Ersoy DEDE – 20 Eylül 2025
Kırıkkale’nin Yahşihan ilçesinde AK Partili belediye başkanının yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınması ve ardından partiden ihraç edilmesi, Türkiye siyasetinin uzun süredir tartıştığı bir soruya yeniden ayna tuttu:
İktidar ve muhalefet, kendi içlerindeki yozlaşma iddialarına karşı nasıl tavır alıyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak için güncel gelişmeleri tek başına değerlendirmek yeterli değil. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne, Türkiye’de siyaset ile yolsuzluk arasındaki ilişki, her dönem farklı sınavlar verdi. 1940’ların “Toprak Mahsulleri Ofisi skandalları”ndan, 1950’lerde Demokrat Parti’nin “ihale ve imar rantı” tartışmalarına; 1970’lerde CHP’li belediyelerdeki usulsüzlük iddialarından 1990’larda ANAP ve DYP dönemlerinin yolsuzluk dosyalarına kadar, tarihimizde kirli ilişkilerin siyaseti gölgelediği pek çok örnek var.
Bugün de aynı sancı sürüyor. Ancak dikkat çeken nokta, partilerin bu krizler karşısındaki reflekslerinde ortaya çıkan farktır. CHP, geçmişte de bugün de çoğu zaman iddiaları görmezden gelmeyi, “siyasi operasyon” söylemiyle savuşturmayı tercih etti. Parti içi disiplin mekanizması çoğunlukla işletilmedi, ya da işlediğinde bile geç kalındı. Son örneklerinden biri, bazı CHP’li belediyelerdeki ihaleye fesat karıştırma ve usulsüzlük iddialarında partinin en üst kademesinden gelen açıklamaların çoğu “yargı siyasallaştı” çerçevesinde oldu.
AK Parti’nin Yahşihan Örneği: Hızlı ve Sert Müdahale
Oysa AK Parti, Yahşihan’da olduğu gibi, benzer durumlarda hızlı bir refleks gösterebiliyor. Henüz dava sonuçlanmadan, gözaltı haberinin ardından ilgili başkanın partiden ihraç edilmesi, hem kamu vicdanına hem de partinin kurumsal disiplin anlayışına dair mesaj içeriyor. Elbette bu tutum, AK Parti’nin her zaman ve her yerde aynı kararlılığı gösterdiği anlamına gelmez; eleştirilecek, sorgulanacak çok başlık bulunur. Ancak bugün gelinen noktada, Yahşihan örneği, CHP’nin refleksleriyle kıyaslandığında belirgin bir farkı ortaya koymaktadır.
Bu süreçte bir diğer önemli aktör ise yargıdır. Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan “yargı bağımsızlığı” meselesi, siyasetin gölgesinde sürekli gündeme gelir. Fakat Yahşihan dosyası, bize şunu hatırlatıyor: Yargı, yalnızca muhalefetin değil, iktidarın belediyelerine de acımıyor. Nasıl ki CHP’li belediye başkanları hakkında açılan soruşturmalar geniş yankı buluyorsa, aynı şekilde AK Partili bir başkanın gözaltına alınması, dosyaların yalnızca muhalefete değil, iktidar kanadına da yöneldiğini gösteriyor. Bu durum, modern hukuk devletinin en temel ilkesini yeniden hatırlatıyor: “Adalet, partiler üstüdür.”
Sandığın Hafızası: Halk Yolsuzluğu Affetmez
Tarih bize şunu defalarca öğretti: Yolsuzluk iddiaları karşısında “suskunluk” siyaseti, partilerin hanesine kısa vadede kâr yazsa bile, uzun vadede en ağır bedeli seçmen sandıkta ödetir. 1950’de CHP’nin tek parti düzeni sonrası halkta biriken öfke, 1960’larda Demokrat Parti’nin yolsuzluk mirası, 2000’lerde ANAP ve DYP’nin yozlaşmış siyaset algısı, hepsi aynı sonucu doğurdu: Halk, yolsuzluğa bulaşanı affetmedi.
Bugün Yahşihan olayı, yalnızca bir belediye başkanının şahsi suçu olarak değil, Türkiye demokrasisinin turnusol kâğıdı olarak görülmelidir. Çünkü mesele, tek tek isimlerin ötesinde, partilerin ve kurumların verdiği sınavdır. CHP’nin gecikmiş tepkileri ile AK Parti’nin hızlı refleksi arasındaki fark, siyasetin temizlenme kapasitesini de ortaya koyuyor.
Ve son bir not: Bu ülkede gerçek bir “gül bahçesi” vadetmek mümkün değil. Ama en azından dikenleri azaltmak, siyaseti temizlemek, adalet duygusunu diri tutmak mümkün. Bunun yolu da partilerin kendi içlerindeki çürük dalları kesip atmasından ve yargının gözü kara bir şekilde dosyaların üzerine gitmesinden geçiyor. Tarih, bu sınavı geçemeyenleri, tıpkı geçmişte olduğu gibi, tasfiye etmeye devam edecektir.
YORUMLAR