL idi. Bugün, sadece tek bir dosyada ortaya çıkan meblağlar bu devasa iddiayı adeta doğrular nitelikte. Bu rakam artık bir teknik detay değil; bu ülkenin soyulan geleceğinin ölçüsüdür.
Ve burada asıl sorulması gereken soru şudur: Bunca çürümüşlük ortadayken, bu tabloyu hâlâ “mağduriyet” olarak sunmak neyin pervasızlığıdır?
Mağduriyet Ezberleri: Kimse Kusura Bakmasın
Son günlerde kimi yorumcuların, “İmamoğlu bu süreçten mağduriyetle çıkacak” tezine sarılması artık yalnızca ezbercilik değil, aynı zamanda ahlaki körlüktür. Siyaset tarihimiz, yolsuzluk yapan ile mağdur edilenin ayırt edilemediği her anın bu toplumu nasıl çürüttüğünün kanıtlarıyla doludur.
Kimse kusura bakmasın: Rüşvetle ihale alanlar, kamu malını yağmalayanlar, yandaşa kaynak aktaranlar mağdur değildir. Onlar olsa olsa hırsızdır. Hem de organize, sistemli ve kendinden emin hırsızlar.
Geçmişin Aynası: Göknel, Sirmen, Sözen…
1990’lı yılların sonunda, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürü Ergun Göknel’in yolsuzluk skandalı Türkiye’yi sarsmıştı. Kamu kaynakları üzerinden çevrilen dolaplar, yalnızca bir yöneticiyi değil, koca bir siyasi geleneği yere sermişti. CHP’li İzmit Belediye Başkanı Sefa Sirmen, yine aynı dönemde kamu zararına yol açan uygulamalarıyla yargılandı ve siyaset sahnesinden silindi. Nurettin Sözen, döneminin sonunda belediyecilikle değil, beceriksizlikle ve şaibeyle anıldı.
Eğer her yolsuzluk dosyasından bir “siyasi kahraman” doğsaydı, bu isimler bugün hâlâ etkili olurdu. Ama halkın hafızası bunu affetmedi. Bugün de affetmeyecek.
Siyaseti Finansman Modeline Çevirmek: Asıl Felaket
Bazı siyasi aktörlerin yolsuzluğu yalnızca bir istisna olarak değil, neredeyse sistematik bir finansman modeli olarak kurduğu artık sır değil. İhaleler, taşeronlar, danışmanlar, vakıflar, dernekler… Ortada kurumsal bir sömürü mekanizması var.
Bu model, halkın parasıyla ideolojik yatırım yapanların düzenidir. Ve bu düzen, sadece suç değildir — bu, milletin sırtına basarak iktidar üretmektir.
Bu Millet Aptal Değil, Hesap Sorar
Halk sevecendir ama aptal değildir. Evet, bu millet zaman zaman kandırılmıştır. Ama bir kere uyandığında, kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Taksim meydanına cami yapılmasını yıllarca engelleyen siyasetçiler bugün neredeler? Kamu bankalarını yağmalayanlar, imar rantıyla semirenler, halktan kopmuş belediye baronları… Hepsi ya unutturuldu ya da siyasi mezarlığa gömüldü.
Sandık günü geldiğinde, millet göz göre göre yapılan hırsızlığa prim vermez. Hele ki işin içinde yetim hakkı, dul maaşı, öğrenci bursu, engelli yardımı varsa… Orada halk vicdanı başka bir dile geçer.
Adaletin Partisi Olmaz, Dosyası Olur
Bugün “bizimkiler yaparsa susalım, ötekiler yaparsa bağıralım” devri kapanmak zorundadır. Adaletin partisi olmaz, sadece dosyası olur. Kim suç işlemişse, onun karşısında durmak zorundayız. Aksi hâlde bu ülkenin çürüyen ahlakını kimse durduramaz.
Unutmayalım: Yetim hakkıyla yükselen hiçbir siyaset ayakta kalamaz. Bu defa da kalamayacak.
YORUMLAR